Gemiler karadan yürütüldü mü?

Aslında İstanbul’un fethi diye kutlanan gösteriler özünde sermayenin, emperyalizmin İslamcılar eliyle İstanbul’un “ele geçirilmesinin” örtüsü gibi. Fetihçi ideolojiyi bu kadar büyütmelerinin altında yatan olgulardan birisi acaba bunu saklama psikolojisi mi?

Gemiler karadan yürütüldü mü?

Alperen Kandemir

İstanbul’un fethi Türk sağının yıllardır fetiş haline getirdiği bir olay. Özellikle Aydınlanma ideolojisine karşı olan gericilerin yaslandığı ve bunun üzerinden ortaçağ feodalizmini övdüğü bilinir. Ancak tarih her zaman anlatıldığı gibi değil, tarihsel verilerin gericiler tarafından çok kolay şekilde çarpıtıldığı göz önüne alındığında İstanbul’un fatihiyle ilgili mitlerde sorgulanmaya mahkûmdur.

Fetih ile ilgili en önemli mitlerden biri Fatih’in gemileri karadan yürütme mitidir. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da her fırsatta dile getirdiği bu olay, bugün gericilerin yağma ve talan siyasetinin parçası haline gelmiştir. Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Avrasya Tüneli ve Kanal İstanbul özelinde olduğu gibi pek çok projede AKP’liler İstanbul’un fetih üzerinden siyaset yürütmüşlerdir.

Genel olarak muhafazakar ve dinci ideolojik söylem, tarihteki olguları bugüne doğrudan taşıyarak bir politik kimlik edinmek ister. Osmanlı’nın en tartışmalı padişahlarından birisi olan ve dirayetsiz yönetim örneği olarak bilinen baskıcı Abdülhamit’in bugün de benzer bir biçimde İslamcı cenah tarafından bayrak yapılmasına benzer şekilde Fatih Sultan Mehmet için de benzer bir durum söz konusudur. Fatih’i, fetihçi ideolojinin kahramanı haline getirerek günümüz dünyasına taşınması başlı başına tartışılması gereken bir olgu. Ama Fatih ve İstanbul’un fethi üzerinden sürdürülen siyasi propagandanın temellerine ve tarihi gerçeklerine baktığımızda durum farklılaşıyor. Fatih’in İstanbul’un fethinde gemileri yürüttü tezi, bazı tarihçiler açısından şüpheyle karşılanıyor.

GERÇEKLER BİLİNİDİĞİ GİBİ Mİ?

Tarih yazmak her zaman gerçeklere bağlı kalmayı gerektirmez. Özellikle egemen ideolojiye bağlı tarihçiler pek çok zaman gerçekleri abartarak olayları kaydetmeyi seçmişlerdir. Yazılı kaynakların azlığı ve haberleşme imkânlarının sınırlı olması da bu çarpıtmaların yalanlanmasını zorlaştırmaktadır. Ancak, akıl ve mantık çerçevesinde düşünüldüğünde pek çok olay yerli yerine oturmakta.

İstanbul’un Osmanlı ordusu tarafından kuşatma altındayken Fatih’in gemileri karadan yürütme efsanesi de üzerine düşülmesi gereken konulardandır. Gemileri karadan yürütmek o dönem imkânsız değildir ancak 1 gecede 72 parça kadırgayı kimseye fark ettirmeden Haliç’e indirmek bazı tarihçilere göre dönemin şartları düşünüldüğünde imkansız gibidir.

Bu olayın bu kadar büyütülmesinde hem Osmanlı hem de Bizans kaynaklarının etkisi vardır. Osmanlı tarihçileri kazandıkları zaferi daha büyük göstermek için, Bizans tarihçileri ise yenilgiye bir kılıf uydurmak adına ‘gemileri karadan yürütme’ mitini ortaya çıkarmışlardır. Bu anlatı her ne kadar dönemin kaynaklarında yer alsa da tarih bilimi içinde sistematik şekilde yer alması F. Dirimtekin’in İstanbul’un Fethi ve U.C. Mirmioğlu’nun Fatih Donanması ve Savaşları çalışmaları ile olmuştur. Bu eserlerin Türk sağının yükselişe geçtiği 1946-1949 yılları arasında yazılması tesadüf olmasa gerek.

