Küllerin arasından parıldayan kor taneleri

"Sanatın, edebiyatın değerini bilen kişiler; uğraşlarına gönül vermişler. Edebiyat buluşmalarında konuşmalarının derinliği, yapıtlarına yansıyan sarsıcı düşünceleri dinleyenlerde hayranlık uyandıran türden."

Tülin Tankut

İstanbul’da, Küçükçekmece Gölü’nün ve Marmara denizinin kıyısındaki, Bakırköy ilçesine bağlı Küçükçekmece doğal, tarihi ve kültürel özellikleriyle her daim edebiyatçılarımızın ilgi odağı olmuş. Yolu Küçükçekmece’den, Menekşe’den ve Basınköy’den geçen değerli yazar ve şairlerimiz , “Bir Edebiyat Durağı/ Küçükçekmece” adlı oylumlu kitapta buluşmuşlar. ( Küçükçekmece Belediyesi Kültür Yayınları, Gülsüm Cengiz, 2021, İstanbul) Uzun bir araştırma ve hazırlanma döneminden sonra ortaya çıkan 400 sayfalık kitapta şair- yazar, araştırmacı Gülsüm Cengiz, edebiyat çevrelerine olan yakınlığının sağladığı avantajla onlar hakkında daha önce yayınlanmamış bilgi , tanıklık, özel anı, anekdot, fotoğraf v.b. materyale ulaşmış; fotoğrafların yanı sıra, onların anlatıyı destekleyecek roman, öykü, şiirlerinden özenle seçtiği alıntıları her bir bölümün sonuna eklemiş. (1)

İlk bakışta Küçükçekmece’ye olan bu yoğun ilgi , sanatçı ruhunun sıra dışılığını getiriyor akla: Edebiyatçılarımız , kent yaşamının boğucu havasından , kısıtlamalarından, görünür görünmez siyasi baskılardan kaçarak, soluk alabileceği bir yerin özlemini çekiyor olmalıydılar. Ama heyhat! Kitaptan bir de öğreniyoruz ki, o yıllarda ilçe, ucuz ev – daha doğrusu gecekondu – cennetiymiş.

“İstiklal Marşı”mızın şairi Mehmet Âkif Ersoy. Halkalı’daki Baytar Mektebi-i Âlisi’nde (Veterinerlik Fakültesi) iki yıl parasız yatılı okumuş. yaşamının iki dönemini burada geçirmiş.

1940’lardan itibaren çıkardığı dergilerde, o dönemde cezaevinde bulunan Nazım Hikmet’in şiirlerine yer veren yazar Yusuf Ahıskalı uzun yıllar Menekşe’de yaşamış.

Yazar, çevirmen Hasan İzzettin Dinamo da yine Menekşe’de, 1950’de satın aldığı gecekondusunda 1967 yılına kadar oturmuş.

Şair, yazar, felsefeci, çevirmen Afşar Timuçin, 1955’te ailesiyle birlikte geldiği Soğuksu’da genç yıllarını geçirmiş.

1963’te yerleşime açılan Basınköy’ün ilk sakinleri arasında Yaşar Kemal, Çetin Altan; yazar, karikatürist Mustafa Emektar (Mıstık) var. 1967’de Basınköy’e taşınan Orhan Kemal, son günlerini burada yaşamış.

Nazım Hikmet’le ortak bir kitap yayınlayan şair İlhami Bekir Tez ; şair Enver Gökçe, şair Eray Canberk; Rıfat Ilgaz, araştırmacı yazar Türker Acaroğlu, genç kuşak yazarlardan Ömer Açık da yaşamlarının bir bölümünü Küçükçekmece’de ve çevresinde geçiren edebiyatçılarımız. Kitapta, bölgeyi eserlerine konu eden Tarık Dursun K. şair Ece Ayhan ve artık oraları kendilerine mesken tutmuş arkadaşlarının ziyaretçileri olan çok sayıda edebiyatçı da unutulmamış.

Gecekondularda geçiriyorlar çileli yaşamlarını, bazıları eşleri ve çocuklarıyla birlikte. Belli ki aile bireyleri , yaşam tercihlerine saygı duyduklarından onları değişmeye zorlamamışlar. En kötü koşullarda bile dayanışarak yoksulluğa , yoksunluğa direniyorlar. Emeğe saygılı, işçi, emekçi, yoksul kitlelerin yanında yer alan kişilerden zaten ne beklenir ; aradıkları lüksten, gösterişten uzak; birbirleriyle buluşabilecekleri, toplumda tabu olan konuları tartışabilecekleri bir yer… Emekçi halkla, fırsat buldukça deniz kenarında, söyleşilerde, mitinglerde, gösterilerde bir araya geliyorlar.

