Geleceksizlik sorununun temelleri ve yaklaşımlar

Özetle, başta kapitalist sistem ve arkasında onun siyasi temsilcilerinin politikaları gençliğin bu derece kıstırılmasına ve dar bir alana hapsedilmesine, geleceği üzerine düşler kuramıyor hale gelmesine sebep olmaktadır. Bu yüzden geleceksizlik sorunu yalnızca düzen içi rejim değişikliği ile çözülebilecek bir sorun değil.

Geleceksizlik sorununun temelleri ve yaklaşımlar

Tilbe Su Aslanpay

Geleceksizlik sorunu yalnızca işsizliğin ve yoksulluğun bir çıktısı olarak karşımıza çıkmıyor. Kapitalizmin yapısı gereği ortaya çıkan krizler, AKP iktidarının politikaları ile de derinleşiyor. Doğanın ve insanın yapısı ile ters düşen bu sistemin, hem ekolojik olarak canlılığı devam ettiremeyeceği hem de toplumsal ilerleyişi sırtlanamayacağı bir gerçek. Kapitalist sistemin hüküm sürdüğü 21. yüzyılda, bilim ve teknoloji çağı olmasına rağmen, insanlığın geleceğini ciddi anlamda tehdit eden sorunların hatta krizlerin önüne geçil(e)memesi bu durumu sertçe yüzümüze vuruyor. Kapitalist sistemin, küresel çapta, bizleri baş başa bıraktığı “gelecek” kaygısı önemli bir konu başlığı fakat bu yazıda ölçeği daha küçük tutarak ulusal çapta geleceksizlik sorunun bizleri daha doğrusu genç nüfusu nasıl etkilediği, sorunun nasıl derinleştiği ve nereden kaynaklandığı üzerine duracağız.

Ülkemizde gençliğin yaşadığı gelecek kaygısının işaret ettiği gelecek tanımının, zaman eksenli baktığımızda, fazlasıyla daralmış olduğunu görüyoruz. Mecazi olarak değil gerçek anlamı ile 24 saat sonrasını ifade eder bir şekilde “yarın” kaygısı denilebilir hale gelindi. Ülkede büyüyen ekonomik krizin bir getirisi olarak işten çıkarmaların artmasının, çalışma koşullarının ağırlaştırılmasının, ücretlerin kısılmasının yoksulluğu ve dolayısıyla geçinebilme kaygısını arttırdığını; iktidar tarafından sosyal ve kültürel alanın içinin boşaltılması aynı zamanda eğitim alanını tuzla buz edilmesi ile ortaya çıkan yozluğun sonucu olarak toplumda taciz ve tecavüzlerin, kadın cinayetlerinin ve suç oranlarının artmasının güvenilir bir yaşam alanının eksikliğini yarattığını ve devamında ruhsal kaygıyı arttırdığını söyleyebiliriz. Bunlar günlük hayatın asgari düzeyde dahi yaşanılabilirliğinin önüne geçmektedir. Daha uzun vadede düşündüğümüzde ise her geçen gün artan işsizlik oranları ve neredeyse tüm meslek alanlarında yaşanılan istihdam yetersizliği yaşanılan kaygıyı ileriye de taşımaktadır.

İnsanların temel ihtiyaçlarını karşılayabilme imkânı dahi bulamadığı bir dönemde, gençlerin kaygılarının ekonomik temelli gelişmesi olağan bir durum olarak görülmelidir. İstediğimiz her alanda yeterli istihdam oranını bulamadığımızdan dolayı meslek seçimi gençler için garanti istihdam ve sabit gelir kriterleri ile sınırlandırılmış bir haldedir. Bu durumun da genç bireylerin ruhsal durumunu olumsuz etkilediği göz ardı edilemez. Yoksulluğun sonucu sağlıklı beslenememek, fiziksel aktivitelerde bulunamamak hatta hastalık durumunda iyi bir tedavi alamamakla beraber mesleki sorunların sebep olduğu ruhsal bozukluklar da gençliğin gerçek sorunları olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bunlara ek olarak AKP iktidarının yeni bir kuşak yaratma yolunda attığı adımların eğitim alanına verdiği zararlar gençliğin bunalımını arttırmaktadır. Üniversite öncesinde, AKP’nin dindar, gerici ve piyasacı bakış açısı ile şekillendirdiği eğitim müfredatı, üniversitelerde ise yandaşlar ile doldurulan akademik kadrolar eğitim alanına yapılan müdahalelerin örneklerinden birkaçıdır. Teknik üniversitelerin öğrencileri makineleştirmeye yönelik eğitimleri, sosyal ve temel bilimlere yeterince verilmeyen önem, eğitim fakültelerinin ironik bir şekilde eğitimlerinin yetersizliği gibi üniversitelere dair verebileceğimiz diğer örnekler ise gençler için diplomanın imzalı bir kâğıt parçasından öteye geçememesine ve kaygılarının daha da çok artmasına sebep olmaktadır.

