Liberalizmin yeni “tip”i-I

Türkiye kapitalizminin emperyalizmle uyumu, başkanlık rejiminin restorasyonuyla ilintili. Ya da başka bir deyişle AKP eliyle kurulan yeni rejiminin tadilatı gerekli. Düzenin restorasyonu ise muhalefetin birleşmesinden geçiyor.

Bugün ülkemiz sağ siyaset tarafından kuşatılmış durumda. Cumhur İttifakı, sağın katı hali. AKP ve MHP’nin kurduğu ittifakın bugün sağın en katı haliyle halkımızın üzerine karabasan gibi çöktüğü malum.

Millet İttifakı ise sağın sıvı hali gibi. CHP+5 sağ partiden müteşekkil Millet İttifakı, sağa kaymış siyaset düzleminde Cumhur İttifakı’nın karşısına başka bir sağ alternatif olarak çıkmaya hazırlanıyor. Uzunca süredir yüzünü sağa dönen CHP’nin geldiği nokta. NATO’ya bağlılık, tarikatlara hayırhah tutum ve sağın 28 Şubat yaygarasına ortak olmaya kadar işi vardırmış durumda. Girdiği kabın şeklini alıyor. Ya da her konuda esnekliğin ve gevşemenin yolu sıvılaşmaktan geçiyor.

Liberalizm ise, sağın gaz halidir. Her yere çok hızlı yayılır, her alana ve boşluğa sızar, farkına varmadan etkiler ya da zehirler. Belirli bir hacmi yoktur, cismi de. Hiçbir zaman kendi adıyla ve sanıyla bir siyasal hareket olmayan/olamayan liberalizm, bu yüzden kılıktan kılığa girer. Daha çok emperyalist merkezlerin fonlarından beslenir, medyanın köşe başlarını tutar, siyaseti “tepeden” belirlemeye çalışır. Doğrudan kendisine liberal diyemeyen, sol görünümlü kesimler tarafından temsil edilir.

Liberalizmin sağ ve sol versiyonları yazımızın konusu değil. Ama hem sağda hem de solda, daha çok her daim muhalif bir kimlik görüntüsü altında, ülkenin muhalefeti üzerinden iş yapar, kendisine alan açar.

Liberalizm, intihalcidir. ‘Batı’nın ideolojik üretiminden beslenirler; siz bunu emperyalizmin “ideoloji üretim merkezleri” diye de okuyabilirsiniz. Kıbleleri hep emperyalist merkezlerdir. Dün sosyalizmi ve SSCB’yi yıkmak, bugün hegemonyasını sürdürmek için yaşama geçirilen ABD stratejisinin vekalet savaşçıları gibiler. Cihatçılar Suriye’de, neo-Naziler Ukrayna’da emperyalistlerin maaşı ve silahıyla vekalet savaşı verirken, bunların silahı kalemleri olmuştu. Para konusu ise “bilimsel, kültürel, toplumsal, siyasal araştırmaya destek” ya da “bağımsız medya” adıyla fonlardan sağladılar, halihazırda sağlamaya devam ediyorlar.

Hala sesleri yüksek ve çok çıkıyor! Fonla beslenip, tonla yazıyorlar!

12 Eylül sonrası, faşist cuntanın ağır darbesini yiyen devrimci ve sosyalist harekete, bir darbe vurmak için fırsatı kaçırmadı. “Yeni sol” kavramını üretti. Bu kavramla hem “geleneksel sol”un defterini dürmeye girişti hem de liberalizmi solculuk diye yutturmaya çalıştı. Örgütlü mücadele yerine bireyi öne çıkartarak, kapitalizmin toplumu atomize etme stratejisinin ülkemizdeki teori üretim merkezi oldular. Kimlik siyasetini, sınıf siyasetinin yerine ikame ettiler, solun bütün değerlerini likide etmeye çalıştılar.

