“Devrimci muhafazakârlık” safsatası ve “Türkiye’nin Yüzyılı” üzerine

AKP ülkemizdeki karşı-devrim sürecinin önemli bir aktörü olarak yer almıştır. Bunu devrimcilik söylemi ile yok etmeye çalışmakta, seçimlerin yaklaştığı bir dönemde ise kendi tabanını yeni rejime bağlayacak sloganlara başvurmaktadır.

AKP cenahının kendilerine dair yeni söylemini “devrimci muhafazakârlar” olarak tercih etmesi tesadüf değil. Bu durumu, son yirmi yıllık AKP iktidarının tüm yaptıklarını devrimcilik söyleminin arkasına sığınarak meşrulaştırma çabasının bir ürünü olarak değerlendirmek de mümkün.

Buradan, devrimciliğin aslında özenilen ve meşru görülen bir kimlik olarak görülmesi çıkar. AKP iktidarı tam da bu yüzden devrimciliği, onunla uzaktan yakından ilgisi olmayan muhafazakârlık sosuna bulayarak işin içinden çıkmaya çalışıyor.

Meselenin arka planı ise bellidir. Devrimcilik iddialarında oldukları başlıklara göz atmak gerekirse her tarafından emperyalizme bağımlılık, gericilik ve sermaye yanlılığı çıkmaktadır.

AKP iktidarı, özelleştirmelere zirve yaptırmış, kamuculuğu tasfiye etmiştir. “Özelleştirme devrimi”, 24 Ocak kararlarının, 12 Eylül faşist darbesinin ürünüdür.

Vesayet ile hesaplaşma adı altında, sermaye iktidarının kuvvetlendiği, gerici burjuva diktatörlüğünün perçinlendiği tek adam yönetimine geçilmiştir. “Vesayete karşı devrim”, Türkiye’de AKP eliyle istibdat rejiminin kurulmasıdır.

Cumhuriyet düşmanlığının mantıki sonucu Türkiye’nin emperyalizme göbekten bağlı hale gelmesi ve tam boy gericilik olmuştur. “Devrimci muhafazakârlık” Türkiye’yi siyasal İslâmcı bir yönetime muhtaç etmenin adıdır. Burada Cumhuriyet yönetiminden bahsetmek mümkün değildir.

“Dağa taşa imam hatip açacağız” diyerek Türkiye’deki eğitim sistemini iğdiş eden ve hatta paralı hale getiren AKP iktidarıdır. Onların devrimden anladıkları, İslâmcılığın ve paranın eğitimin her kademesinde yer etmesidir.

AKP ülkemizdeki karşı-devrim sürecinin önemli bir aktörü olarak yer almıştır. Bunu devrimcilik söylemi ile yok etmeye çalışmakta, seçimlerin yaklaştığı bir dönemde ise kendi tabanını yeni rejime bağlayacak sloganlara başvurmaktadır.

Türkiye’nin Yüzyılı söyleminin de benzeri şekilde böylesi bir dönemde devreye sokulması şaşırtıcı olmamıştır. AKP’nin bu söyleminin sadece yerli araba ve Kanal İstanbul gibi bazı başlıklar üzerinden şov yapmaya endeksli olduğuna aldanmamak gerekiyor. AKP iktidarı Türkiye’nin Yüzyılı söylemi üzerinden yeni rejimin yerine oturması için çaba göstermektedir. Bunu da “büyük devrim” olarak halka yutturmaya çalışmaktadırlar.

Oysaki, ülkedeki durum bellidir. Sömürü derinleşiyor, sermaye diktatörlüğü her geçen gün emeğe saldırısını arttırıyor, söylemde emperyalizme kafa tutuluyor gibi görünülse de özünde emperyalizme olan bağımlılık azalmıyor, AKP toplumu İslâmcılık ve laiklik üzerinden kutuplaştırmaya devam ediyor, ekonomik kriz başını almış gitmiş işsizlik ve yoksulluk zirve yapmış durumda… Bunları görüp devrimci olmamak mümkün mü?

O zaman taşları yerine oturtacağız. Devrimcilik öncelikle sömürüye, egemen sermaye sınıfına ve emperyalizme karşı olmayı gerektirir. Devrimciler halktan, eşitlikten ve Cumhuriyet yönetiminden yanadırlar. Devrimciler, emekçilerin inançlarına karışmaz, dinin siyasete alet edilmesine karşı çıkarlar. Gerçek devrimcilik, emekçilerin iktidarına inanmak ve bunun için mücadele etmektir. AKP’nin en büyük çelişkisi de burada ortaya çıkmaktadır. Geçmişte, MTTB’den Akıncılar’a, AK Gençlik’ten AKP’ye uzanan yolun tarihinde, devrimcilere karşı emperyalizm ve sermayenin koçbaşı olarak mücadele etmek vardır. AKP’nin karşı devrimciliğinin de bir tarihi bulunmaktadır.

Devrimcilik değişim demektir. O yüzden muhafazakâr devrimci diye bir şey olmaz; bu söylem safsatadan, halkı kandırmaktan ibarettir. Ancak muhafazakâr yurttaşlarımız da yukarıda bahsettiğimiz şekilde içinde yaşadıkları düzeni sorgulayabilir ve devrimcilerin saflarına katılabilirler.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci yüzyılına doğru yol alırken, bir düzen değişikliğinin mümkün olduğunu ve bunun sosyalizmle taçlanabileceğini görmek ve düşünmek her türlü safsatadan daha elle tutulur bir gerçektir.