Hafıza-i Beşer | 2 Mart 1919: İlk Komünist Enternasyonal Moskova'da toplandı

İlk Komünist Enternasyonal'a, Rusya Komünist (Bolşevik) Partisi’nden Lenin, Stalin, Zinovyev, Buharin ve Çiçerin, Türkiye’den ise Türkiye Komünist Partisi’nden Mustafa Suphi katılmıştı.

Hafıza-i Beşer | 2 Mart 1919: İlk Komünist Enternasyonal Moskova'da toplandı

Komünist Enternasyonal (Komintern, Üçüncü Enternasyonal), değişik ülkelerdeki komünist partilerin, birleşik bir komünist dünya partisi halindeki birliğidir.

Komünist Enternasyonal’in merkezi siyaseti, tüm dünyada komünist partilerin kurularak uluslararası proleter devrimine yahut dünya devrimine yardım etmeleriydi. Ayrıca tüm devrimcilerin öncelikle kendi ülkelerinden hareket etmeleri gerektiği ama gereken yerde Komünist Enternasyonal’in müdahil olabileceği prensibini paylaşıyorlardı.

Rusya Komünist (Bolşevik) Partisi’nden Lenin, Stalin, Zinovyev, Buharin ve Çiçerin, Türkiye’den ise Türkiye Komünist Partisi’nden Mustafa Suphi katılmıştı.

Lenin kongrenin açılış konuşmasında proletarya diktatörlüğünün Sovyetler iktidarı ile aldığı biçimin, bütün dünyada işçi sınıfı açısından yeni ve zengin bir örnek sunduğunu savunuyor ve Sovyetler (konseyler) iktidarı ile proletarya diktatörlüğünü eş anlamlı olarak kullanıyordu.

Lenin komünist partilerin görevlerini şöyle sıralıyordu:

– İşçi sınıfı kitlelerini, parlamentarizmin ve burjuva demokrasisinin yerini alması gereken, yeni bir proleter demokrasinin siyasal ve pratik gerekliliğinin tarihsel anlamı konusunda en geniş biçimde aydınlatmak,

– Bütün sanayi alanlarında, orduda, donanmada, tarım işçileri ve küçük köylüler arasında Sovyetler örgütlemek ve bunların etki alanını genişletmek,

– Sovyetlerin içlerinde sağlam ve bilinçli komünist bir çoğunluk elde etmek.

Kongrenin sonunda yayımlanan “Bütün ülkelerin proleterlerine” başlıklı bildiri, Zinovyev tarafından daha sonraları ikinci bir Komünist Manifesto olarak nitelenecekti.

Komintern Manifesto’su şu çağrı ile son bulur;

“Dünya işçileri! Emperyalist barbarlığa, monarşiye, ayrıcalıklı tabakalara, burjuva devlete ve burjuva mülkiyete karşı, her tür ve çeşit toplumsal ve ulusal baskıya karşı mücadelede birleşin!

İşçi Konseyleri sancağı altında, III. Enternasyonal’in bayrağı altında, iktidar ve proletarya diktatörlüğü için devrimci mücadelede, bütün ülkelerin proleterleri BİRLEŞİN! ”

Komünist Enternasyonal’de Mustafa Suphi’nin yaptığı konuşma ise şöyledir:

“Dünya devriminin gelecek safhasında Türk proletaryası önemli bir yer işgal edecek!

Moskova’da, dünyanın geleceğini değiştirecek olan bu görkemli III. Enternasyonal’de proletaryanın, ezilen Türk köylülüğünün ve işçi sınıfının adına, özgürlüğün, eşitliğin, kardeşliğin adına, zalim ve yırtıcı emperyalizmden çok çekmiş, kapitalizmin pençesi ve Batı uygarlığın şiddeti altında mahvolan silahlı bir halkın adına konuşmak ne büyük bir mutluluk. Gerçek şudur ki, Türkiye’de diğer devletlerde olduğu gibi, halkın canına kastedip kanını emen birçok barbar ve alçaktan başka, bir de sadece Ermenilerin değil, fakir işçi ve köylü kitlesinin de kanını akıtan Osmanlı padişahları vardır. Barbarlığı temsil edenler ezilen halk kitleleri değil Osmanlı padişahlarıdır.

