AKP’nin dış politikadaki “U dönüşleri”

Dün söylediğini bugün yutan AKP iktidarı, dış politikadaki “u dönüşleri”ne yenilerini ekledi. BAE, İsrail ve Suudi Arabistan ile yaşanan gelişmeler kamuoyunun gündemine otururken, iktidarın dış politikadaki tutarsız adımları pragmatist siyasetlerinin sonucu olarak yorumlanıyor.

AKP’nin dış politikadaki “U dönüşleri”

Alev Doğan 

AKP’nin dış politikada yaptığı “u dönüşleri”nin çetelesini tutmak sağlam bir hafıza istiyor. Dün söylediklerini bugün yutma kabiliyetine sahip AKP’nin bu kıvraklığına ayak uydurma konusunda son derece mazhar kadroları da ayrı bir alkışı hak ediyor. Kolay değil çünkü horozlandığınız ülke ile yarın masaya oturabileceğiniz ihtimalini ve bu ihtimalin hiç de düşük olasılıklı olmadığını düşünerek yaşamak. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) , Suudi Arabistan ve İsrail ile yaşanan temaslar bu sefer de mevzubahis. Öncelikle bir şerh düşerek, aklı başında hiçbir insanın zerre miskal sempati duymayacağı bu üç ülkenin durdukları yer değil konumuz, konumuz iktidarın ağzından çıkan her cümlenin hamasetten başka bir anlam ifade etmediği.

15 TEMMUZ’U UNUTAN AKP

Buradan devamla BAE ile açalım konumuzu.2013’te, Mısır’da İhvan’ın kısa süreli iktidarının sona ermesinin ardından BAE ile kavgaya tutuşan AKP iktidarı, bu kavganın nedeni Mursi’yi de unutmuşa benzerken, ülkenin kaynakları bu gerici Körfez emirliğinin altına halı gibi serildi.

BAE Veliaht Prensi Şeyh Muhammed bin Zayid Al Nahyan’ın Kasım ayındaki ziyareti ve iki ülke arasındaki yapılan anlaşmalar, AKP’nin sıcak paraya duyduğu ihtiyacın bir sonucuydu. Zira AKP iktidarının, 15 Temmuz Amerikancı-Gülenci darbe girişiminin arkasında olduğunu iddia ettiği BAE ile arasındaki gerilim tüm dünyanın gözü önünde yaşanan bir gerçek olarak duruyor. Uzak değil, Türkiye 2020’de Nahyan’ın önde gelen danışmanlarından Muhammed Dahlan için kırmızı bülten talebinde bulunurken, Dahlan’a “15 Temmuz darbe girişimini finanse etmek, anayasal düzeni zorla değiştirmeye teşebbüs etmek” suçlamaları yöneltilmişti. AKP’nin bu suçlamaları geri çekmediği halde BAE ile barışması, sanıyoruz darbe girişimi ile ilgili artık çok da bir derdi olmadığından. Mesele sadece darbe girişimi ile sınırlı değil, İsrail’le normalleşme anlaşmalarının imzacılarından BAE’ye “Filistin davasını satmak” suçlamasını yönelten, vites yükseltip Yeni Şafak’a “şerefsiz bunlar” manşetini attıran AKP’nin, BAE ile birlikte İsrail’le de el sıkışması AKP’nin yalnızca yollarda değil, u dönüşlerinde de duble çalıştığını gösterir nitelikte.

