Kendini kandırmak

AKP teşkilatları, Erdoğan kendini kandırmaya devam etsin diye seçim döneminde meydanları doldurmak zorunda.

Ruhr Bochum Üniversitesi akademisyenlerinden Francesco Marchi ve Albert Newen, kendini kandırmanın gündelik yaşamda oynadığı rolü ve insanların kendilerini kandırırken kullandığı stratejileri analiz eden bir makale yazmış. Geçtiğimiz Ocak ayında yayımlanan çalışmada, yerleşik görüşlere bağlı kalma eğiliminin, değişimin görece sınırlı olduğu olağan koşullarda sorun yaratmayacağı, olağanüstü koşullarda ise felakete neden olabileceği ileri sürülüyor. Marchi ve Newen, özellikle kriz zamanlarında yeni düşünce ve eylem biçimleri geliştirilmezse kendini kandırma eğiliminin çok kötü sonuçlar vereceğini vurguluyor [1].

Kendini kandırma eğilimi, son yıllarda Erdoğan iktidarını da tehdit ediyor. Yoksul kesimlerin geçmişte olduğu gibi bugün de algı operasyonlarıyla ikna edilebileceği umuluyor. İsmiyle de, cismiyle de yerli olamamış Togg’a iktidar ve yandaşları bu yüzden dört elle sarıldı. Hazır konuyu açmışken muhalif kesimlerin Togg’u salt yerli değil diye eleştirmesini eksik bulduğumu belirtmek isterim. Bence asıl önemli olan dünyada çok sayıda şöhretli otomobil markası varken Togg’un otomotiv sektörünündeki hangi boşluğu doldurmak için üretileceğini sorgulamak. Keşke önümüzdeki yıllarda Togg’u Erdoğan’ın prestijine kurban edilen ölü bir yatırım olarak değil de küresel pazardaki başarısıyla anabilsek. Dilerim Togg’un kaderi  Melih Gökçek’in dinozor heykellerine benzemez!

İktidar, açlık sınırının altında yaşattığı milyonlarca insanın gözünü Togg’la boyayıp oy hesabı yapıyor. Siyasi ortakların duaları eşliğinde banttan indirilen ilk araç için yapılan görkemli tören, seçmenin milli gururunu okşadı mı bilinmez. Ne ki karnı guruldayan insanı binemeyeceği lüks arabayla, geçemeyeceği pahalı otoyolla gururlandırmak artık kolay değil. Eski çamlar bardak oldu. Erdoğan yol yaptı, araba yaptı derken sonunda halkın yuvasını yaptı! (TOKİ’nin yuva hayali satmasını kastetmiyorum)

Milyonların sefaletini görmüyormuş gibi yapan AKP teşkilatları ise Erdoğan kendini kandırmaya devam etsin diye seçim döneminde meydanları doldurmak zorunda. Aksi halde partinin il ve ilçe yöneticileri, hiçbir olumsuz sonuçtan şahsını sorumlu tutmayan Reis’in gazabından kurtulamaz. Dolayısıyla parti teşkilatlarının meydanları doldurmak için Türkiye çapında taşımalı miting seferberliği yapmaktan başka çaresi yok. Örneğin son Diyarbakır mitinginde alanı doldurabilmek için çok sayıda minibüsle transfer yapıldığını gördük. Demek ki büyük merkezlerden kaldırılan otobüsleri doldurmak mümkün olmadığı için artık çok sayıda minibüsle küçük yerleşimlerden insan toplamak gerekiyor.

Gizli günahın cazibesi

Hoşa gitmeyen gerçeklerin üzerini örterek yok saymak, İslamcı siyasetin önemli bir hasletidir. Geçtiğimiz ay Diyarbakır’da gerçekleşen Alimler Buluşması adlı programda konuşan Taliban sözcüsünün aşağıdaki ifadesi bu savımızı doğrular niteliktedir:

“Afganistan’da alimler bütün meseleleri çözdüler. Gizliden günahlar işleniyor olabilir ancak açıktan yapılanı ülkemizde kalmamıştır.” [2]

Siyasal İslamcılar, kör inançlarına ve ön yargılarına uymayan gerçeklerle nafile bir savaş yürütüyor. Oysa gerçekler, baskı ve yasaklarla görünmez kılınsa da var olmayı sürdürüyor. İslamcı siyaset, gerektiğinde işine gelmeyen gerçekleri de gizliyor. Kol kırılır, yen içinde kalır düsturuyla her tür dünyevi iş, gizli kapaklı yürütülebiliyor. Ahlaktan ve vicdandan yoksun nobran bir tutumla Allah adına halkın üzerinde sözde egemenlik kuruluyor. Muktedirin zihniyeti doğal olarak toplumu da etkiliyor. İki yüzlülük, çıkarcılık, fırsatçılık ve hatta kaba güç insani değerleri tehdit ediyor. Ayrıca açıkta yapmamak kaydıyla günah işlemek de cazip hale getiriliyor… Yani müminlere günaha girme özgürlüğü tanınıyor!

Herkesten saygıdeğer olmadan saygı, sevgideğer olmadan da sevgi beklemek, siyasal İslamcıların sapkın zihniyetiyle örtüşüyor.

Zorunlu yüzleşme

Yüz yüze kaldığımız birçok  olumsuz durum veya olay karşısında “her işte bir hayır vardır”  gibi bahanelerle zaman zaman hepimiz kendimizi kandırıyoruz. Benliğimizle barışık yaşamak için ortaya çıkan olumsuzlukları reddetme, yalanlama ve değiştirme yoluna gidiyoruz (bkz. Festinger’in Bilişsel Çelişki Kuramı).  Eğer olumsuz dış gerçek, kendimizi kandırmamıza olanak vermeyecek kadar güçlü hale geldiyse onunla yüzleşip kabullenmekten başka çaremiz kalmıyor. Aslında kendini kandırmanın değişen koşullarda sorun çıkarabileceğini öngörüp aciz duruma düşmeden yeni düşünce ve eylem biçimleri geliştirmek gerekiyor.

Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde açıkladığı Türkiye Yüzyılı vizyon belgesinde çoğulculuğa vurgu yapan ifadeler var. ‘’Yurtta Barış, Dünyada Barış’’ ilkesine atıf yapılan maddede, kurtuluşu temsil eden Mustafa Kemal isminin arkasına bu kez kuruluşu simgeleyen Atatürk soy ismi de eklenmiş!  Bu haliyle vizyon belgesinin, Atatürkçü kitleye de göz kırptığı söylenebilir. Son çırpınış olarak değerlendirilmesi gereken bu geç hamlenin etkili olması mümkün değil. Ayrıca Erdoğan’ın otoriterlik yüklü bagajıyla demokrasi tramvayına yeniden bineceğine artık kimse inanmaz. “Kırk yıllık Kani olur mu Yani” demez mi aklı başında her insan?

İşte bu yüzden Cumhur İttifakı kadrolarının ve yandaşlarının seçim sürecindeki esas görevi, Erdoğan’ın kendini kandırmasını desteklemek olacak. Halkın sandıktan çıkacak güçlü yanıtını iktidar içine sindiremese de sonunda gerçekle yüzleşmek zorunda kalacak.

[1]https://www.tandfonline.com/doi/full/10.1080/09515089.2021.2019693?scroll=top&needAccess=true

[2] https://gazetemanifesto.com/2022/taliban-sozcusu-diyarbakirda-499478/

 

Yazarın Diğer Yazıları
İklim adaleti 19 Nisan 2024
Tinsel yolculuklar 22 Mart 2024