Sanatın, edebiyatın değerini bilen kişiler; uğraşlarına gönül vermişler. Edebiyat buluşmalarında konuşmalarının derinliği, yapıtlarına yansıyan sarsıcı düşünceleri dinleyenlerde hayranlık uyandıran türden. Çoğu, edebiyatımızın batılılaşma ve modernleşme süreçlerine tanıklık etmiş. Yalnızca edebiyat değil, felsefe, tarih, siyaset gibi konularla da ilgileniyorlar. Bazılarının eserleri dünya dillerine çevrilir. Cengiz, onların politik bir figür olarak , geçmişi sorgulamak , genç kuşaklara deneyim aktarmak , yol gösterici olmak gibi yönlerine titizlikle dikkat çekerek kitabın toplumsal işlevini yerine getirmesi için özen gösteriyor.

Yolu Küçükçekmece’den geçenlerin ilki Mehmet Âkif Ersoy: ( 1873- 1936 ) Dini ve milli şiirlerin şairi olarak tanınır; ama sevenleri onun insanlara karşı sorumluluk duyan , acılarını eserlerinde yansıtan şair yönünü de bilir. (Örneğin “Seyfi Baba”, “Küfe” gibi şiirleri ve daha niceleri ) İki kız babası olan şairin dönemin koşullarına göre ideal bir baba olduğunu görüyoruz. Cemal Süreya’nın bir sohbetinde söylediği gibi , “dürüst, namuslu bir adam.” Dostluğa önem veriyor; ölen arkadaşının üç çocuğunu o büyütmüş, eğitimlerini üstlenmiş. 12 Mart 1921’de TBMM “İstiklal Marşı” şiirinin “milli marş” olarak kabul edilmesi nedeniyle 500 liralık ödülü de ihtiyacı olmasına karşın kabul etmemiş, yoksullara bırakmış.

Yusuf Ahıskalı: ( 1909- 1983 ) Yazar, matbaacı, şair. 1940’ın toplumcu kuşağından etkilenerek yazmış şiirlerini. En büyük tutkusuysa dergicilik; 1938’de ilk sayısı çıkan haftalık edebiyat dergisi SES’te o tarihlerde cezaevinde bulunan Nazım Hikmet’in şiirlerini , ara sıra da Nurettin Eşfak adıyla yazdıklarını yayınlamış. Ahıskalı, politik bir örgüte üye olmadığı halde yazıları, yayınları nedeniyle kovuşturmalardan, tutuklanmalardan kurtulamamış dönemin pek çok aydını gibi. SES’teki “ İşçiler Birleşiniz” adlı yazısı yüzünden 4.5 ay hapis yatmış. Oysa şiirlerinde barış ve özgürlük özlemini dile getirmiştir. Evliliği denemiş, başaramamış ama boşandıktan sonra üç yaşındaki kızı Esi’yi , eğitimini de üstlenerek kendisi büyütmüş.

Hasan İzzettin Dinamo ( 1909- 1989) : Eşiyle birlikte, Menekşe’de ucuza bir gecekondu satın alıp yerleşmelerine , çocukluk arkadaşı Yusuf Ahıskalı yardımcı olmuş. Yayınlanmamış bir şiiri nedeniyle askerliğini yaktığı için yıllarca askerlik yapmış. Kızı Işık’tan dinliyoruz aileyi . Anne çalışıyor, baba çeviriler yapıyor ama zar zor idare ediyorlar, gecekonduda yaşasalar da. Uzun askerlik yılları ailevi sorunlar yaratıyor. Savaş karşıtı , toplumcu yazıları ve şiirleriyle , 1940 kuşağının önemli isimlerinden biri olarak anılıyor. Yaşam boyunca baskı, soruşturma, hapis, sürgün…( “Çiçeği,böceği incitmeyen biri oysa”) Suçsuz yere tutuklama, 6-7 Eylül olayları nedeniyle. Yaşamı bir romana , filme konu olacak kadar ilginç. Cengiz, 1976 yılında, Dinamo’nun yaşamında olduğu kadar ülkemiz tarihinde de büyük bir gelişme yaşandığını, 51 yıllık bir aradan sonra , DİSK öncülüğünde ilk büyük kitlesel 1 Mayıs kutlamasının İstanbul , Taksim Meydanı’nda on binlerce işçinin, emekçinin katılımıyla gerçekleştiğini hatırlatıyor. Yılların özlemiyle Taksim’de başka kimler yok ki…Edebiyat dünyamızın önde gelen isimleri… Saymakla bitecek gibi değil.

