Çok alametler belirdi

"Gezi ülke topraklarından en karanlık dönemde dahi umut kesilmeyeceğini gösterdi. Aydınlanma, yurtseverlik, özgürlük ve eşitlik talebinin milyonları harekete geçiren ortak değerler olduğu görüldü."

Gezi direnişinin üzerinden dokuz yıl geçti. Ancak ne AKP iktidarının korkusu, ne de gezi eylemlerinde sokaklara taşan toplumsal direnç tükenmiş değil.

Gezi 1923 yılında kurulan cumhuriyetin kazanımlarını kazımaya ant içmiş AKP iktidarına karşı en büyük itiraz olarak tarihe geçti. Ülkemizin ilerici birikiminin, aydınlanma mirasının en görkemli eseridir gezi. Gericiliğe karşı bir isyandı. Baskıcı istibdat yönetimine boyun eğmeyen milyonların sesiydi. Özgürlük mücadelesiydi. Ve milyonlarca emekçinin sokakları doldurduğu, ülke sathına yayılmış, ancak sınıfsal görünümü geri planda kalmış bir direnişti gezi.

Henüz bitmemiş bir kavganın tarihinin nasıl yazılacağı mücadelenin konusudur. Ancak aradan geçen dokuz yılda AKP iktidarı kendi tarihini dayatıyor. Gezi eylemlerini ihanet, millet iradesine yapılmış bir darbe, dış mihrakların oyunu gibi pek çok argümanla yasadışı ve gayrimeşru ilan etmek için elinden geleni yapıyor. Ancak gezinin meşruluğunun köklü dayanakları bir yana, AKP’nin akıl ve izanı zorlayan senaryoları ve Gezi davasında ortaya çıkan, hukuki izahı olmayan kararları tarihin kara sayfalarında şimdiden yer etmiş durumda.

Gezi eylemleri devam ederken ortaya atılan ve Kabataş yalanı olarak bilinen anlatılar hatırlanacaktır. Genç okurlarımız için özetlersek dönemin Bahçelievler Belediye Başkanı AKP’li Osman Develioğlu’nun gelini Zehra Develioğlu, eylemler devam ederken Kabataş’ta denk geldiği deri pantolonlu, deri eldiven kullanan ve üzerleri çıplak bir grup eylemcinin saldırısına uğradığını iddia ediyordu. Ajitasyonun dozunu arttırmak için ise arabadaki bebeğini yere fırlattıklarını ve hatta kimi eylemcilerin üzerine idrarlarını yaptıklarını ekliyordu.

Yandaş basının sıkı sıkıya sarıldığı bu senaryo, AKP’nin de can simidi olmuş, miting meydanlarında ısıtılıp ısıtılıp servis edilmişti. Ancak kamera görüntüleri anlatılan senaryoyu yalanlıyor, Develioğlu’nun eylemcilerin yanından geçtiğini ve herhangi bir olayın yaşanmadığını ortaya koyuyordu.

Bir diğer senaryo ise camide içki içtiler efsanesi idi. Cami imamının tersi yönde beyanlarına rağmen dini hassasiyetleri kışkırtması ve AKP tabanını konsolide etmesi açısından kullanışlı bir senaryo olarak anlatılmaya devam ediyor.

Bunlar yetmemiş olacak ki AKP sıkıştıkça ajitasyonun dozunu arttırma yoluna gidiyor. Gezi davasında verilen hukuksuz tutuklama kararları ve cezaları değerlendiren AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan konuya ilişkin yaptığı konuşmada camide içki içtiler senaryosuna şimdi de loderlerle tüneller kazındığı iddialarını ekliyor.

Efendim camide içki içen müptezeller loderlerle tüneller kazıp, Başbakanlık ofisine çıkmışlar oradan da… Yandaşların akıl dışı iddiaları AKP’nin buzkıranı olur mu bilinmez, ama bizzat Erdoğan’ın bu iddiaları dillendirmesi elde avuçta kalanları tutmak için son çırpınışlar olsa gerek.

Gezi davasında verilen kararlar açık ki ülkemizin ilerici birikimi ile hesaplaşma gayretidir. AKP iktidarının yirmi yıllık serüveni aslında bu hesaplaşma ile özdeştir.

Cumhuriyeti hazmedemeyen siyasal İslamcı hareketin iktidar serüveninin sonuna yaklaştığına delalet eden alametler artıyor. Huzur ve istikrar diye yola çıkan İslamcı hareket büyük bir enkaz yaratmış durumda. Bu hareketin buradan dönüşü zor görünüyor.

Enkazın nasıl kaldırılacağı sorusu ise yanıt bekleyen önemli bir soru. Ülkemizin geleceğinin nasıl şekilleneceği bu sorunun yanıtında yatıyor. Sorunun yanıtını ararken gezi eylemlerine yeniden serinkanlılıkla bakmak gerekiyor. Bu görkemli direniş artıları ve eksileri ile çok öğretici. Gezi ülke topraklarından en karanlık dönemde dahi umut kesilmeyeceğini gösterdi. Aydınlanma, yurtseverlik, özgürlük ve eşitlik talebinin milyonları harekete geçiren ortak değerler olduğu görüldü. Yıllardır solun halktan kopuk olduğu, halkın sol değerlere yabancı olduğu savının koca bir çarpıtma olduğu gözler önüne serildi. Daha pek çok şey söylenebilir elbette Gezi’ye dair.

Ancak ifade edilmesi gereken başka yanlarda var. Gezi’de eksik olanlar… Güçlü, sınıf içerisinde örgütlenmiş öncü özne. Ve nihai kazanım için sınıf siyasetinin gerekliliği…

Gezi eylemlerine katılan milyonlarca emekçinin varlığına rağmen sınıf siyaseti eylemlerin merkezine oturmadı. ‘’Gündüz işte, gece direnişteyiz’’ sloganıyla ifadesini bulan yaklaşım bu durumun önemli göstergelerinden oldu.

İşçi sınıfının geleceğini eline almasının yegâne koşulu üretimden gelen gücünü dosta düşmana göstermesidir.

Ekonomik kriz ile daha da yoksullaşan emekçiler, mavi yakalı, beyaz yakalı işçiler, işsizlik ve güvencesizlik tehdidiyle karşı karşıya olan gençler, ucuz işgücü olarak görülen kadınlar gezide AKP gericiliğine meydan okudu. Bugün ise geleceği kazanmak için, enkazı kaldırmak ve yeni bir ülkeyi kurmak için ayağa kalkacaktır. İşçi sınıfının yeniden siyasete ağırlık koyması ülkenin kaderini değiştirecektir. 1 Mayıs bu iradenin şekillendiği önemli bir uğrak olarak tarihe geçecektir. Nazım’ın dediği gibi çok alametler belirdi, vakit tamamdır.