Hruşçovcu SBKP programının eleştirisi: Molotov’un trajedisi (4)

Kuşkusuz Molotov Hruşçovcu parti programına yönelik eleştirilerinde haklıydı. Ancak bildiğimiz üzere parti içi mücadeleyi kazanan Hruşçovcular oldu. 1964’te Hruşçov görevden alınsa da revizyonist siyaset devam etti ve Molotov partiye dönemedi. Molotov’un

Molotov, SBKP Merkez Komiteye 1965 tarihli mektubunda, Hruşçovcuların yeni parti programını da eleştiriyor ve eleştiriye proletarya diktatörlüğü yerine tüm halkın diktatörlüğü kavramının geçirilmesiyle başlıyor. Lenin’in Devlet ve Devrim adlı eserinden alıntılar yaparak, Lenin’e göre ancak komünizmin zaferinden sonra yani komünist toplumda proletarya diktatörlüğünün kalkacağını, komünizmin birinci aşaması olan sosyalizmde ise sömürücü sınıflar ortadan kaldırılmış olsa bile genel olarak sınıflar ortadan kalkmadığı için proletarya diktatörlüğünün devam edeceğini söylüyor. Molotov ardından diyor ki bazı yoldaşlar, devletimize proletarya diktatörlüğü veya tüm halkın diktatörlüğü demekle işin özü değişmez, ne dediğimizin çok önemi yok diyorlar, ancak bu yoldaşlar yanılıyorlar. Komünizmde devlet tüm halkın devleti olmaz, sönümlenerek ortadan kalkar. Kapitalizmden komünizme bütün geçiş döneminde devlet ancak proletarya diktatörlüğü biçiminde olabilir.

Burada bir parantez açıp düşünelim. Hruşçovcu revizyonistlerin amacı belliydi, onlar emperyalizmle mücadeleyi bırakmışlardı ve barış içinde bir arada yaşama siyasetine uygun olarak içeride de popülizme yatırım yapıyorlardı. Ancak bu revizyonistlerin ne düşündüğünden bağımsız olarak, ben Marx ve Lenin’de bulunan ‘devletin sönümlenmesi’ düşüncesini ütopik bulduğumu ve bilimsel sosyalizmle açıklayamadığımı ifade etmek istiyorum. Devletin komünist toplumda neye benzeyeceğini şimdiden tahmin etmek bence olanaklı değil. Ayrıca tüm dünyada sınıflar ve uzlaşmaz çelişkiler ortadan kalksa bile yeni çelişkiler ortaya çıkabilir veya çıkmasa bile emekçiler arasındaki çelişkiler devam edecektir. Devleti sadece bir sınıfın başka sınıflar üzerindeki baskı aracı olarak düşünmek doğru değil. Devlet toplumun ortak işlerini, kamu yararını gözetmek için, adalet ve düzeni sağlamak için de var. Devlet komünizmde artık sınıfsal baskı aracı olmayacak demek sorunu çözmüyor. Kendi çıkarlarını veya grup çıkarlarını toplum çıkarlarının önüne koyanlar her zaman olacaktır. Bunlarla mücadele için devlet gereklidir. Devletin sönümlenmesinden söz edince ister istemez sosyalizmde ilerledikçe devletin zayıflayacağı gibi bir beklenti doğuyor. Oysa emperyalizm tüm dünyada yenilse ve tüm dünyada sosyalizm kurulsa bile, ekonominin büyük kısmının devletin elinde olduğu bir sistemde devlet nasıl sönümlenecek?

Molotov’a dönelim. Molotov, SBKP 22. kongresinde kabul edilen yeni parti programındaki partinin önündeki görevlerine bakarak SSCB’de sosyalizmin inşasının henüz tamamlanmadığını ve dolayısıyla devletin niteliğinin proletarya diktatörlüğünden başka bir şey olamayacağını tekrarlıyor.  Bu noktada tartışma Marx, Engels ve Lenin’de devlet teorisi üzerine biraz skolastik bir tartışma gibi duruyor. Ancak Molotov burada kalmıyor, tüm halkın devleti formülünün pratik sonuçlarına da değiniyor. Sosyalizmden komünizme doğru ilerlemek için temel üretim araçları üzerindeki mülkiyetin tüm halkın mülkiyetine doğru ilerlemesi gerektiğini ancak Hruşçovcuların bunun aksine devlet mülkiyetindeki tarım araçlarını kolhozlara satmaya çalıştığını, “sosyalist rekabet yeteneği” gibi kavramlar ürettiğini belirtiyor. Molotov yine Lenin’e dayanarak, sosyalizmin nihai zaferinden söz edebilmek için ileri ve büyük kapitalist ülkelerde sosyalist devrim olması gerektiğini ve bunun henüz olmadığını söylüyor.

Molotov’un parti programında üzerinde durduğu ikinci önemli nokta kapitalist ülkelerle barış içinde bir arada yaşama doktriniyle ilgili. Programdan şu alıntıyı yapıyor: “Barış içinde bir arada yaşama şunları öngörür: savaşın devletler arasındaki tartışmalı meseleleri çözmenin aracı olmaktan çıkarılması, müzakere yoluyla çözüm, eşitlik, devletler arasında karşılıklı anlayışın ve güvenin sağlanması, birbirlerinin çıkarlarını hesaba katmak, bir birinin iç işlerine karışmama, her halkın kendi ülkelerinin tüm sorunlarını bağımsız olarak çözme hakkının tanınması; tüm ülkelerin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne sıkı sıkıya bağlı kalmak; tam eşitlik ve karşılıklı yarar temelinde ekonomik ve kültürel işbirliğinin geliştirilmesi. Barışçıl bir arada yaşama, küresel ölçekte sosyalizm ve kapitalizm arasındaki barışçıl rekabetin temelini oluşturur ve aralarındaki sınıf mücadelesinin belirli bir biçimidir… Sosyalist ve kapitalist devletlerin barış içinde bir arada yaşaması, insan toplumunun gelişmesi için nesnel bir zorunluluktur… Barışçıl bir rekabet ya da felaketle sonuçlanan bir savaş – tarih meseleyi ancak böyle ifade ediyor” (SBKP programı, Gozpolitizdat 1961, s. 60 -61).