FİLİSTİN DAVASINDAKİ TİMSAH GÖZYAŞLARI

Gelelim İsrail meselesine. Bakmayın Filistin meselesindeki timsah gözyaşlarına, siyonizmin en büyük sevicisidir siyasal İslamcılar. Ortadoğu’nun her karış toprağında, İsrail’in çıkarlarına hizmet eder, onun için çalışırlar. Erdoğan’ın “one minute” çıkışının bir gösterinden ibaret olduğunu, bu olayın ardından iki ülke arasındaki ticaret hacminin nasıl da arttığına bakarak anlayabilirsiniz örneğin. Arada gerilimler olmuş mudur? Elbette. Ama bu gerilimlerin kaynağı “asla” Filistin’in çıkarları değildir. Doğu Akdeniz meselesi bunun en başat örneklerinden birisidir. Ama AKP iktidarı, İsrail ile arasındaki “sorunları” sanki Filistin meselesi üzerinden çıkan bir karşıtlıkmışçasına pazarlayacak kadar da algı yönetiminde beceriklidir. Erdoğan’ın geçtiğimiz haftalarda Türk Yahudi Toplumu ve İslam Ülkeleri Hahamlar İttifakı üyeleri ile bir araya geldiği görüşmenin ardından yaptığı açıklamayı hatırlayalım:

“Kudüs başta olmak üzere Filistin meselesinde atılacak adımlar, sadece Filistinlilerin değil İsrail’in de güvenlik ve istikrarına katkı yapacaktır. Gerek İsrail Cumhurbaşkanı Sayın Hertzog gerekse Başbakan Sayın Benet ile yeniden canlanan diyaloğumuzu bu bakımdan önemsiyorum. Filistin konusundaki görüş ayrılıklarımıza rağmen İsrail’le ekonomi, ticaret ve turizm alanındaki ilişkilerimiz, kendi mecrasında ilerlemektedir. İsrail’in barış çabaları bağlamında samimi ve yapıcı bir tutum sergilemesi, hiç kuşkusuz normalleşme sürecine katkıda bulunacaktır. İş birliğimizi geliştirmeye yüksek potansiyelimizi daha iyi değerlendirmeye hazırız. Temas ve diyaloğu sürdürmeye önem veriyorum. Zira bunun ortak menfaatimize olduğuna inanıyorum.”

SON ZİYARET 2017’DE

AKP iktidarının kavgalı olduğu bir başka ülke ise, ABD’nin kukla krallığı Suudi Arabistan. Yine İhvan meselesi nedeniyle gerilen ilişkiler, Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’nda öldürülmesi ile tavan yapmış, ardından peş peşe boykot kararları gelmeye başlamıştı. Hatırlanacağı üzere Erdoğan’ın Suudi Arabistan’a yaptığı son ziyaret, Körfez krizinin başlamasının ardından, Temmuz 2017’de gerçekleşmişti. Erdoğan, bu ziyarette ilişkilerinin daha iyi seyrettiği Muhammed bin Salman’ın babası Kral Salman’la bir araya gelmişti.

Suudi Arabistan, Kaşıkçı cinayetinden sonra resmen olmasa da Türk ürünlerine boykot uygulamış, vatandaşlarına Türkiye’ye gitmemeleri ve Türkiye’den gayrimenkul almamaları çağrıları yapılmıştı. Türk ihracatçılar da Suudi Arabistan gümrüklerinde kendilerine zorluk çıkarıldığını ve gecikmeler yaşandığını söylemişlerdi. Tıpkı BAE ve İsrail gündemlerinde olduğu gibi Erdoğan’dan şaşırtmayan açıklama geldi. Erdoğan, Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin düzenlediği etkinliğinin çıkışında kendisinden Suudi Arabistan’a ihracat sorununu çözmesini isteyen bir iş kadınına yanıt verdi ve “Tamam da dur bakalım. Şu anda Şubat’ta beni bekliyor. Söz verdi, ben de Şubat’ta Suudi Arabistan’a ziyaretimi yapacağım” dedi.

SONUÇ YERİNE

Yazımızın başında, AKP’nin dış politikadaki “u dönüşleri”ni derlemenin zor olduğu belirtmiştik. BAE, İsrail ve Suudi Arabistan konusundaki gelişmeler buz dağının yalnızca görünen kısmı. Buna bir de bir dizi ülke ile yakın gelecekte yaşanacak gelişmeleri eklerseniz, çetele bir hayli uzun olacak. AKP iktidarının dönüşleri o kadar hızlı ki, çıkan esintiden ümmetin bu yaz klima kullanmasına gerek kalmayacak.

 

*Bu yazı Sosyalist Cumhuriyet gazetesinin 224. sayısında yayımlanmıştır.