Afşar Timuçin ( 1939 – ) : Soğuksu’ya taşındığında Küçükçekmece’ye ve İstanbul’a ulaşım, elektrikli trenle sağlanıyordu. Bu iyi haber, ancak sorunlar bitmez ! O, iyi bir eğitim almış. Karşılığını bulamayınca kız arkadaşından etkilenerek ver elini Kanada…1967’de Montreal Üniversite’sinde Felsefe Fakültesi’ni bitirir. Ülkeye dönüşünde evli ve bir erkek çocuk babasıdır. İş arar. Maddi sıkıntılara karşın ailesine bakar ; dergi de çıkarır, yayınevi de kurar.Toplumcu gerçekçi görüşü benimsemiş ve hiç değiştirmemiştir. Şiirleri Yazko Edebiyat Dergisi’nde yayınlanır.(1980) Bir yıl sonra doçentlik, 1992’de profesörlük, 20001’de Kocaeli Üniversitesi Felsefe Bölüm Başkanlığı ve de 2006’da emeklilik.

1963’te yerleşime açılan Basınköy’e alt yapısı tamamlanmadan ilk taşınanlardan Yaşar Kemal ( 1923- 2015 ), eşi Thilda’nın vefatına kadar burada , yaşamış. ( 2) O dönemde yazdığı eserlerinin hemen tümü Menekşe Koyu’nda geçer. Gecekondu yaşamını anlatırken acıma duygusuna yer vermez; gecekonduda yaşayan yoksulları sahiplenir ve onların bu koşullarda yaşamasının müsebbibi olan sistemi eleştirir. ( Yaptıklarının ödülü (!) de mâlum, diğer arkadaşlarında olduğu gibi : örneğin, “komünizm propagandası” yaptığı suçlamasıyla 1950’de tutuklanması bunlardan biri. ) Cengiz, aynı zamanda usta bir röportaj yazarı da olan Yaşar Kemal’in çocuklara kıyamadığını; balıkçılarla , çocuklarla olan konuşmalarını hatırlatıyor bize. Kitapta onun hakkında ilgiliyle okunacak o kadar çok anekdot ve bilgi var ki… O da arkadaşlarına zor zamanlarında koşulsuz yardımcı olanlardan.

Karikatürist ve çizgi roman yazarı “Mıstık” (Mustafa Eremektar) ( 1930- 2000) : Basınköy sakinlerinden . Doğan Kardeş dergisinde çizerliğe başlamış. “Akbaba”, “Gırgır”, ”Dolmuş”, “Milliyet Çocuk “ gibi dergilerde, ve çeşitli gazetelerde çizer olarak çalışmış. Eserleri yurt dışında yayınlanmış ; uluslar arası ödül kazanmış. Oğlu Uygar’dan öğreniyoruz: Oğluna karşı sevecen bir baba. Yapıtlarında işlediği konular: Günlük yaşamın çelişkileri ; emek, barış, yardımlaşma, bilim v.b. Çeşit çeşit balıkların yanı sıra, deniz kirliliğini de çizmiş çocuklara hitap eden karikatürlerinde.

Çetin Altan da ( 1927- 2015 ) ailesiyle birlikte Basınköy’e yerleşenlerden. Orhan Kemal ile karşılıklı bloklarda oturmuşlar; çocukları arkadaş olmuş. Yıllarca süren mahpusluk dönemlerinde görmediği işkence kalmayan; 1965- 1969 arasında Türkiye İşçi Partisi’nin İstanbul milletvekili olarak Meclis’te görev yapan gazeteci,yazar, köşe yazarı, oyun yazarı, siyasetçi Çetin Altan’ın 80’li yıllarda neoliberal çizgiye kaydığından da söz ediliyor kitapta.

1940 toplumcu gerçekçi kuşaktan İlhami Bekir Tez ‘in ( 1906- 1984) Nazım Hikmet’le tanışması yaşamında önemli bir dönüşüme neden olmuş; büyük ustayla şiirleri, aynı dergilerde çıkmış. Hasan İzzettin Dinamo’nun, Eray Canberk’in yakın arkadaşı olan İlhami Bekir; bu nedenle olsa gerek , bir süre Küçükçekmece’de yaşamış. Ancak yoksulluk içinde bir yaşam sürdürürken dostlarının yardımlarını kabul etmemiş. Öte yandan Cengiz’in tanıklardan aktardığına göre, ayrıldığı eşine karşı saygılı; çocuğuyla ilgili, anlayışlı bir babaymış. Cengiz, onu bu yönüyle tanımaya olanak veren bir şiirle bitiriyor bölümü.