Yoldaşlar! Rusya’da bulunan işçi ve köylü temsilcileri Ekim Devrimi’nden sonra sermayeye karşı savaşı başlatmayı ve özellikle naip denen açgözlüleri yok etmeyi başarmışlardır.

Bir yıl önce, Osmanlı paşaları orduyu Hazar denizi kıyılarını, İran’ı, Türkistan’ı işgale göndermeyi tasarladıkları sırada Moskova’da, tüm dünyaya mutluluk vadeden bu başkentte, Türk devrimcileri bu paşaların maceracı tutkularına başkaldırmışlardı. Sesimizi boğmak isteyen Moskova’daki Osmanlı elçisi Rus topraklarından derhal atılmamızı istemek için Rusya Cumhuriyeti hükümetini notalara boğmuş ve, Müslüman Taşkent, Örenşehir, Kazan halkları arasında şiddetli bir propagandayı yöneterek çalışmamızı yok etmeye dört elle sarılmıştı.

Burjuva gazetelerinde bizlere karşı yöneltilen makalelerde: “Asya’nın en ucuna dek uzanan Müslüman dünya, Osmanlı ordusunun zaferini kutlarken, Türk Tatar milletine duyulan bu en kutsal inançla alay eden bu insanlar kimlerdir? Hangi dinden ve hangi millettendirler?” gibi sorular yer alıyordu. Ama elçilik Müslüman doğu dünyasını ikiyüzlü sorularıyla aldatmak isteyince biz, Türk komünistleri dünyanın vatanımız, insanlığın da milletimiz olduğunu büyük bir ciddiyetle bildirdik. Böylece, Devrimin kızıl bayrağını korkusuzca çektikten sonra, Osmanlı emperyalizmine katılan gruplara karşı çıkmayı, onlara tepki göstermeyi kararlaştırdık. Bir süre için düşüncelerimizin gerçekleşmesini sağlayacak olan bu yolu izleyenler sadece bizdik. Ama şimdi bütün Doğu bizimle beraber yürüyor. Yoldaşlar, açgözlü Fransız ve İngilizler Osmanlı emperyalistleriyle beraber İstanbul’u ele geçirince, hakkımızda söylenen yalanlar etkisini yitirdi ve herkes ezilen mutsuz halk için büyük Rus devriminden daha iyi bir müttefik olmadığını açıkça anladı.

1908’den itibaren Türk gençliğinin bir kısmı halkın selametini sosyal bir devrimden başka bir şeyde bulamayacağını anlamıştı. Ama o sıralar sosyalist çalışma kısıtlanmıştı. Ezilen halkın korunması için yükselen elem içindeki Jaures’in güçlü sesi boşuna nefes tüketiyordu. Arkadaşlarından sadece birkaçı giriştikleri işe sırt çevirmediler ve burada, Rusya’da devrimci Türk ocağını örgütlediler. Doğu’daki gerekli ekonomik ve sosyal değişimin sosyal devrimle gerçekleşebileceği yolundaki inançları Ekim olaylarından sonra iyice pekişti.

Sizlere bu inancın halen Türk proletaryası ve aydınları arasında varolduğunu ispatlayan bir örnek vereceğim. Devrim ertesinde, İstanbul Üniversitesi, Nobel ödülünün kime verileceği sorusunu sorduğu zaman Türk gençliği profesörlerin yaptığı baskıya rağmen yoldaş Lenin’i seçti; ve bu, sosyal devrim fikirlerinin Doğu’da ne kadar etkili olduğunu bir kez daha ispatlıyordu. Büyük saygın ustamız ve onun eylemleri, tüm devrimci dünyayı temsil etmektedir ve Türk gençliği de yaptıkları seçimle devrimci dünyaya bağlı olduklarını göstermişlerdir.

Türk halkının Rus devrimine olan sempatisinden bahsetmeyeceğim bile. Rusya’daki sosyal devrimin kahramanları halkımızca biliniyor: dünya sosyalist devrimi uğruna birçok kurban feda ettiler, artık savaş alanlarında tek başlarına değiller ve Türk proleter kitlesi gerçekten varlık kazanmıştır, tüm aydınlarıyla birlikte onların hayatını yaşamaktadır ve kalbi onlarınkiyle birlikte aynı uyum içinde atmaktadır.

