BAŞYAZI | Solun seçim sınavı: “Kılıçdaroğlu’na oy istemek” ya da “kefil olmak”

Burjuva düzen siyasetinin sahnesinde ve medya düzleminde boy göstermek, “etkili siyasetin yolu buradan geçiyor” zannı yaratabilir. Ancak burjuva siyasetine öykünmenin de bedeli olduğunu belirtmek gerekir. Unutmamak gerekir ki, muhalefet medyasının da bir misyonu, niyeti ve işlevi bulunuyor!

BAŞYAZI | Solun seçim sınavı: “Kılıçdaroğlu’na oy istemek” ya da “kefil olmak”

BAŞYAZI

Solda ittifak gündemine, arayışına ve tartışmalarına bir yenisi daha eklenmişe benziyor. Doğrudan cumhurbaşkanı adayı ve kimliği üzerine. Elbette herkes görüşünü ifade etme noktasında serbest olmakla birlikte, solun seçimlerde nasıl yol izleyeceği kesinleşmemişken, ittifak tartışmaları ve gündemi konusunda henüz netlik sağlanmamışken, ortak bir seçim siyasetinin temel noktaları belirlenmemişken doğrudan isim vererek cumhurbaşkanı adayını işaret etmek, başka tartışmaları gündeme getirirken toplumdan kaçırılan program tartışmasının da üzeri örtülmektedir.

Meselenin birkaç boyutu bulunmaktadır. “Sosyalistler hangi adayı destekleyecek?” sorusuna verilecek yanıt doğrudan politik bir tutuma denk geldiğinden ayrıca ele alınmayı hak ediyor. Buna geleceğiz, ancak cumhurbaşkanı adayı söz konusu olduğunda doğrudan isim vererek ve bir kişiliği işaret ederek yapılan tartışmaların başka boyutları bulunuyor.

“İmamoğlu mu, Yavaş mı, Kılıçdaroğlu mu?” gibi seçeneklerin Millet İttifakı’nın gündeminde olduğu herkes tarafından biliniyor. Henüz Millet İttifakı adayını açıklamadı. CHP dışında Millet İttifakı’nın diğer bileşenlerinin ne söylediğini ya da kapı arkalarında hangi aday üzerinde anlaştıklarını kimse bilmiyor. Abdullah Gül’ün adaylığının olası olup olmadığı bile zaman zaman nabız ölçme amacıyla yazılıp çizildiği yine gizli saklı değil. Erdoğan’ın karşısına kimin/kimlerin çıkacağı yakın zamanda netleşecektir. Kaldı ki, Millet İttifakı’nın diğer bileşenleri kadar CHP içinde de, sermaye sınıfında da, bürokraside de farklı kesim ve çevrelerin kendi tercihlerinin zeminini döşemeye, nabzını ölçmeye, yoklamaya ya da uygun ortam yaratmaya karşılık gelecek girişimleri yakinen izliyoruz. İmamoğlu’nun ABD ve İngiliz büyükelçileriyle görüşmesi ve bunun basına sızdırılması, burjuva düzen siyasetinde yapılan hesaplardan birisi. Mutlaka başka hesaplar da yapılıyor, kulisler sürüyor ve nabızlar yoklanıyordur. Düzen siyasetinin hesapları bunlar…

Sosyalistlerin “cumhurbaşkanı adayı kim olmalı?” sorusuna yanıt vermeleri bir aşamadan sonra doğal sayılabilir. Ama solun, sosyalistlerin öncelikle seçim siyasetini belirlemesi ismi işaret eden adaylık tartışmasından önce gelmelidir. Hele söz konusu olan, burjuvazinin bir kanadını temsil eden Millet İttifakı’nın adayına yönelik ise, kamuoyu önünde söylenen sözler iki kere tartılmak durumundadır. TİP Genel Başkanı Erkan Baş’ın özetle “madem ikinci turda destekleyeceğiz, birinci turda da destekleyelim” diyerek “yeter ki Ekmeleddin olmasın” minvalli sözlerinin, TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan tarafından da “İkinci turda Erdoğan ve Kılıçdaroğlu kalırsa, Kılıçdaroğlu’na oy isteriz” mealindeki sözleriyle benzerliği sosyalist hareketin bir bölümünün seçim sınavında havluyu baştan attığını göstermesinin yanı sıra, başka açılardan da bir yönelimi işaret etmektedir. Bu yönelimin Millet İttifakı’nın dolaylı destekçiliğine varıp varmayacağını göreceğiz. Elbette TİP ve TKP tarafından cumhurbaşkanı adayı kim olmalı sorusuna verilen bu benzer yanıt, bir politik tutum ve tercih olarak ayrıca görülmelidir. TİP’in CHP ile merkezi düzeyde görüşmesi, bir yönelimin açık olarak işaretidir.