Ortaya atılan “Modernizm, post-modernizm, yapısalcılık, varoluşçuluk” tezlerine sarıldılar.Liste uzar gider. İmparatorluk çağı, küreselleşme, tarihin sonu, medeniyetler çatışması gibi büyük “dünya fikir modasına” tutunup, kendilerine teorik çerçeveler çıkardılar. Emperyalizm diyemediler, kapitalizmin en yüksek aşaması emperyalizmi ağızlarına alamadılar. Ama tutmadı; tutsaydı bu kadar kavram değiştirmezlerdi!
Avrupa Birliği’nin demokrasi getireceğini vaaz edip durdular. AB’cidirler. AB’yi emperyalist tekellerin birliği değil, bir uygarlık ve demokrasi projesi olarak görürler. Gümrük Birliği anlaşmasıyla ülkemiz AB emperyalizmin pazarı haline geldi. Onlar ortak, biz pazar olduk! Avrupa Birliği’nin, emperyalist tekellerin ekonomik ve siyasi çıkarları için kurulduğunu tıpkı küreselleşme gibi görmezler. AB’ye girersek ya da küreselleşirsek “demokrasi” gelecekti! Mandacı zihniyetin post-modernizmini temsil ederler.

Demokrasi, sınıfları yok sayarsanız bir “neverland”dir. İktidarların sınıfsal niteliğini analiz edemezseniz, “demokrasi söylemi” idealist bir irrasyonalizmden başka bir şey değildir. Küreselleşmeci kesilir, kapitalizmi değil “modernizmi” eleştirir, sürdürülebilir ve yenilenebilir bir kapitalizmi savunurlar. Bunu da demokrasi havariliği ile yuttururlar. Marksist olduklarını söyleyip, Marksizm’i içeriden kemirirler.

“Yeni solu” inşa etmek adına Türkiye soluna sızmayı başardılar. Solun likidasyonunda büyük rol oynadılar. “Bin umut” dediler, Meclis’e girdiler, Meclis’te kravatsız kürsüye çıkarak, türbanın da önünü açtılar.

“Kürt sorununda çözüm” gibi sol bir talebin içini boşaltıp, soldan görünüp çözümü önce AB’de sonra da AKP’de görenler bunlardı. Tip değiştirmekte üstlerine yoktur!

Batı ne isterse onu savunurlar. Suriye söz konusu olduğunda emperyalizmin vekalet savaşına yandan destek vermekten çekinmediler. Emperyalizm Esad’a diktatör demiştir, koro halinde tekrarlarlar. Aralarında Suriye’de yaşanan yıkıma, devrim diyen bile vardır.

Savundukları tarih tezi, en fazla gericilere yaradı. “Tepeden inme jakobenizme” karşı demokrasi söylemini geliştirdikçe, “askeri vesayete” karşı dinci gericiliğin müttefiki oldular. Padişahlığa karşı “milli egemenlik” kavramını ters yüz edip AKP ve Gülen Hareketi’nin Cumhuriyet düşmanlığında buluştular. Sonuç başkanlık rejimi adıyla modernize edilmiş yeni bir istibdat olmuştu! Heyhat!

Onlara göre demokrasi, gerçek olan ise emperyalizmin müdahalesiydi. Dedik ya kıbleleri batı, akıl hocalığı yaptıkları ise gericilik olmuştu. “Yetmez ama evet”ci ihanetin aktörleri olarak tarihe geçtiler. Emperyalizmin biçtiği rolü oynayan AKP’nin misyonu bitince, “yetmez ama evetçilik”ten “yetti ama gariye” geçmeye çalıştılar. Tutmadı!

2. Cumhuriyet onların teziydi. Bu tez AKP eliyle gerici bir istibdat rejimi olarak hayat buldu. AKP’nin nefesi tükenince, emperyalizmin ve sermaye sınıfının uyumlu iktidar arayışının yeni senaryosunda yine sahneye çıkıyorlar. Ama oynadıkları tip başka!

ABD emperyalizmi, işgal ettiği Afganistan’ı Taliban’a bırakınca birdenbire laikliği hatta Kemalizm’i bile hatırlamaya başladılar. Hayırdır inşallah?

Türkiye kapitalizminin emperyalizmle uyumu, başkanlık rejiminin restorasyonuyla ilintili. Ya da başka bir deyişle AKP eliyle kurulan yeni rejiminin tadilatı gerekli. Düzenin restorasyonu ise muhalefetin birleşmesinden geçiyor.

Tip değiştirmekte üstlerine yoktur. Şimdi de düzen muhalefetinin yapışkanı olmaya çalışıyorlar!