Ebeveynlerle dertleşme: Çocuklarımız puslu bir geleceğe yazgılı değil!

"Denilebilir ki, bu hükümet sosyal yardımları, yaygın eğitimdeki çocuklara, engellilere , yaşlılara kadar yaygınlaştırdı. Yoksul ailelere gıda ve yakacak yardımı yaptı. Neoliberal politikalarsa dünya genelinde yoksulluğu kalıcılaştırdı."

Tülin Tankut

İklim krizi, pandemi, hayat pahalılığı, yüksek enflasyon, yoksulluk, küresel güçlerin rekabetinin yarattığı çatışmaların tırmanması, göçmenlik ve  devletin el atmasını gerektiren daha nice sorunu neoliberal kapitalizm yarattı. Hal böyleyken 20. inci yüzyılda I. ve II Paylaşım Savaşları sonrası , deri değiştiren yılan misali, kendini yenileyebilen kapitalizmin günümüzde ,  daha iyi bir modelinin gelemeyeceği açıktır. Doğal kaynakları tükenmez sayma vurdumduymazlığıyla gezegeni hızla felakete sürükleyen, dünya halklarına refah yerine yıkım getiren neoliberalizmin sonunun geldiğini görüyoruz.  Bir kitap adı onu ne güzel tanımlıyor: “Unleashed Capitalizm” ( İpini koparan kapitalizm) Neo’su eksik olsun.  Doğrudan kapitalist sistemle  hesaplaşılmazsa,  aymazlık sürüp giderse ileride olacaklar hakkında bir kestirimde bulunmak hiç de güç olmasa gerek.

Mart 2022 tarihli haber: Birleşmiş Milletler Gıda Örgütü’ne  (FAO) göre; süt ürünleri, et, tahıl, yağ, şeker v.b. ürünlerin fiyat artışı bu yıl rekor düzeye ulaştı. İklim krizinin yol açacağı olumsuz koşulların etkisini de katarsak bu demektir ki dünya genelinde açlık daha da artacaktır.  Peki, kapitalist- emperyalist politikalarla bu yaşamsal sorunların çözülmesi mümkün müdür? Liberal söylem, bu süreç geçiciymiş, bugünün yoksulu yarın toparlanırmış türü vaatlerine artık  kimseyi inandıramaz. Öte yandan dini, kaderci söylemler kullanılarak yoksulluğun kapitalizmden kaynaklandığının üstü örtülmeye çalışılıyor. İşsizlik değil midir yoksulluğu sürekli kılan?   Gelelim yazının konusuna: Emek, boğaz tokluğuna çalışmaktan çıkacak kadar ucuzlatılırsa ebeveynler, toplumların geleceği olan çocukları nasıl yetiştireceklerdir? Üstüne üstlük savaşların, çatışmaların biri bitip biri başlarken…

Ukrayna’da sürmekte olan savaşta çocuklar, savaşın tüm cephelerine tanık oldular. Yıkılan alt yapı, sosyal hizmetlerin, sağlık hizmetlerinin yetersizliği, temel mallara erişim zorluğu gibi savaşın ortaya çıkardığı insani kriz en çok onları ve tabii yaşlıları, hastaları  etkiledi. Savaşın tarafları, çatışmaların çocukların yaşamları üzerindeki etkilerinin azaltılmasına öncelik verilmesi  gerekirken, uçurtma hayali kuran sağ kalabilenleri,  tepelerinde vızır vızır dolaşan savaş uçaklarının saldırılarıyla gökyüzünden nefret ettirdiler.

Savaşın insani boyutu hiç dikkate alınmıyor. Uluslar arası Göç Örgütü Ukrayna’dan kaçanların çoğunun kadın,çocuk ve yaşlı olduklarını rapor ediyor. Parası olmayanları bekleyen tehlikeye dikkat çekiliyor:  Seks çeteleri, insan kaçakçılığı, çocuk istismarı…Küresel medyadaysa   içi doldurulmamış bir savaş karşıtlığı söylemi ve “tarih sömürüsü”…  Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahalesini eleştirmeden önce, savaşa zemin hazırlayan etmenleri incelemek gerekir.( 1) Kapitalist- emperyalist sistemin kendi çıkarları için devreye soktuğu savaşın mahiyeti ve  başta NATO olmak üzere onun emperyalist örgütlerinin gerçek yüzü ortaya konulmadıkça, tüm söylemler havanda su dövmekten öteye gitmeyecektir.