Molotov, Hruşçov revizyonizminin bu anti-Leninist tezlerine karşı haklı olarak Lenin’in, kapitalizm ve emperyalizm sürdükçe savaşların da kaçınılmaz olduğu tezini hatırlatıyor. Nitekim Molotov’un bu konuşmasından bu yana geçen 57 yılda Lenin’in tezleri birçok kez doğrulandı. Lenin’in dediği gibi kapitalizm ve sosyalizm barış içinde bir arada yaşayamaz. Savaş, birtakım kötü niyetli emperyalistlerden kaynaklanmaz, dünya sermayesinin gelişiminden kaynaklanır, milyarlarca ağlarından ve bağlarından doğar.

Barış içinde bir arada yaşama tezinin teorisyeni Otto Kuusinen, 1961’deki 22. kongrede şunları söylüyor: “Tüm modern burjuvaziyi yekpare ve homojen bir şey olarak görmekten çok uzaktayız. Onun saflarında da farklılaşma süreci var. Özellikle savaş ve barış meselesi gibi önemli bir konuda tek bir çizgiye sahip değildir ve tek bir çizgiye sahip olamaz. Bu nedenle emperyalist devletlerin dış politikalarındaki iki eğilim vardır… Bir eğilim militan-saldırgandır… Öteki ise ılımlı ve soğuk kanlıdır… Uygulamada, burjuva hükümetleri çoğunlukla burjuva kampının iki uç tarafının talepleri arasında uzlaşmaya varmaktadır. Ve bu uzlaşma, halk kitlelerinin baskısının iktidar çevrelerini yumuşamayı kabul etmeye zorlayacak kadar güçlü olmadığı sürece, uluslararası gerginliğin sürdürülmesi yolundan başka bir şey değildir”. Molotov bu sözlere karşı da Lenin’den çeşitli alıntılar yaparak karşı çıkıyor. Kuşkusuz biz bugünden baktığımızda barış içinde bir arada yaşama politikasının nereye vardığını iyi bildiğimiz için bize bu tezlerin yanlışlığı bariz görünüyor. Ancak o zaman o kadar bariz değildi. Molotov, emperyalistler sosyalist Vietnam toprağını kanla sularken biz süslü sözlerle yetiniyoruz diyor. Kongo, Panama, Dominik, Kuzey Vietnam, Küba’daki olaylar emperyalistlerin barış içinde bir arada yaşama diye yanılsama içinde olmadıklarını gösteriyor diye ekliyor. Nitekim daha sonra ABD emperyalizmi Şili’de barış içinde, demokraitk seçim yoluyla sosyalizme geçişe izin vermedi, Şili ordusuyla birlikte kanlı bir darbe yaparak binlerce Şilili yurtseveri öldürdü.

Molotov, Hruşçov’un SSCB’nin kişi başına sanayi üretiminde ileri kapitalist ülkeleri 1970’lerde yakalayacağı tezini de gerçekçi bulmadığını söylüyor ki hayat bu konuda da Molotov’u haklı çıkarmıştır. Molotov, ABD’de sınai büyüme hızının SSCB’den geri kalmadığını ve hatta bazı önemli sektörlerde daha yüksekte olduğunu da hatırlatıyor. Ekonomide 52 bakanlık yerine 102 sovnarhoz ve 15 devlet komitesi kurmanın Sovyet ekonomisine yarar getirmediğini söylüyor. Burada dikkat çeken nokta Hruşçov’un ekonomideki bu zararlı yeniden yapılanmalar için tıpkı 1980’lerdeki Gorbaçov gibi perestroyka sözcüğünü kullanmış olması. Molotov, Hruşçov’un bakir topraklar kampanyasının da harcanan emek ve kaynaklara göre getirdiği sonuçların düşük olduğunu belirtiyor. Tarımda ekstansif yayılma yerine verimliliği artırmanın daha doğru olacağını, örneğin ekilen alanı artırmak yerine gübreyi artırmanın daha iyi sonuçlar vereceğini söylüyor. Nitekim Stalin ve Hruşçov döneminin tarım bakanı ve başlarda Hruşçovcu olan ancak sonradan gözden düşen İvan Benediktov da aynı şeyleri söylemiştir. (Bkz. Benediktov ile Söyleşi kitabı, Yazılama Yay.)

Kuşkusuz Molotov Hruşçovcu parti programına yönelik eleştirilerinde haklıydı. Ancak bildiğimiz üzere parti içi mücadeleyi kazanan Hruşçovcular oldu. 1964’te Hruşçov görevden alınsa da revizyonist siyaset devam etti ve Molotov partiye dönemedi. Molotov’un yenilgisinde bazı nesnel koşulların etkisi olduğu gibi bizzat Molotov’un öznel zaafları ve yetersizlikleri de rol oynadı. Haftaya bunlara ve Molotov’un 1962 yılında partiden ihraç edilmesi sırasında parti kurullarında yaptığı savunmalara değineceğim.