Sosyalist sol, cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki tutum konusunda kesinlikle sıkışmış değildir. Sıkışma yaşayıp yaşamayacağına dair bir ön kabulle değil, tersine meseleye, toplumun karşısına çıktığında ülkenin temel sorunlarını çözecek tek gerçekçi programa sahip olduğunu bilerek, bu özgüvenle yaklaşmalıdır. Bugünün tartışması, birinci tur ve ikinci turda nasıl tutum alınacağı değil, toplumun karşısına sol bir programın hangi ilkelerle ve nasıl bir kuvvetle çıkılacağı meselesidir. Seçimler önemlidir, ancak asıl önemli olan seçimlerde solun önemli hale getirilmesidir. Açıkça ifade edilmelidir ki, “cumhurbaşkanı adayı kim olmalı” ya da “birinci-ikinci turda nasıl tutum alınacak” soruları, solun bir odak olarak ortaya çıkmasının ve bu anlamıyla toplumun önünde gerçek seçenek olarak önemli kılınmasının da inşasını zayıflatmaktadır. Solun kimseye diyet borcu yoktur! Böyle olmadığı için de alacağı tutum ancak devrimin çıkarları bağlamında solu ilgilendirecektir.

Bugün Millet İttifakı’nın destekçiliğine soyunmuş medya organlarının basıncı altında her soruya yanıt vermek solun önceliği olamaz, fakat fabrikalarda ve sokaklardaki işçi sınıfının mücadelesinin sesi olmak bizlerin tercihi olmalıdır! Burjuva düzen siyasetinin sahnesinde ve medya düzleminde boy göstermek, “etkili siyasetin yolu buradan geçiyor” zannı yaratabilir. Ancak burjuva siyasetine öykünmenin de bedeli olduğunu belirtmek gerekir. Unutmamak gerekir ki, muhalefet medyasının da bir misyonu, niyeti ve işlevi bulunuyor!

Öncelikle solun, ittifak tartışmaları kamuoyunda bu kadar yoğun gündemdeyken, ortak bir tutum sergilemesi beklenmelidir. Doğru olan budur. Sosyalist hareketin ortak bir tutum alması, ortak bir seçim politikası belirlemesi, ortak bir söylemi ortaya koyması, devrimci ilkeleri güçlü bir biçimde topluma sunması bugün solun ortak meselesi ve gündemidir. Bu olmadan ve ortak politik zemin kurulmadan yapılan her açıklamanın zarar verici yanlar taşıyabileceği herkes tarafından dikkate alınmalıdır.

Cumhurbaşkanı seçimlerinin birinci ve ikinci turunda nasıl bir tutum alınacağına dair sol ortak bir kararı pekâlâ verecektir. Bu tutumun ne olacağının ölçütü, emekçi sınıfların örgütlenmesine, faşizmin ve gericiliğin geriletilmesine, sosyalist hareketin önünün açılmasına ya da soyutlarsak devrimin çıkarına göre belirlenir. Ancak bir gerek şart olarak süreçlerin ön açması kadar, yeter şart olarak sosyalist öznenin ortaya çıkması bizim en büyük arayışımızdır. Devrimci bir kuvvetin ya da sosyalist bir odağın şekillendirilmediği kendiliğinden her gelişmenin, düzenin kendisini tahkim etmesi dışında bir anlamı yoktur. Önce sosyalist hareketin bir kuvvet olarak, siyasal bir seçenek haline gelmesi gerekiyor. Toplumsal bir seçenek olabilmesi için…

Bunun yolu devrimci bir güç birliğini oluşturmak, düzeni bütün kanatlarıyla karşıya almak ve burjuva partilerine ve adaylarına kefil olmamaktadır. Bizim kefil olacağımız tek şey, devrimci programımızdır!