Görünmez güç: Hegemonya

Günümüzde kapitalist sistemin hegemonyasını pekiştirmeye yarayan dijital küreselleşme, iletişim aygıtları ve platformlarıyla ulusal ve yerel kültürleri de kapsama alanına alarak kendine benzetiyor.

Kapitalizm, küresel tekno-ekonomik üstünlüğünden güç alarak hegemonyasını sürdürüyor. Sınıfsal ilişkilere göre çerçevelenen sosyokültürel yapıyı belirleyen kapitalist hegemonya dayatmayla işleyen bir süreç değil. Egemen sınıf kurduğu hegemonik sistemle alt sınıfın kültür ve deneyimlerini dolaylı olarak yapılandırıyor. Rıza üreterek işleyen hegemonik sistemin baş aktörü olan medya, derin ve kapsamlı ideolojik verilerle fark ettirmeden insanların dünya görüşlerini ve tercihlerini biçimlendiriyor. Bu bağlamda birey, özgürce seçim yaptığı sanısına kapılıp kendini özne konumunda hissedebiliyor. Böylelikle egemen güçlerin sınıfsal ayrıcalığı geniş halk kesimleri tarafından sorgulanmamış oluyor. İnsanlar, işsizlik, yoksulluk gibi toplumsal sorunları sınıf ilişkilerinden bağımsız bireysel başarısızlık ya da talihsizlik olarak algılamayı öğreniyor. Görünmez bir güç olan hegemon ideoloji aile, eğitim, din, sanat, spor, siyaset gibi her tür kurumsal yapıyı kuşattığı için kitleler tarafından doğallıkla içselleştiriliyor.

Günümüzde kapitalist sistemin hegemonyasını pekiştirmeye yarayan dijital küreselleşme, iletişim aygıtları ve platformlarıyla ulusal ve yerel kültürleri de kapsama alanına alarak kendine benzetiyor. İşte bu nedenle Kurban Bayramları’nda zincir marketler ‘İslami kurallara’ uygun olarak ‘online’ kurban siparişi alıyor!

AKP iktidarı, milli eğitimi türgevleştirmek, milleti de ümmetleştirmek için devreye soktuğu Diyanet, İmam Hatipler, Cemaatler, Kuran kursları gibi ideolojik aygıtlarıyla Batılı kapitalist düzenin kültürel hegemonyasını alt edemedi. İntranet gibi kapalı devre iletişim modeline göre işleyen dini kurumlar, sınırlı bir kitleye sesleniyor. Ne var ki bu kurumların hedef kitlesi de internet teknolojisi sayesinde milyonlarca insanı kuşatan kapitalist hegemonyanın etkisi altında yaşıyor. Örneğin geçen yıl yayımlanan bir araştırmanın sonuçlarına göre Türkiye’de nüfusun yüzde 72’si internet kullanıyor. Ayrıca çeşitli nedenlerle günde ortalama 7 saat 29 dakikayı internette geçirdiğimiz belirtiliyor .

Anti laik inatlaşma

Yirmi yılın sonunda AKP, tüm çabalarına karşın milleti ümmetleştiremedi ama kemikleşmiş tabanını dinci hegemonya vaadiyle avutmayı sürdürüyor. Bu yüzden Milli Eğitim Bakanlığı ,‘Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi’ alanının öğretmen kontenjanını hep yüksek tutuyor .

