E-haneye tecavüz

Muhalefeti uyarmak bizden… Bugün e-haneye yapılan tecavüze karşı yasal haklarını savunması için yurttaşı örgütlemeyen, yarın seçim sandığına yönelik olası tecavüzü de sineye çekmek zorunda kalır.

AKP’nin bilek gücüyle değiştirdiği seçim ve sansür yasalarıyla yetinmeyip yeni cinlikler peşinde koşacağı yönünde muhalif kamuoyunda yaygın bir kanı var. Özellikle Yüksek Seçim Kurulu ve Anayasa Mahkemesi gibi devletin en üst yargı organlarına müdahale edilme olasılığı kuşku uyandırıyor. Seçim güvenliği konusunda ne yüksek mahkemeler, ne iktidar, ne de muhalefet partileri kamuoyunu ikna edici bir tutum sergiliyor. Dahası Erdoğan iktidarı, kuşkuyu besleyecek hamlelerle muhalif seçmeni sandıktan soğutmaya çalışıyor. Kuralları oyun sırasında bile lehine değiştirebilen AKP’nin adil ve dürüst bir yarışa gireceğine artık kimse inanmıyor.  Muhalefet partilerinin en büyük açmazı da hileli zarlarla oynayan oyuncuya rakip olmak… Bu yüzden hilesini bulmadan AKP’yi yenmek zor görünüyor.

Yirmi yıllık süreçte adım adım inşa edilen baskıcı tek adam rejimi ve ona payandalık eden düzen muhalefeti, toplumu el birliğiyle pasifize etti. Geçtiğimiz günlerde patlayan e-Devlet’teki ‘gizli el’ skandalına yönelik cılız tepkiler insanların ne denli apatik hale geldiğini göstermeye yetiyor. Yurttaşın ancak özel şifreyle girebildiği e- Devlet hesabındaki kişisel verilerinin tahrif edilmesi yenir yutulur cinsten değil…  İlgilinin onayı dışında ikametgahına yabancı isimlerin eklenmesi ya da siyasi partilere üye kaydedilmesi düpedüz e-haneye tecavüzdür. Olayı basit bir teknolojik hataymış gibi göstermek halkı enayi yerine koymak olur. Bunun, bankadaki kişisel hesabınıza girilip gıyabınızda işlem yapılmasından hiçbir farkı yoktur!

Söz konusu skandala ilişkin insanın aklına iki olasılık geliyor: Bunlardan biri, dışarıdan yapılan  müdahaleyle e-Devlet’in hacklenmesidir. Eğer böyleyse suçlular bulunup cezalandırılmalı, hatalı veriler hemen düzeltilmelidir. Diğer olasılık da içeriden yapılan müdahaledir. Bu vahim durumda ise failin yakalanıp ‘sahtecilik ve görevi kötüye kullanmak’ suçlarından yargılanması gerekir. Normalde İçişleri Bakanı’ndan laf kalabalığı yerine kamuoyunu tatmin edecek bir açıklama yapması beklenir. Bunu yapmıyor ya da yapamıyorsa siyasi etik açısından doğru olan, görevden alınıp hakkında soruşturma açılmasıdır. Gerçekte böyle bir skandal eski Türkiye’de olsa hükümet istifa etmek zorunda kalırdı. Yeni Türkiye’de pişkinlik tavan yaptığı için kimse kılını bile kıpırdatmıyor. Hatta sorumsuzluk zırhı taşıyan makam sahipleri, hoşlanmadıkları sorulara yanıt vermeye tenezzül dahi etmiyor…  Örneğin Bakan Soylu, skandala ilişkin soru soran bir muhabirin çenesini okşayıp “canım benim” diyerek ardına bakmadan çekip gidiyor. Bakan’ın sorudan kaçmak için sergilediği bu tavır, sözel ve fiziksel taciz değil de nedir? Gazetecinin şahsında yaşanan bu olay, gerçekte kamuoyunun haber alma hakkını hiçe saymaktır. Çağdaş Gazeteciler Derneği de Soylu’nun yakışıksız tavrına karşı sosyal medya hesabından  açıklama yaparak “gazeteciler kimsenin canı değildir” diye tepki gösterdi [1].

Muhabire yönelik taciz nedeniyle basın meslek örgütleri ve ilgili yayın kuruluşu  hukuki yollara başvurur mu bilinmez ama bu olay, bir ibret vesikası olarak gazetecilik tarihimizde yerini alacak.