Bu kahramanlar, bu kötülük dünyasında, Türk proletaryasında başlayan derin bir isyanın olgunlaştığından, bu proletaryanın savaşa atılmak için kardeşlerinin, Rus yoldaşlarının savaş çığlığını beklediğinden emin olabilirler.

Yoldaşlar! Bunu sizlere Orta Doğu’da, Türk halkı içinde, bütün kalpleriyle Rus devriminden yana olan gerçek devrimciler olduğunu göstermek için söyledim. Şimdi hemen bu hareketin dünya devrimiyle olan ilişkileri sorununa geçeceğim. Derinden inanıyorum ki Doğu’daki devrimin Batı’daki devrimle dolaysız bağları bulunmaktadır. Biz, Türk devrimcileri derinden inanıyoruz ki, Doğu’daki devrim sadece Doğu’yu Avrupa emperyalizminden kurtarmak için değil, aynı zamanda Rus devrimine destek olmak için de zorunludur.

Yoldaşlar, çok açıktır ki Fransız-İngiliz kapitalizminin başı Avrupa’da olsa da, gövdesi Asya’nın verimli topraklarındadır. Biz Türk sosyalistleri için önemli ve birinci görev Doğu’daki kapitalizmin kökünü kazımaktır. Ancak bu yolla Fransız-İngiliz üretimini hammaddeden yoksun bırakabiliriz. Türkiye, İran, Hindistan ve Çin, Fransız-İngiliz endüstrisine kapılarını kapayarak, onu Avrupa borsalarına akma imkanından yoksun bırakacak, böylece iktidarın proletaryanın eline geçmesi ve sosyalist düzenin yerleşmesiyle sonuçlanacak, eli kulağında bir bunalıma yol açacaklardır. Buna ulaşmak için bölgesel devrimci hareketin ajitasyon yürütmesi ve Doğu halklarının Fransız-İngiliz emperyalizmine karşı ayaklanmaları lazımdır. Ama Doğu’yu nasıl devrimci kılacağız? Sık sık Doğu sorununun tartışıldığı, Doğu halklarının manevi hayatlarından söz edildiği, bunların daha iyi incelenmesi isteğinin ifade edildiği toplantılara katıldım. Çarlık rejimi Doğu’yu işte böyle inceliyordu. Söz konusu olan doğu halkalarını sömürmek için en yolların bulunmasıydı. Bu sorunu bugün inceliyorsak, bu, ezilen Doğu’yu kurtarmak içindir. Doğu’yu bilimsel incelenmesine vakit ayırarak, silahlarımızı sıkıca ellerimizde tutmamız, Doğu’da devrimci bir ocağın örgütlenmesi amacımızı gözden kaçırmamamız lazımdır. Doğu haklarının Avrupa sermayesine başkaldırışı, Rus devrimi için olduğu kadar bugün tüm ülkelerin proleterlerini harekete geçiren -ki bu da onu İngiltere ve Amerika’nın sürekli tehdidi altına sokmakta ve bizim, yani Doğu’nun yardımının beklenmesini zorunlu kılmaktadır- genç Alman devrimi için de yararlıdır.

Bu nedenle Doğu halkalarının arasında devrimci ocakların kurulması III. Enternasyonal’in acil görevi olmalıdır. Güçlü ve genç Rus Kızıl Ordusu’nun bağrında, gelişen Türk askeri örgüt hücreleri kurulmaktadır. Bugün çeşitli Rus cephelerinde, Sovyetlerin gücünü korumak amacıyla Kızıl Ordu’nun yanında dövüşen bin kadar Türk için büyük bir yarar belirtmektedir.

Coğrafi konusundan dolayı, Türkiye daima Asya ve Avrupa arasında bir bağ oluşturmuş ve kapitalizmin dolaysız baskısı altında ezilmiştir.

Bütün bunlar bizlere dünya devriminin gelecek safhasında Türk proletaryasının önemli bir yer işgal edeceğini gösteriyor.

Eminiz ki Türk proletaryası dünya sosyal devrimine dayanak olmak ve onu ilerletmek için bütün gücünü kullanacaktır.”