NEDEN EFSANE

Gemilerin bir gecede karadan yürütülmesini gerçeklikten uzak olarak tanımlanmaktadır. Dönemin şartlarına göre 5 bin işçi Rumeli Hisarı’nı 4.5 ayda tamamlıyorken, bir gecede böyle devasa bir girişim için on binlerce insan gereklidir. Her noktasında büyük tutarsızlıklar barındıran bu anlatıyı ortaya atanlar toplumun bilime olan güvenini suiistimal etmektedir.

Her ne kadar tarihsel verilere dayandığı iddia edilse de gemilerin hangi güzergâh üzerinden taşındığına dair kesin bir bilgi yoktur. Taksim mi, Rumeli Hisarı mı, Beşiktaş mı, Şişhane mi, Tophane mi bilemiyoruz. Öyle ki Tursun Bey, Aşık Paşazade, İdris-i Bitlisi gibi dönemin tarihçilerinde de kesin bir bilgi yoktur. Tursun Bey’de bu olaya dair tek bulgu çocuk masallarında bulabileceğimiz cümlelerden ibarettir.

GERÇEKLER NELER?

Gemilerin karadan yürütmek Türk-İslam tarih yazımının en önemli dayanaklarından birisidir. Ancak yukarıda da anlattığımız şekilde fazla bir gerçekliği bulunmamaktadır. Selahattin Tansel bu tezleri fazla sorgulamadan gemilerin Okmeydanı sırtlarında inşa edilerek Haliç’e açıldığını ifade etmektedir. Evliya Çelebi’de bu olayla ilgili Timurtaş Paşa’nın Kağıthane Deresi’nin Haliç’e bağlanan kısmında ve Okmeydanı sırtlarında gemi yapım merkezleri bulunduğu anlatılmaktadır. Ayrıca Erdoğan Aydın ise, Haliç’e çekilen zincirin neden parçalamadığı sorgulanmaktadır. Gemileri taşımak yerine Galata tarafından zincire saldırmanın daha mantıklı olacağını ifade etmektedir.

Toparlamak gerekirse Bizanslıların, 22 Nisan sabahı yaşadıkları, 20 Nisan günü büyük bir yenilgi alan Osmanlı Ordusu’nun Haliç sırtlarında inşa ettiği gemileri suya indirme olasığılının daha güçlü olduğu bazı tarihçiler tarafından dile getirilmektedir. Yaşananlar dönemin nesnelliği ile incelendiğinde ortaya sadece askeri olarak iyi planlanmış bir kuşatma çıkmaktadır. Ancak bu kuşatmanın tarihi gerçeklerden bağımsız bir şekilde bugün mit haline getirilmesi konusunda daha fazla tartışmaya ihtiyaç bulunmaktadır.

FATİH’İN FETHETTİĞİ İSTANBUL’UN SON 20 YILI

Yine İslamcı siyasetin dillendirdiği İstanbul yerine İslambol kavramı en çok Erdoğan tarafından kullanılan kavramların başında geliyor. İslambol kavramı, Bizans ve Hristiyan kentinden İslam kendine dönüş anlamı taşıyor. Fakat gelin görün ki İslamcı bir kimliğe sahip olduğu söylenen AKP’nin 30 yıla yaklaşan yönetimi altında İstanbul, aslında bir Bizans kentini geri dönüşü andırıyor. Taksim’e cami, Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi adımları bir yana İstanbul’da en fazla yükselen yapılar AVM’ler olduğu herkesin malumu. AVM’lerin isimleri ise ne dediğimizi anlatmaya yeter de artar bile. Optimum, Forum, Natilius, Capitol gibi isimler Bizans/Roma isimlerini çağrıştırıyor.

Aslında İstanbul’un fethi diye kutlanan gösteriler özünde sermayenin, emperyalizmin İslamcılar eliyle İstanbul’un “ele geçirilmesinin” örtüsü gibi. Fetihçi ideolojiyi bu kadar büyütmelerinin altında yatan olgulardan birisi acaba bunu saklama psikolojisi mi?