Olağan şüpheli

Süleyman Soylu, bugüne kadar gerek gazetecilerin sorularını, gerekse Meclis’te muhalefetin verdiği soru önergelerini savuşturmayı tercih etti. Hiçbir önemli soruyu gerektiği gibi yanıtlayamadı.  Örneğin “Sedat Peker’den ayda 10 bin dolar para alıyor” dediği siyasetçinin kimliğini açıkla(ya)madı. İmamoğlu’nun usulsüz biçimde MOBESE ile takip edilmesine yönelik sorular karşısında sessiz kaldı. Başta Thodex soruşturması olmak üzere muhalefetin farklı konularda verdiği birçok soru önergesine karşılık ver(e)medi. Soru sorana tepeden bakmak ya da ağız dolusu hakaret etmek yanıt yerine geçmediği için Soylu, ister istemez kendini bir çok olayın olağan şüphelisi haline getirdi.

Muhalefet partileri ise ‘gizli el’ skandalının failini bulmakla değil olası sonuçlarıyla ilgileniyor. Bu yüzden yurttaştan e-Devlet’e girip bilgilerini kontrol etmesi isteniyor. Sanki sorunu çözmek zorunda olan ülkeyi yönetenler değil de mağdur yurttaşlarmış gibi…Kaldı ki TÜİK’in hazırladığı bir rapora göre Türkiye’de 10 milyon kişinin henüz internetle tanışmadığı görülüyor[2].

E-Devlet hesabı olanların internet kullanma becerisi de birbirinden farklı. Ayrıca olaydan haberdar olan kullanıcıların sayısını bilme olanağına da sahip değiliz. Yani sorunun bu yolla çözülemeyeceğini anlamak çok da zor olmasa gerek. Muhalefet partileri, topu taca atarak yine pasif ve dirayetsiz bir tavır sergiliyor. Ne ki seçimler yaklaşırken e-haneye yapılan böylesi bir tecavüzün failini ve nedenini bulmak büyük önem taşıyor. Bu süreçte muhalefet inisiyatif alarak en azından e-Devlet kapısına düşen yurttaşların itirazını örgütlemelidir. Mevcut yasal prosedür, olayın mağdurlarını itiraz başvurusu yapmaktan caydıracak kadar çetrefilli. Dolayısıyla muhalefet partileri başvuru işlemlerini kolaylaştırmak için mağdurları ilçe örgütlerine davet edip yardımda bulunabilir. Bu vesileyle seçmenlerle birebir iletişim kurma olanağı da elde edilmiş olur.

“Oy namustur”

AKP, ulusal ve uluslararası kamuoyunda rüştünü ispatlamak için seçimleri kazanmak zorunda olduğunu biliyor. Hedef, ne yapıp edip minareyi kılıfına uydurmak olunca her yol mubah görülüyor. İktidar, algı oluşturma becerisini yitirdikçe gayrimeşru yollara sapma olasılığı da artıyor.

Türkiye’de seçim sürecini yönetip denetleyen Yüksek Seçim Kurulu’ndan başka seçim güvenliğini sağlayacak resmi bir kurum yok. Milli iradenin gerçek anlamda tecelli etmesi için yüksek mahkemenin tarafsızlığı yaşamsal önem taşıyor. Muhalefet, seçim kampanyası sürecinde eski Türkiye’den kalma “oy namustur” söylemini topluma yeniden enjekte etmelidir. Bu söylemin özellikle genç kitlede karşılık bulması için sivil girişimlerle işbirliği yapmak gerekiyor. Böylece “AKP, hileyle kazanacak” yargısının kamuoyu tarafından kanıksanması önlenmiş olur. Seçmen de sandıkları daha çok sahiplenir.

Muhalefeti uyarmak bizden… Bugün e-haneye yapılan tecavüze karşı yasal haklarını savunması için yurttaşı örgütlemeyen, yarın seçim sandığına yönelik olası tecavüzü de sineye çekmek zorunda kalır.

[1] https://kent16.com/2022/10/11/cagdas-gazeteciler-derneginden-bakan-soylunun-muhabire-verdigi-yanita-tepki-gazeteciler-kimsenin-cani-degildir/

 

[2] https://www.tamindir.com/haber/tuik-internet-raporu-2021_69801/