Durumu dünyevi bakış açısıyla değerlendirirsek bu tür kontenjan cömertliğini bir seçim rüşveti olarak da görmek mümkün. Milli eğitimin dinci siyasete alet edilmesinin yanı sıra ticarileşmesi de ülke açısından verim ve nitelik kaybına neden oldu. Türkiye’de öğrenciler sosyo-ekonomik nedenlerle eğitimde fırsat adaletinin sağlanamadığı bir ortamda yarışmak zorunda bırakılıyor. Sınav sistemi, bir başkasını eleyip geride bırakmayı başarı ölçütü olarak değerlendiriyor. Yakın geçmişte merkezi sınav sorularının devletin kurumlarını yönetenler tarafından çalınması da belleğimizde hâlâ tazeliğini koruyor. O dönem başbakan olan Erdoğan, skandalın sorumluluğunu eski ortağı FETÖ’ye yükleyip işin içinden sıyrıldı. Yirmi yıldır gerek başbakan, gerekse cumhurbaşkanı sıfatıyla fiilen icranın başındaki tek adam olan Erdoğan, nedense işine gelmeyen hiçbir konuda sorumluluk almıyor. Suçu başkalarına atarak kendini hemen aklıyor.

Milli iradeye meşru ya da gayrimeşru yollarla tuzak kurmaktan çekinmeyen bir iktidara seçim yaparken ne kadar güveniyorsak galiba merkezi sınavları yaparken de o kadar güvenmemiz gerekiyor. İmam Hatipleri kayıran, diğer devlet okullarını ayıran anti laik inatlaşma ülkede eğitim sistemini bozguna uğratıp evrensel ölçütlerden tamamen uzaklaştırdı. Salt atanamayan öğretmenler gerçeği bile iktidarın eğitim istihdam ilişkisini gözeten planlama politikalarından ne denli uzak olduğunu göstermeye yetiyor. Atanamayanlar ne iş bulursa yapıyor, atanmışlar da şiddetli geçim sıkıntısı yaşıyor. Öğretmenler düşük maaşlar nedeniyle sosyal, kültürel ve mesleki faaliyetlerden uzak kalıyor; bu yüzden kendilerini yeterince geliştiremiyor.

Ülkede özel okul sahipleri bile artan maliyetler nedeniyle ucuz işgücünü çözüm olarak görüyor. Bazı isim yapmış okullar kamuoyundaki marka itibarına güvenerek neredeyse asgari ücret düzeyindeki maaşlarla öğretmen çalıştırabiliyor. Bu bağlamda nitelik kaybı özel okullar açısından da önemli bir sorun oluşturuyor.

Kova AKP

Gerçek yerli ve milli bir duruş ülkenin yarınları için akılcı hedefler koymayı ve bunlara uygun stratejiler geliştirmeyi gerekli kılıyor. Örneğin altmışlı yılların başlarında sosyalist Küba’nın efsanevi lideri Fidel Castro, ülkenin geleceğini bilim insanlarının, düşünürlerin geleceği olarak tanımlıyordu. Bu yüzden eğitim sistemi ülkenin öncelik ve gereksinimlerine göre planlandı. Bilimsel rasyonellik ile ekonomik rasyonellik arasında güçlü bir bağlantı kuran Küba, özellikle teknik ve mesleki eğitim alanlarına öncelik verdi. Sokakların, meydanların duvarlarında ürün reklamları yerine devrimin sembol isimlerinin bulunduğu sosyalist ülkede sağlık, eğitim, beslenme, barınma gibi halkın temel gereksinimleri devlet tarafından karşılanıyor. Bizim kentlerimizde ise süslü reklam panolarının önünden sokağa terk edilmiş milyonlarca işsiz ve yoksul insan geçiyor. Bunlar aç mı, tok mu Saray bilmek istemiyor…AKP kendi hegemonyasını kurma hayaliyle yirmi yıl sonra ülkeyi karaya oturttu. Gemi artık her yerinden su alıyor. Delikleri kapatamayan Reis, mürettebatı eşliğinde bir elde kova diğer elde Rabia selamı habire suyu boşaltmaya uğraşıyor…

[1] https://www.webtekno.com/turkiye-de-kac-kisinin-ne-kadar-ve-hangi-amacla-internet-kullandigi-aciklandi-h107112.html

[2] https://www.krttv.com.tr/gundem/atamalardaki-buyuk-din-kulturu-ve-ahlak-bilgisi-kontenjanina-h127372.html