“Ilımlı İslâm”dan “helâl demokrasi”ye geçiş

Millet İttifakı adı altında cisimleşen sağ ittifak, Türkiye sağının ve özelde İslâmcılığın “helâl demokrasi”sini kurmak için kolları sıvamış durumda. Bu duruma CHP’nin payanda olması ise geçici ya da taktiksel bir olgu değil.

Geçtiğimiz hafta Millet İttifakı çevresinde toplanan altı partinin yaptığı ortak toplantı, bu ittifakın kimi destekçileri tarafından “Türkiye demokrasi tarihinde bir dönüm noktası” olarak ilan edildi.

Bu olayın “Türkiye demokrasi tarihi” açısından ne anlam ifade edeceği konusunda rivayet muhtelif olmakla birlikte, yapılan toplantı Türkiye’de sağ siyaset açısından önemli bir dönüm noktası olarak sayılabilir.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu tarafından daha önce dillendirilen helâlleşme açılımı, tam da İslâmcıların “faizsiz helâl para, helâl gıda, helâl market vb…” örneklerini çağrıştıracak şekilde “helâl demokrasi” yoluna girmiş gibi görünüyor.

Ülkemizde demokrasi denilince nedense akla hep “eşitlik, özgürlük, laiklik, bağımsızlık” kavramları dışında şeyler geliyor. Demokrasi torbasında bir tarafta sosyal demokrasinin sınıflar arasındaki çelişkiyi ve savaşı el çabukluğuyla yok etmesi, diğer tarafta ise liberallerin sermayeye sınırsız özgürlük sunan serbest piyasa ekonomisi var.

Türkiye’de demokrasi denilince, akla bir de hep nedense İslâmcılar’ın yaşadıklarını iddia ettikleri büyük zulümler geliyor. Tarihin de buna göre dizayn edilmesi de cabası. Bunda da sağlı sollu liberallerin katkısı unutulmaz.

Türkiye’deki demokrasinin gelişimini emperyalizmle kurulan bağımlılık ilişkilerinin derinliğine göre ölçenler için, AB’den özgürlük beklemek de, ABD’nin emperyalist yayılmacılığını insanlığın kurtuluşu için önemli görmek de, NATO üyeliğini olmazsa olmaz bellemek de meşrudur. Oklar burada da nedense açık bir şekilde liberalleri gösteriyor.

İşte böylesi bir ortamda, Millet İttifakı adı altında cisimleşen sağ ittifak, Türkiye sağının ve özelde İslâmcılığın “helâl demokrasi”sini kurmak için kolları sıvamış durumda. Bu duruma CHP’nin payanda olması ise geçici ya da taktiksel bir olgu değil. CHP artık İkinci Cumhuriyet’in CHP’sidir ve durum yapısal bir karakter kazanmıştır.

Kemal Kılıçdaroğlu tarafından dile getirilen “helâlleşme”nin adresinin Türkiye’de gerçek anlamda ezilen sınıflar ve baskıya zulme uğrayanlar olmadığı, meselenin tam da İslamcılığa gül atmak ve bunu Millet İttifakı’nın tutkalı haline getirmek gibi bir arayışın ürünü olduğunu açık bir şekilde ifade etmek gerekiyor.

Bu bir dönüm noktası olarak ele alınabilir. Emperyalizm, AKP ve FETÖ aracılığıyla Türkiye siyasetine sokulan ve tüm toplumsal hayatı belirleyen ılımlı İslâm’ın ruhu dönüşerek bu sefer Millet İttifak’nın çatısı altında yeniden vücut buluyor.

Emperyalizmin desteği ve sermayenin onayı ile iktidara gelen AKP’nin BOP eşbaşkanlığına soyunup ılımlı İslam’ın temsilcisi olarak yaptıkları hem ülkemiz hem de bölge için felaketten başka bir anlam taşımadı. Şimdi Millet İttifakı bunu restore ederek yol almayı önüne koymuş durumda.

“Güçlendirilmiş parlamenter rejim” torbasının içinin boş olması tam da bu yüzdendir. Millet İttifakı bileşenlerinin yaptığı toplantının özü halkın ağzına bir parmak çalınmasıdır. Açıklamaya bakıldığında, ülkenin gerçek anlamda kurtuluşunun ifadesi olan bağımsızlık, laiklik, emekçilerin çıkarları ve ekonomik krizin çözümü adına hiçbir şey görünmüyor.

Altı partinin Türkiye toplumunda AKP iktidarına karşı biriken tepkileri toplamak için, yine AKP iktidarı tarafından kurulan İkinci Cumhuriyet rejimi düzlemini veri almaları ise şaşırtıcı değil. Bu büyük bir kabulleniştir. Ülkenin satılmasına, emperyalizmin boyunduruğuna ve laikliğin tasfiyesine verilmiş bir olurdur. Kısacası AKP iktidarı ve emperyalizm aracılığıyla Türkiye’ye sokulan ılımlı İslâm, bu sefer Millet İttifakı aracılığıyla “helâl demokrasi” olarak yoluna devam edecektir. Millet İttifakı’nın olası iktidarında laikliğin gerçek anlamda ayağa kaldırılmasının ve tarikatların egemenliğinin kırılmasının mümkün olmadığı bir kere daha tescillenmiştir.

Tüm bunların tutkalı olarak liberalizmin rol oynadığından bahsetmiştik. Bu anlamıyla liberallerin AKP iktidarı ile yaptıkları ittifak Türkiye’yi ılımlı İslâm yoluna sokmuş ve Türkiye daha fazla dinselleşme yoluna girmişti. 100 yıllık parantezi kapatma söylemi altında Cumhuriyet’le hesaplaşma, vesayet rejimine karşı çıkıyoruz denilerek sermaye diktatörlüğünün daha da güçlenmesi, darbelerle hesaplaşıyoruz denilerek ortaya çıkan “yetmez ama evetçilik”, özgürlük söylemi altında sermayenin ve gericiliğin perçinlenmesinin baş sorumlularından bir tanesi de liberallerdir.

Şimdi ise Türkiye’nin ufkuna “demokrasi ve özgürlükler” adına çıkartılan şey siyasal İslâm ile bulanmış, “aman muhafazakâr kesimleri ürkütmeyelim” denilerek oynanan siyaset mühendisliğinden başka bir şey değildir. Liberaller bu sefer de muhalefet cephesinden görevlerini icra ediyorlar.

Oysaki, Türkiye’de laiklik gerçek anlamda ayakları üzerine doğrultulabilir.

Emperyalizmin boyunduruğu kırılabilir, patronların egemenliğine son verilebilir, eşit ve özgür, insanca bir yaşam kurulabilir.

“Aman helâl demokrasimize halel gelmesin” diyenlerin bunları hayata geçirme şansı da niyeti de bulunmuyor. Kendisini bu sisteme ve Millet İttifakı’na endeksli hale getiren, soldan gelip solun adını bile ağzına almaktan imtina edenlerin ise liberal, İslâmcı, faşist, sosyal demokratların yıldızlar karmasının yedek kulübesinde beklemekten başka bir çareleri yok gibi görünüyor.