Çankaya’nın şişmanı işçi düşmanı!

Çankaya’nın şişmanı işçi düşmanı!

10-12-2022 10:13

“Seçimden önce zam yapacak kadar enayi miyim?” diyen Özal, aynı zamanda “Benim memurum işini bilir” diyerek rüşveti de meşrulaştırarak, sağın kirli siyasetinin cisim bulmuş haliydi.

Gülin Kara

Emperyalizm işbirlikçiliği, piyasacılık, gericilik, işçi düşmanlığı… Sağın tüm alamet-i farikalarının toplandığı bir isim Turgut Özal. Bugün, AKP’sinden CHP’sine düzen siyasetinin öve öve bitirememesine ve Özal’ı bu denli sahiplenmesine sağa kaymış siyaset ekseninde şaşmamak gerekiyor. Bilinmeli ki Nakşibendi Tarikatı’nın öz çocuğu olan, gerçek bir patron sevdalısı ve emperyalizm hayranı Özal şahsında sahiplenilen, gerici tarikatlar, emperyalizme göbekten bağımlılık, özelleştirmeler, rüşvet, yolsuzluk, yoksulluk ve kirli bir siyasettir.

Düzen siyasetinde Özal’a duyulan “hayranlık”, ülkemizin yakın tarihine damga vuran liberalizasyon sürecinin getirdiği büyük dönüşümün sembol isimlerinden olmasıyla ilgilidir. Özal’ı Özal yapan, Devlet Planlama Teşkilatı’nda müsteşarlık yaparken kamucu isimlerin tasfiyesiyle boşalan yerlere Nakşibendi Tarikatı üyelerini doldurması, Dünya Bankası danışmanlığını yapması, gerçek bir patron dostu ve sermayenin “adamı” olması- Sabancıların Genel Koordinatörlüğünü yapması, “hür teşebbüs” adı altında memleketimizi özelleştirmelerle yağmaya açması, Amerika’nın Irak’a işgaline alkış tutması, 12 Eylül’ün mirasçısı, 24 Ocak Kararları’nın uygulayıcısı olmasıdır! Bu sebeple asıl ele alacağımız nokta bir figür olarak Özal’ın siyasette yükselişi ve düşüşü değildir. Özal, sağın tipik bir karikatürü olsa da “Özal’lı yıllar” öncesi ve sonrasıyla bundan çok daha fazlasını ifade etmektedir.

DÜNYA DÖNÜŞÜRKEN

Değişen dünya düzeninde neoliberalizm dünyayı bir ahtapot gibi sararken, Türkiye’nin uluslararası emperyalist kapitalist sisteme entegrasyonunu ifade eden bir sürecin kapıları aralanmış; memleketimiz ciddi bir dönüşümün parçası olmuştur. Bu dönüşüm ithal ikameci modelin terk edilerek, serbest piyasa ekonomisinin gerekliliklerinin yerine getirilmesini içermekte yalnızca sermaye birikimin modelinin değil, Türkiye toplumunun ve Türkiye siyasetinin de dönüşmesi anlamını taşımıştır. Bu yolda Türkiye sermaye sınıfının önündeki engellerin somutlanması ve bunların tek tek üzerine gidilmesi, dönüşüm sürecinin en önemli uğrak noktası 12 Eylül Amerikancı faşist darbesidir. Türkiye’de yükselen işçi sınıfı hareketinin bastırılması ve Türkiye’nin uluslararası sisteme entegrasyonunun sağlanması noktasında önceden alınan yalnız emekçilerin meydanları hınca hınç doldurduğu günlerde uygulanamayan 24 Ocak Kararları aynı zamanda Özal’ın Türkiye siyasetinde çok konuşulacağı dönemin de işaret fişeği sayılabilir.

EMEĞE YÖNELİK SALDIRILAR BÜYÜRKEN MEMLEKET TALANA AÇILIYOR: 24 OCAK KARARLARI VE EMPERYALİZMİN ALKIŞLARI

Özal’ın 12 Eylül’den önce, 12 Eylül’de ve sonrasında hükümette çeşitli görevlerde bulunduğu gerçeği de aslında bütün meselenin memleketi “piyasadan” yana dönüştürmek olduğunu göstermektedir. Öyle ki liberalizasyon sürecinin sancılı ilk dönemeçlerinde kendine hep yer bulabilmiştir. Öyle ki Cuntanın ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı olduğu ve 12 Eylül’ün getirdiği 24 Ocak Kararları’nın uygulayıcısı olduğu unutulmuş gibi bir de “sivil cumhurbaşkanı” olarak övülmüştür.

