Faili belli cinayetler

Faili belli cinayetler

15-12-2022 11:14

Doğan Öz, Bedrettin Cömert, Turan Dursun, Uğur Mumcu… Aslında daha niceleri var ama sağın ülkeyi çevirdiği kan denizindeki her damlayı anlatmaya sayfalar yetmez. Bu dört onurlu aydınla biz o karanlığı biraz olsun aralamak istedik. Ne vurulanları ne de vuranları unutmadık!

 Alev Doğan

Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken, bizler bir mumun ışığında bitirdik kitaplarımızı. Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini, yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya. Ecelsiz öldürüldük. Dövüldük, vurulduk, asıldık.

Vurulduk ey halkım unutma bizi!

Diye seslenir gazeteci Uğur Mumcu 25 Ağustos 1975 tarihli “Sesleniş” yazısında. Bu yazının yazılışından 18 yıl sonra kanlı bir katliamla aramızdan kopartılan Mumcu’nun bu çağrısı; Türkiye’de kalemini, aklını, fikrini emekçi halkın hizmetine sunmuş, yurtsever aydınlarının, ecelsiz ölümlerinin de bir anlatısıdır bir bakıma. Çünkü sağ iktidarların yönettiği ülkemizde, siyasi tarihimiz bir katliamlar tarihidir aynı zamanda.

YURTSEVER SAVCIYI VURDULAR

İktidarın yargıyı nasıl dönüştürdüğü herkesin malumu. Yaşananın bir hukuksuzluktan daha fazlası olduğunu, yeni rejimin kendi hukukunu yarattığını söylemekte beis yok. Bu çürümüşlükte insanın aklına haliyle ülkenin onurlu hukuk insanları geliyor. En çok da Doğan Öz. Denizli’de savcı yardımcısıyken, Necmettin Erbakan’ın kardeşi Akgün Erbakan’la ilgili bir yolsuzluk soruşturması yapan, İnebolu’da görevli olduğu 1973 yılında Devlet güvenlik Mahkemeleri’nin (DGM) kuruluş kanununa karşı adli teşkilatta imza kampanyası açan, DGM’lerin doğal yargıya aykırı olduğunu savunarak hukukçuları karşı çıkmaya çağıran, 1978’de ise çoğu hukukçunun elini sürmekten korktuğu kontrgerillayı soruşturmaya başlayan Doğan Öz’ü unutmak mümkün mü?

Emperyalizmin tetikçisi konumundaki, NATO üyesi ülkelerde bizzat solu bastırmakla görevli kontrgerilla yapılanmasına yönelik soruşturma başlatan ve hazırladığı raporu dönemin başbakanı Bülent Ecevit’e ulaştırdıktan kısa bir süre sonra 24 Mart 1978’de, 7 TİP’li gencin öldürüldüğü Bahçelievler Katliamı sırasında da sorgulanan İbrahim Çiftçi tarafından öldürülen Doğan Öz tarafını ülkesinden, emekçi halkından yana seçmiş bir hukuk insanıydı. 19 Ocak 1978’de Ankara Turizm ve Ticaret Yüksek Öğretmen Okulu öğrencilerinden Levent Özyörük’ün öldürülmesinden sonra başladığı bu araştırma nedeniyle sayısız tehdit almış ama ‘örümcek ağı’ adını verdiği bu kirli yapılanmanın üzerine gitmekten vazgeçmemişti. Öz’ün raporunda özetle şunlar yer alıyordu:

“Kontrgerilla, Genel Kurmay Harp Dairesi’ne bağlıdır. Kontrgerilla, il ve ilçelerde seferberlik işlemini yürüten kurum olarak, askerlik şubelerince yönetilmektedir. Bu konuda en çok, aşamalı eğitimden geçen astsubaylar kullanılmaktadır. Sivil güvenlik güçleri içinde de MİT elemanları ve 1. Şube görevlileri kullanılmaktadır. Bazı goşist sol akımlar gerçek hedefmiş gibi gösterilerek, hedef saptırılarak sıkıyönetimi çağırma, seçimle olmazsa darbeyle iktidar olma, demokratik yaşama biçimini yok ederek halkı sömürme seçeneğini tek seçenek durumuna getirilme çalışmasıdır. Geniş halk kitlelerine girmeyi de AP’nin şemsiyesi altında MHP ve onun yan örgütleri olan Ülkü Ocakları, Ülkü-Bir Ülkücü Teknik Elemanlar, İşçi Sendikaları (MİSK) bazı işveren kuruluşları ve esnaf dernekleriyle gerçekleştirme çalışmaları içinde görünmektedirler. Legal yan kuruluşlarda başarılı görülenler illegal çalışmalara yönelmektedirler. Halk içinde gelişme ve halktan kadrolar oluşturma eğitimi. Bütün bu çalışmalar, siyasal planda MHP ve onun kadrolarınca yönetilmektedir.”

“EMRİ MUHSİN YAZICIOĞLU VERDİ”

Ölümünün ardından, Uğur Mumcu’nun “İlerici, devrimci, namuslu, kendi halinde, sessiz, çalımsız, gösterişsiz bir aydındı… Böyle insana nasıl kıyılır?” diye yazdığı Bedrettin Cömert, Türkiye’nin yetiştirdiği en üretken aydınlardan, akademisyenlerden birisiydi. Hacettepe Üniversitesi’nde çıkan olayları araştırmak için kurulan komisyonun başkanlığına getirilmesiyle beraber ölüm tehditleri almaya başlayan Cömert aynı zamanda Tüm Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı’ydı.

Bedrettin Cömert, 11 Temmuz 1978’de eşi Maria’yla birlikte bulundukları araca yapılan silahlı saldırı sonucu öldürülecek, eşi Maria saldırıda ağır yaralanacaktı.

30 Mart 1979’da Avrupa Ülkücü Türk Dernekleri Federasyonu’nun eski başkanı Lokman Kondakçı, İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş’e “Bedrettin Cömert olayında emri, dönemin ÜGD Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun verdiğini, onun üzerinde de Ramiz Ongun’un yer aldığını” söyledi. Yaklaşık aynı tarihlerde Cömert cinayetini araştıran Ankara 5. Sulh Ceza Mahkemesi, cinayetin azmettiricisi sıfatıyla Abdullah Çatlı hakkında tutuklama kararı çıkardı. Cömert’e ateş eden silahların Ankara’da pek çok cinayette kullanıldığı anlaşıldı. Polis, Rıfat Yıldırım, Üzeyir Bayraklı ve “Ahmet” kod adlı bir sağ görüşlü kişi olmak üzere 3 saldırganı belirledi. İlk ikisi, başka bir cinayetten aranmaktaydılar ve Almanya’ya kaçmışlardı. 1985’te Almanya’da 1,5 kilo eroinle yakalanıp uyuşturucu kaçakçılığından tutuklandılar. Ama idamla yargılanacakları için Türkiye’ye iade edilmeyip serbest bırakıldılar. Rıfat Yıldırım 2002’de Türkiye’ye iade edildi. Cömert davasında “delil yetersizliği”nden beraat etti. Üzeyir Bayraklı 1992’de öldürüldü.

“RAHAT YAŞAMAK UĞRUNA GERÇEĞİ MEZARA MI GÖTÜREYİM?”

Araştırmacı-Yazar Turan Dursun, din üzerine yaptığı çalışmalarla bilinen ve topluma olan sorumluluğunu yerine getirmek için canla başla çalışan bir aydındı. Bu yüzdendir ki gerici çevrelerin hep hedefinde oldu, onları hep rahatsız etti.

Müftü iken İslâmiyeti, Hıristiyanlığı ve Yahudiliği hem kendi kaynaklarından, hem de diğer kaynaklardan yararlanarak daha detaylı bir şekilde birbiriyle karşılaştırarak kökenlerini aramaya yönelik çalışmalar yürütmüştü. Sayısız tehdide rağmen bir adım geri atmamış ve bunu da şu sözlerle ifade etmişti: “Rahat yaşamak uğruna gerçeği mezara mı götüreyim; halka gerçeği anlatmak uğruna ölümü mü göze alayım?”