Orhan Kemal ( 1914- 1970) : 1940’ta gittiği Bursa Cezaevi’nde Nazım Hikmet’le tanışır ve onun önerisiyle öykü ve romana yönelir. Ailecek ömürleri kiralık gecekondularda geçmiştir. Neyse ki eşi Nuriye Öğütçü ve kızı Yıldız halden anlayan kişilerdir, anne kız birlikte dikiş dikerek evi geçindirmeye çalışırlar.
27 Mayıs’tan sonra oluşan görece demokratik ortam toplumcu yazarları biraz olsun rahatlatır. Kitapları yayınlanır, Marksist klasikler Türkçeye çevrilir; toplumcu kitapları yayınlayan yeni yayınevleri açılır. Orhan Kemal, Rusça çevirisi Sovyetler Birliği’nde yayınlanan kitaplarının geç de olsa telif haklarını alır. 1967’de, Asaf Çiğiltepe’nin yönettiği Ankara Sanat Tiyatrosu’nda sahnelenen” 72. Koğuş”, izleyicinin büyük ilgisini çeker. Oğlu Işık Öğütçü, aynı yıl Basınköy’e taşındıklarında babasının arkadaşları Çetin Altan ve Yaşar Kemal’le komşu olduklarını ve oradaki anılarını da anlatıyor bu bölümde. Babasından övgüyle söz ediyor. Derken acı günler; sinsi sinsi ilerleyen hastalık; eşiyle birlikte gittikleri Sofya’da geçirdiği kriz nedeniyle hastaneye yatırılır. 4 Haziran 1970 günü Bulgar basını, ölümünü dünyaya duyurur. Kapıkule sınır kapısında bir vefa örneği, son görev için onu bekleyen, ülkenin yetiştirdiği değerler arasında, arkadaşı olan Yaşar Kemal, Kemal Tahir de vardır. İstanbul’a doğru yola çıkan konvoyu Babaeski’de bir grup işçi durdurur ve Orhan Kemal’i taşıyan minibüsün önüne bir pankart asılır : “BİZ İŞÇİLER, HATIRAN ÖNÜNDE SAYGIYLA EĞİLİYORUZ !”

Enver Gökçe ( 1920- 1981 ) : 40 kuşağının önemli şairlerinden. Ankara Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Türkoloji Bölümü’nde öğrenciyken devrimci düşünceyle tanışır. Pertev Naili Boratav, Behice Boran, Niyazi Berkes ve eşi Mediha Berkes üniversiteden hocalarıdır. Bu dönemde Ankara’da Yaşar Kemal’le tanışır. 1951 “Büyük Tevkifat”, hapislik, işkence, sürgünler… İşin hazin yanı , Gökçe’nin “şiirlerinde , sonsuz bir ülke ve insan sevgisi kendini duyumsatır” diyor Cengiz. Sağlığı bozulan Gökçe’yi Yaşar Kemal yalnız bırakmaz ; düşünceleri nedeniyle zor zaman geçirenlere hep yaptığı gibi, Meydan Larousse’da ona iş bulur, Menekşe’ye götürür.

Eray Canberk ( 1940 – ) : Öğretmen olan eşi Fatma Canberk Bakırköy Lise’sinde çalıştığı için o da eş durumundan ötürü İstanbul’a atanmıştır. 1969 (Türkiye Öğretmenler Sendikası ) TÖS Boykotu’na katılmış. Gecekondulaşma olgusu şiirlerine yansımış, Ayrılık Türküleri II şiirinde, göçmen işçilere ses olmuş. 12 Mart 1971 askeri darbesinin kıydığı Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan , Hüseyin İnan’ın ve 68 kuşağı gençlerinin acıları , ona bir çok şiir yazdırmış.

Kitaptaki son edebiyatçı Ömer Açık ( 1980 – ) ; öğretmen olarak atandığı Küçükçekmece’de 2006- 2013 yılları arasında ikamet ederken o da ağabeylerinin izinden gitmiş. Bu büyülü diyar genç yazara da ilk romanı “Menekşe İstasyonu”nu yazdırmış.