Tüm bunlarla beraber geleceksizlik sorunun temellerini irdelemeye devam edersek arkasında çok daha büyük ölçekte etken unsurların bulunduğunu görebiliriz. Kapitalist sistemin henüz gelişmemiş ülkeler için ne gibi sonuçlar doğurabileceğini de bu sorun üzerinden kavrayabilmemiz mümkün. Bugün Türkiye’deki gençliğin geleceksizlik sorunun dünya çapında hâkim olan emperyalist işleyişin dolaylı yoldan bir çıktısı olduğunu söylemek aşırıya kaçmak olmayacaktır. Bir ülke içerisinde toplumun düşünsel, kültürel, bilimsel, siyasal alanda üretiminin önünün kesilmesi ve salt tüketici bir konuma getirilmesi o ülkenin dışa bağımlı bir ülke olması anlamına gelmektedir. Bu bağımlılık ise bir süre sonra tarım ülkesi olan Türkiye gibi bir ülkenin dahi buğday ithal eder hale gelmesi demektir. Bir diğer yandan ise bağımlılığınız artıyor olması sizi askeri ve diplomatik anlamda da birçok anlaşmaya zorunlu kılmaktadır. Bu yüzden, örneğin, NATO üyesi olan Türkiye’nin dış politikasını yalnızca kendi çıkarlarına göre belirleyebilmesi mümkün olmamaktadır. Tüm bunların sonucunda ise nitelikli bir eğitimin yaratacağı sağlıklı bireylerin düşünsel gücünün artacağının bilinci ile eğitim sisteminin neden bu denli parçalanmış olduğunu ve üniversitelere yapılan müdahalelerin de artışının sebebini daha geniş çerçeveden açıklayabilmekteyiz.

Gençlik için hayati bir sorun haline gelmiş olan geleceksizlik ise tam da yukarıda bahsettiğim sebeplerden ötürü ne düzenin mevcut iktidarının ne de düzenin diğer siyasi ortaklarının çözebileceği bir konumdadır. Geleceksizlik sorunun kapitalist sitemin ve siyasal İslam gibi bir ideoloji ile beslenen AKP iktidarının politikalarının nihai bir çıktısıdır. Örneğin, yeterli barınabilme imkânı dahi sağlayamayan iktidarın gençleri çok daha uygun fiyatlı tarikat ve cemaat yurtlarına mecbur bıraktığını ve bu yurtlar içerisindeki baskılarının sonuçlarını sıra arkadaşlarımızın çareyi intihar etmekte bulması gibi korkunç örneklerle görmüş olduk. Bunun yanında düzen içi siyasi unsurların da dayandıkları ideolojik arka plan gereği gelecek gündemi üzerine uzun vadeli çözümler ve planlamalar geliştirebilmeleri gerçekçi değildir. Bu siyasi unsurların iktidara geldikten sonra hayata geçirebilecekleri eylemliliklerin kalıcı bir çözüm sunabilme ihtimalinin olmayışı yukarıdaki yargımızı desteklemektedir. İmam hatiplerin kapatılmayacak, tarikat, cemaat ve vakıflara alan açmayan politikaların geliştirilmeyecek, özel okul ve üniversitelerin devletleştirilmeyecek oluşu düzenin siyasileri ile şekillendirilecek geleceğimizin koşullarını öngörebilmemiz için yeterli olmaktadır.

Özetle, başta kapitalist sistem ve arkasında onun siyasi temsilcilerinin politikaları gençliğin bu derece kıstırılmasına ve dar bir alana hapsedilmesine, geleceği üzerine düşler kuramıyor hale gelmesine sebep olmaktadır. Bu yüzden geleceksizlik sorunu yalnızca düzen içi rejim değişikliği ile çözülebilecek bir sorun değil. Gençliğin geleceksizlik sorununu çözebilmemiz için bağımsızlığı, sermaye karşıtlığını ve laikliği başat unsurlar olarak önüne koymamız ve bu çerçevede yeni bir düzeni hedefleyen bir program ve programı hayata geçirebilecek irade ve örgütlenme ile harekete geçmek gerekmektedir.