Savaş yokken de insan güvenliği hiçe sayılmıyor mu? Neoliberalizmle birlikte  Batı’da özelleştirmelerle  refah devletinin sonu getirildi. (Bizde de dönemin başbakanı Tansu Çiller’in sosyal devletin sonunu getirmiş olmaktan duyduğu kıvancı hatırlayalım .) Ancak, kendi yurttaşını güvencesiz bırakmaktan doğacak olan hoşnutsuzlukları sınıfsal bir öfkeye dönüşmesine mahal vermeden baskıyla ve medya aracıyla , gerçekleri manipule ederek oyalama taktikleri güden hükümetler artık ülkeleri yönetmekte zorlanıyorlar. Kendilerine oy veren seçmenlerin çıkarlarını temsil etmiyor, neoliberal politikalara ayak uydurmayı öncelikli hedefleri olarak görüyorlar. Çok uluslu şirketlerle, uluslar – arası örgütlerle uğraşmaktan asli görevlerini savsaklıyorlar.

Doğal değil mi? Ekonomi küreselleştirildi ; çöküş yaşanırken ulus devletlere siyasi yansımaları, otoriter rejimlere gün doğdu, dedirtecek türden olacaktı elbette. Liderlerden başı sıkışınca toplumu yeniden yapılandırma derdine düşenler oluyor. (1) Oysa ki  çağdaş toplumun küresel neoliberalizmin  ürettiği ekonomik ve politik sistemi tarihe gömecek güçte, çağın isterlerine uygun olarak yenilenmesine ihtiyaç var. En başta,  Çocuk Hakları Sözleşmesi, içeriğinin yenilenip  güncellenmesini bekliyor. (2) Birinci maddede, “18 yaşına dek herkes çocuk sayılır” deniyor. (Evrensel hukuk) Ancak kendi ülkemizden biliyoruz, 18 yaş altı çocuk, akıl almaz hak ihlalleriyle karşılaşabiliyor. 14 yaşında evlendirilen kız çocukları… yasanın 15 yaşını doldurmayan çocuk çalışamaz maddesi çiğnenerek, özellikle mevsimlik işçilikte 5-6 yaşındakiler bile, ev işleri ve  kardeşlerine bakma sorumluluğu yüklenen ilk okul çağındaki kız çocukları  aileleri tarafından çalıştırılıyorlar. Çocukların temel ihtiyaçları karşılanmıyor. Süte, beze ihtiyaçları olduğu kadar 21. yüzyılda tablete, bilgisayara, internet erişimine de ihtiyaçları var onların. Ama eşit nitelikte eğitim alamıyorlar.

.TUİK verilerine göre (2020), ülke nüfusu 83milyon 614 bin 362 kişi. Bunun 22 milyon 750 bin 657sini çocuklar oluşturuyor. Toplumun en korunmasız kesimini oluşturan çocuklarımız  sömürü alanlarına çekiliyorlar, bazıları suça itiliyor, uyuşturucu kullanımının yaygınlaşması kanayan yara. Çocuklarımızın uygun koşullarda yaşatılması, korunması, eğitilmesi neden gerçekleştirilemiyor?

Denilebilir ki, bu hükümet sosyal yardımları, yaygın eğitimdeki çocuklara, engellilere , yaşlılara kadar yaygınlaştırdı. Yoksul ailelere gıda ve yakacak yardımı yaptı. Neoliberal politikalarsa dünya genelinde yoksulluğu kalıcılaştırdı. İçinden geçmekte olduğumuz şu zorlu süreçte sorulması gereken soru şudur: Bu yardımların garantisi var mı? Daha doğrusu yasal dayanağı bulunuyor mu?( 4) Yardım keyfi olmamalıdır. Bu yardımlar kesilebilir ya da azaltılabilir. Oysa tüm yurttaşlar sosyal haklardan yasal olarak yararlanma hakkına sahiptir. Bu güne kadar sürdürülen yardım programlarının da “yasalarla belirlenmiş sosyal haklar “ haline getirilmesi, ebeveynlerin de devletten talepleri arasında yer almalıdır.