4 Eylül 1990 tarihinde İstanbul’da evinden işine giderken uğradığı bir silahlı saldırı sonucu öldürüldü. Dört yıl sonra, İslami Hareket Örgütü’ne yönelik operasyonda cinayetin çözüldüğü açıklandı. Örgüt üyesi Arif kod adlı Tamer Aslan, Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde verdiği ifadede Turan Dursun’un öldürülmesine nasıl karar verdiklerini şöyle anlattı:

“Mesut (kod adlı İrfan Çağrıcı), yazarlık yapan ve yazdığı yazılarda Hz. Peygamber efendimizle kutsal Kur’an-ı Kerim’i küçük düşüren Turan Dursun’un öldürülmesi gerektiğini söyledi. Bunun üzerine benimle kod adı Kemal olan kişiyle önce bu konuya itiraz ettik. Çünkü bu şahıs öldürüldüğünde basın bu olayı abartılı olarak halka yansıtacak, bundan dolayı da şahsa kötülükten ziyade iyilik yapmış olacağız kanaati benimle Kemal’de hakimdi. Biz bu görüşümüzü Mesut’a ilettiğimizde bizimle 15 gün görüşmedi. Mesut, tekrar Turan Dursun’un öldürülmesi olayını yinelemesi üzerine ben ve Kemal olayın istihbaratını yapmak üzere görev aldık.”

SAKINCALI PİYADE

Türk basın tarihinin en onurlu kalemlerinden Uğur Mumcu’nun 24 Ocak 1993’te bombalı saldırıyla öldürülmesi, siyasi tarihimizin en bilinen cinayetlerinden birisidir. Özellikle yolsuzluk, gerici örgütlenmeler konusunda araştırmalar yapan Mumcu’nun öldürülmeden önce yaptığı ancak tamamlayamadığı son çalışma polis-mafya-siyaset ağının derin boyutlarını incelediği çalışmasıdır.

Çalışmaları arasında özellikle Rabıta, radikal İslamcı örgütlenmenin asıl yüzünü göstermesi bakımından bugün hala topluma ışık tutmaya devam etmektedir.

Londra’da BBC Türkçe için Nuri Çolakoğlu ve Ayça Abakan’ın konuğu olduğu bir röportajda şunları söyleyecektir:

“Ben görüş olarak sosyalist eğilimliyim. Yani emekçi sınıfların toplumda yönetimi ele almasını istiyorum. (…) Ben sosyalist bilincimi her gün artırıyorum. (…) Ulusal bağımsız sol! Ben sosyalist eğilimliyim, işçi sınıfının, emekçi sınıf ve tabakaların demokratik yollarla iktidara gelmesini istiyorum. Bu görüşümden hiç ama hiç vazgeçmedim.”

Arabasına konan C-4 tipi bombayla gerçekleştirilen suikastın ardından, olay yerinde inceleme yapan uzmanların hiçbir delil bulamadığı, patlamayla etrafa dağılan ve cımbızla toplanması gereken delillerin ise süpürgeyle süpürüldüğü iddia edilmiştir. Suikastı; İslamî Hareket Cephesi, İBDA-C, Hizbullah gibi örgütler üstlenirken, suikastın arkasında Mossad’ın ve kontrgerillanın olduğu da iddia edilmiştir.

Yıllar sonra Peker tarafından yapılan ifşaatlarda Mumcu’nun katliamında Susurlukçuların parmaağı olduğuna işaret ediyordu. Ağar’ı adres gösterdiği iddiası bugün hala yanıtlanmayı bekliyor.

SONUÇ YERİNE

Doğan Öz, Bedrettin Cömert, Turan Dursun, Uğur Mumcu… Aslında daha niceleri var ama sağın ülkeyi çevirdiği kan denizindeki her damlayı anlatmaya sayfalar yetmez. Bu dört onurlu aydınla biz o karanlığı biraz olsun aralamak istedik. Ne vurulanları ne de vuranları unutmadık!