Bitirirken sözü gene Gülsüm Cengiz’e bırakalım: “ Edebiyatçı kimliklerinin yanı sıra , onları birleştiren asıl ortak nokta , sömürünün son bulduğu , savaşların olmadığı bir ülke ve dünya kurma düşüydü. Çektikleri onca sıkıntıya karşın yaşamlarını ve yapıtlarını bu düşün gerçekleşmesine adadılar. “

Kitabı çok beğenen bir okur olarak bu konuda ben de bir şeyler söylemek isterim:

Onların eserleri hâlâ okunuyor. Kültür- sanat, edebiyat , siyaset alanındaki etkileri gözle görülür bir biçimde artıyor. Genç kuşaklara bu açıdan örnek alınacak deneyimler bıraktılar. Çok güç koşullarda gazete ve dergi çıkardılar; konferans, toplantı, gösteri gibi etkinlikler düzenlediler. Seka kağıt fabriklarının 1998’de özelleştirilip 2005’te kapatılmasının ceremesi olarak ithal kağıttaki fahiş fiyat artışı yüzünden kapanan, kapanmamak için direnen aylık kültür- sanat , bilim, felsefe, edebiyat, sağlık v.b. dergiler de tıpkı onlar gibi okur desteğiyle güçlükleri yeneceklerdir hiç kuşkusuz. Kendilerinden önceki kuşağın ortak noktalarından biri de şuydu: kişisel çekişmeleri , yazar olarak toplumsal sorumluluklarının üzerine geçmezdi. Ölümün ayırdığı arkadaşlarını çeşitli etkinliklerle yaşatmayı bilmişlerdi. Birbirlerini desteklemişlerdi. Rekabetleri dostçaydı.

Gülsüm Cengiz, Küçükçekmece Belediyesi’nin, kitabı kendisine önererek yazmasına vesile olan başta Küçükçekmece belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürü yazar Güney Özkılınç’ın ve Küçükçekmece Belediye Başkanı Kemal Çebi’nin destek ve katkılarıyla zor bir işin üstesinden gelmeyi başarmış. Değerbilirliğiyle tanınan Cengiz’i, tarihsel sorumluluğunu bir kez daha yerine getirdiği için kutlamalı.
DİPNOT:

1) Cengiz, ortak tanıdıklarla, edebiyatçıların yakınlarıyla, randevu isteyerek yüz yüze ve telefonla görüşmüş. Yusuf Ahıska’nın kızı Esi Ahıskalı, Hasan İzzettin Dinamo’nun kızı Işık Dinamo ve damadı Cemil Acar , Yaşar Kemal’in oğlu Raşit Gökçeli, Orhan Kemal’in oğulları Kemali ve Işık Öğütçü, Mustafa Eremektar’ın (Mıstık ) oğlu Uygar Eremektar ; sözlerinin çarpıtılacağı kaygısı duymadan, gönül rahatlığıyla kabul ediyorlar görüşmeyi. Cengiz, babalarının hayattayken çocuklarına aktardıkları aile yaşamlarına ilişkin bilgiler gibi birincil kaynaklardan elde edilmiş materyali ,kendilerinden izin alarak metne dahil etmiş. Mektuplar, notlar v.b. özgün belgeleri ve haklarında, yazılmış yazıları yeniden gözden geçirerek, üstü örtülü olayların üzerindeki örtüyü kaldırmaya; belgelerin yalanladığı, doğru bilinen gerçekleri gözler önüne sermeye çalışmış. Bunlardan birisi de , Nazım Hikmet’in devrimci kimliğinin örtülmek istenmesi , haksızlığa uğrayan hümanist bir şair olarak gösterilmeye çalışılması.

2) Gülsüm Cengiz’in, örneğin Yaşar Kemal’le , Mıstık’la (Cağoğlu’da yolu kesişmiş), gururla anlatacağı anıları olmuş o yıllara dair. “Asım Bezirci’yle baba-kız gibiydik” diyor. TYS (Türkiye Yazarlar Sendikası) adına cenazesini almaya Sivas’a Gülsüm Cengiz gider. TYS binasının önündeki anma töreninde ilk konuşmacı TYS başkanı Yaşar Kemal, ikincisi de Gülsüm Cengiz’dir. Bazılarıyla Cengiz’in yolu PEN, TYS, şiir buluşmaları, sempozyum, ödül törenleri , imza günleri vesilesiyle kesişmiş, aralarında dostluklar oluşmuş, ortak çalışmalar yapılmış.