Darbeci Kenan Evren’in yıllar sonra katıldığı televizyon programında “12 Eylül olmasaydı bu ekonomik programın neticelerini alamazdık” diye bahsettiği 24 Ocak Kararları, Türkiye’de kamu yatırımlarının kesilmesi, devletin ekonomiden uzaklaştırılarak KİT’lerin özelleştirilmesiyle memleketin satışa çıkarılması anlamına gelmekte, aynı zamanda tarımın tasfiyesini getirmekte, dışa bağımlılığı perçinlemekte ve reel ücretlerin düşürülmesini ele almaktadır. Özal, bu dönüşüm uğruna serf ettiği çabalardan dolayı Amerika Başkanı Reagan tarafından “Sayın Özal’ın şimdiye kadar, serbestleşme politikaları ile kıskanılacak bir ekonomik büyüme hızını yeniden düzenlemede elde ettiği başarı, bu hakikati göstermektedir. Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye’nin ekonomik programını şiddetle desteklemekte ve Türkiye’nin mesul ve muvaffak bir şekilde milletlerarası finansal mükellefiyetlerini yerine getirmesini alkışlamaktadır.” sözleriyle de “onaylanmıştır.”

Sahiden Özal’lı yıllarda Türkiye ekonomisinde %5.2’lik bir büyüme gerçekleşse de emekçilerin ekonomiden aldığı pay, Türkiye’nin 200 Yıllık Ekonomi Tarihi kitabında Şevket Pamuk’un aktardığına göre, %30 oranında azalmıştır. 91 Büyük Madenci Yürüyüşünde, sınıfın taktığı isimle, “Çankaya’nın şişmanı işçi düşmanı”dır. “Ben zenginleri severim” diyen bir pratiğin Türkiye ekonomi politiğine yansımasıysa tek başına yoksulluk, işsizlik ve hayat pahalılığı değildir.

ÖZAL’I ANARKEN BUNLARI DA SAHİPLENİYOR MUSUNUZ?: RÜŞVET, KAYIRMA, HUKUKSUZLUK

“Sivil Cumhurbaşkanı” denilerek takdir edilen Özal, kimilerine göre 12 Eylül karanlığından çıkışın bir anahtarıydı. Yani en yalın haliyle, “bunlar bir gitsin de gerisine bakarızcılar” o zamanlarda da vardı! Özellikle ülke kaynaklarının teker teker satışa çıkarıldığı özelleştirme hamleleriyle hukuk defalarca kez çiğnendi, “Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz” sözlerini söyleyen bir Cumhurbaşkanı olarak Özal burjuva düzenin anayasasını bile çiğneyerek, hukuksuzluğun Türkiye’ye yerleşmesinde ve cumhuriyetin altını oymanın demokratikleşme sayılmasında yine öncülük etmiştir.

“Seçimden önce zam yapacak kadar enayi miyim?” diyen Özal, aynı zamanda “Benim memurum işini bilir” diyerek rüşveti de meşrulaştırarak, sağın kirli siyasetinin cisim bulmuş haliydi. Yolsuzluk suçlarını da kapsayan şartlı tahliye yasasını imzalamıştı. Türkiye’nin yaptığı ihracatın, TBMM Araştırma Komisyonu’nun raporuyla da tasdiklendiği üzere, üçte ikisi haliydi. Özal yaşamı boyunca, bir gerici, bir zengin sevici, bir işçi düşmanı ve emperyalizm işbirlikçisi olarak yazmakla bitmeyecek kadar kara lekeye imza attı.

Birikim rejimindeki dönüşümle beraber belirli üst yapısal dönüşümlerin hayata geçirilememiş olması ve yarattığı karanlıkta boğulmasıyla sonuçlanacak siyasi krizler, Özal’lı yılların da sonunu getirdi. Artık bu üst yapısal dönüşümlerin sağlanması misyonu ise kendinden sonrakilere kalıyordu.