İntihal üzerine notlar

Bir kalemi aşırdığınızda aşırılan kişi kalemsiz kalır ama bir eserin bir parçası aşırıldığında aşıran kişi haksız kazanç sağlar ancak başkası bir şey kaybetmez.

Gün geçmiyor ki basında aşırma (intihal) ile ilgili bir haber çıkmasın. Bir süre öncesine dek akademi de bile bu kavramın anlamı bilinmezken, artık günlük yaşamda herkesin kullandığı bir sözcük halini aldı. Moda deyimiyle farkındalığın artması önemli bir gelişme ama bir türlü sonlanmaması bir yana, gün geçtikçe daha çok fikir hırsızlığıyla karşılaşılması da bir şeylerin yanlış gittiğini düşündürüyor elbette.

Tahmin edilebileceği gibi, basına yansıyanlar olguların ancak çok küçük bir kısmı; akademik yaşam içerisindekiler neredeyse her hafta yeni bir aşırma örneğiyle karşılaşırlar. Benim bile, bunca yıl uzakta olmama karşın, halâ haberim oluyor. Örneğin, İzmir’de Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencilerinin müzik dinleme alışkanlıklarıyla ilgili bir makaleyi, Kastamonu’dan birisi olduğu gibi alıp yayınlamış. Sadece metindeki ‘İzmir’leri ‘Kastamonu’ yapmış; o kadar. İşin komik yanı, o sıralarda Kastamonu’da heykel bölümü olmamasına karşın, orayı bile değiştirmemiş! Üşenmiş herhalde?

Diğer bir örnekte de, yine makale olduğu gibi kopya edilmiş, hatta çalışmaya yardımcı olanlara teşekkür kısmı bile! Neyse ki bunun erken farkına varıldı da yayınlanmadan geri çekildi.

Örnekler elbette çoğaltılabilir ama ben bu kez aşırmayla ilgili düşüncelerimi kısa notlar halinde yazmak istiyorum:

*İntihal soruşturmaları çok uzun sürmekte, ayları hatta yılları bulmaktadır. Bu süre hem tarafları yıpratmakta hem de hesap sorulmasını güçleştirmektedir. Aslına bakılırsa, intihal iddiaları hemen sonuca bağlanabilecek kadar kolaydır, çünkü iddia sahibi her iki metni aşırılan kısımları belirterek sunmakta, hatta ilgili yerlerin altını çizmektedir. Artık neredeyse okuma yazma bilen, orta zekada bir kişinin bir günde karar verebileceği düzeydedir. Konunun uzmanı için ise karar süresi en fazla saatlerle ifade edilebilir. Bence başvuru sonrası en geç bir hafta içerisinde karara bağlanmalıdır. Hele yukarıda verdiğim neredeyse makaleyi tümüyle aşırma örneklerini düşünürseniz, bu süre hiç de kısa değildir.

*Eğer sorun hızlı çözülmezse Hasan Yazıcı’nın deyimiyle ‘aşırandan aşırma’ gibi bir durum ortaya çıkmaktadır. Ergin Somer şöyle anlatıyor: “Yıllar önce üniversitemizin ünlü bir hukuk hocasının, Ankara Üniversitesi’nin yine ünlü bir hocasından intihal ettiği yönünde bir başvuru olmuştu. Senatomuz bunu inceledi. Ortada gerçekten bir intihal var gibiydi. Neticede intihalle suçlanan hocamız savunmasını yapmak üzere senatoya çağrıldı. Suçlanan hoca lafı uzatmadı. Önce yaptığını kabul etti, daha sonra ‘Ancak’ dedi ‘Kendisinden aşırma yaptığım söylenen hoca da yazısını bir İspanyol yazardan almıştı!’ ve Senato’ya bunun kanıtlarını sundu.“ (Aktaran Hasan Yazıcı. Bir Aşırma, İletişim Yay., 2020). Benzer biçimde, yıllar önce bir grup işletme ders kitabındaki örneklerin bile birbirinin aynısı olduğunu göstermişlerdi bana. Bahsettiğim en az dört kitap, defalarca baskı yapmışlar; kimin kimden aşırdığı belirsiz! Meraklısı için anlatayım, olayın faillerinden, çalıştığım üniversitedeki profesör dekan oldu, rektör adayı oldu, 15 Temmuz’un ardından soruşturma komisyonu üyesi oldu. Emeklilik sonrası özel bir üniversitede rektör yardımcısı olduğunu duydum.

*Akademik yazımla, popüler yazım birbirinden ayrılmalıdır. Popüler bilim yazımında metin içerisinde fazlaca kaynak gösterimi okumayı zorlaştırmaktadır. Adıyla bilinen bir yasası da bulunan, önemli bir sosyal antropolog Robert Briffault, Türkçeye de çevrilen ‘Analar’ kitabında (Payel Yay., 1990) şöyle demektedir: “Elinizdeki kitapta, oylumu küçük tutmak kaygısıyla, genellikle alıntılarda kaynak gösterilmemiştir. Yazar, genel okur için hazırlanmış ciltteki bu eksikliği duyanların büyük oylumlu (üç cilt) Analar’a başvurmalarını önermektedir.” Bence doğru bir yaklaşım.

*Aşırma olup olmama konusunda ‘niyet’ ve ‘süreklilik’ kavramlarının önemli olduğun düşünüyorum. Kaynak gösterilmeden verilen bilgi, eğer yazarın anlatılanları ilk düşünen ve ortaya koyanın kendisi olduğu izlenimi yaratmıyorsa bence sorun yoktur. Bu dediğim, elbette popüler bilim yazıları için geçerli. Ayrıca bu işi ‘alışkanlık’ haline getirmemek de önemli. Ünlü yazar Mark Twain ‘Şuursuz İntihal’ kitabında (Kırmızı Kedi Yay., 2021), başka bir kitabının ithaf bölümünü Oliver Holmes’un bir kitabından aşırdığının nasıl farkına vardığını anlatır. Twain, zamanında okuduğu bu ithaf yazısını beğenmiş, olasılıkla belleğine kazınmış ve yıllar sonra kendi kitabına yazdığı ithaf yazısı da Holmes’unkine çok benzemiş. Şuursuz intihal dediği bu. Twain bunu kendisi açıklıyor ve özür diliyor. Gerek niyet gerekse alışkanlık açısından baktığınızda bence burada suç yok.

*Son olarak, Yazıcı’nın da belirttiği gibi bir kalemi aşırdığınızda aşırılan kişi kalemsiz kalır ama bir eserin bir parçası aşırıldığında aşıran kişi haksız kazanç sağlar ancak başkası bir şey kaybetmez. Bu durumda aşırma diğer akademik yolsuzluklara göre bağıl olarak daha düşük kalibreli bir suç değil midir? Şunu söylemek istiyorum, yapılmamış bir deneyin sonuçlarını yapılmış gibi yayınlamak, deney sonuçlarını değiştirerek yayınlamak veya tarihte bir olay uydurmak, kişileri ve dolayısıyla bilimi yanlış yönlendireceği için daha büyük bir suçtur bence. Aşırmayı ön plana çıkartmak bu suçların görülmesini engelliyor diye düşünüyorum. Ayrıca aşırmanın bir suç olarak ön planda olmasında, mülkiyet kavramının ve bilimin metalaşmasının rolünün tartışılması gerekir.

Şimdilik bu kadar,,, ama görünen o ki, bu konuda daha çok yazacağım.