Çocuk, ebeveyninin görevini yerine getirememenin  mahcubiyeti,  çaresizliği, bazen öfke, isyan gibi duygularının dışa vurumuna tanık oluyor. Yoksulluk, bir aileyi tar ü mâr edebiliyor. Bir çocuk için bu ne demektir? Maddi koşulların yol açtığı  ruhsal sorunlarıyla baş edecek gücü kalmayan ebeveynin , öğretmenin- eğitmenin  de   yurttaş olarak hak arayışına çıkması kolay olmasa gerek.

Peki, hak arayışları giderek neden zorlaşıyor? Pahalılıktan yakınmak bile suç oluyor. Türkiye demokratik, laik, hukuk devleti değil mi? Hak arayışı ancak laik ortamlarda sürdürülebilir. Bu yüzden hak arayışı için halkın tüm kesimlerinin laikliğe sahip çıkması gerekir. Eğitim politikaları da dogmatizmi, her tür ayrımcılığı  dışlayan; bilimi, teknolojiyi, felsefe, edebiyat ve sanatı  besleyecek eğitim süreçlerini destekleyecek düzeye yükseltilmelidir.  Bunun için örnek alacağımız bir modelden de yoksun değiliz: Köy Enstitüleri’nin önümüzü aydınlatacak ilkelerine, çok zor koşullarda edinilmiş değerli deneyimlerine sahip çıkmaya ihtiyacımız var. Anahtar sözcükse dayanışma… Dağılmaya karşı dayanışmanın gücüne güvenmek… Birey olma ve örgütlenme bilinci de çocuklukta başlatılmalıdır.

Zaman, karamsarlığa teslim olma zamanı değil. Olumsuzluklar karşısında , “İnsani dram” söylemiyle ah vah edenlerden farklı olarak sol,  gideren büyüyen kitlelerden aldığı güçle siyasi tartışmaları kamuoyu önünde yapacak olgunlukta olduğunu gözler önüne seriyor.  Politik eleştiri diliyle konuşarak zihinleri açıyor. Ebeveynler ülkelerinin ,  dünyanın dolayısıyla çocuklarının yazgılarını değiştirebilecek potansiyele sahipler. Yaşadıkları sorunları gündemde tutarak , acil talepleri çevresinde  bir araya gelerek demokratik haklarını kullanabilirler. 23 Nisan gibi özel günler bu tür buluşmalarla taçlandırılacaktır.

Dipnot:

  • Bilindiği gibi Ukrayna 1991 yılında SSCB’nin dağılmasıyla bağımsızlığını ilan etmişti. Bulunduğu coğrafya itibariyle ülkenin iç ( kamplaşma) ve dış politikada geçirdiği çalkantılı süreçler bu yazının çerçevesini aşar. Ancak bağımsız  uzmanların da belirttiği gibi, “bölgesel ve küresel aktörler için jeopolitik önem arzeden” ülkenin , bulunduğu konumun da etkisiyle , içine düştüğü sosyo – ekonomik ve siyasal krizden ülkemiz ve başka ülkelerin halklarının çıkaracakları dersler var.
  • “Rus toplumunu yeniden yapılandıracağız. Toplum daha militanlaşacak ve vatanperver olmayan elitlerden arındırılacak.” Sergey Karagenov, Putin Doktrini, 10. 4. 2022, Cumhuriyet, Nilgün Cerrahoğlu
  • Çocuk hakları, tüm çocukların doğuştan sahip oldukları yaşama, barınma, sağlık, eğitim, fiziksel, psikolojik, cinsel sömürüye korunma gibi haklarını içeren evrensel bir kavram olarak tanımlanıyor. Uluslar arası Af Örgütü’ne göre, günümüzde dünyanın bir çok yerinde , ülkelerin gelişmişlik düzeyine bağlı olarak emek sömürüsü, şiddet, yasadışılık, pornografi gibi olumsuz etkenleri içeren çocuk hakları ihlallerinde büyük bir artış gözlemlenmektedir. 20 Kasım 1989 tarihinde BM ( Birleşmiş Milletler ) tarafından kabul edilen ve 193 ülkenin onayladığı Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi, 27.01.1995 tarihinde Türkiye’de Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
  • İktidar partisinden farklı siyasi görüşte olan yurttaşların yardımlardan yararlanamadığına dair bizzat tanıkların ileri sürdükleri iddialara ne diyeceğiz? Zoru görünce ülkelerin liderleri toplumu yenileme derdine düştü.