BAŞYAZI | Sokak korkusu, iç savaş tehdidi

AKP iktidarı, büyük bir korku içindedir. Büyük bir toplumsal tepkinin biriktiğini biliyor ve bunun ayağa kalkmasından korkmaktadır. İkincisi, iç savaş tehdidi yapacak kadar ileri gidebilmiştir.

AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Sokağa çıkacaklarmış, ya siz 15 Temmuz’u görmediniz mi” sözleri üzerine CHP lideri “Bizim kitabımızda sokağa çıkmak yok” diyerek yanıt verdi. Sokak tartışması, bir kez daha düzen siyasetinin konusu olurken, AKP kendi iktidarına karşı sokak söylemi üzerinden psikolojiye seslenerek provokasyon argümanına sarılmış ve tehdit yoluna başvurarak güç gösterisi yapmış, CHP lideri başta olmak üzere muhalefet ise sokak mücadelesini provokasyonlarla eşitleyerek muhalefeti sandıkla sınırlayacağını beyan etmiştir.

Ancak altı çizilmesi gereken ortak nokta şudur: Korku!

AKP iktidarı ve muhalefet sokaktan korkmaktadır. Ekonomik krizin ağırlığını her geçen gün daha artırdığı bir tabloda dünyanın başka ülkelerinde görülen halk tepkilerinin hissedilmesi ve Türkiye tarihinin en büyük halk hareketi Gezi’nin hayaleti, AKP’nin gerçek korkusu olarak belirmişe benziyor. Bugün “sokağa çıkarsanız, size dar ederiz” tehdidi savurmak, sokaklardan korkunun en büyük belirtisidir. Her burjuva iktidar gibi AKP’nin de en büyük korkusu, bugün hakkını aramak için halkın sokaklara çıkmasıdır.

Düzen muhalefeti ise meseleyi provokasyonla eşitleyerek, sandığa bel bağlamış gözüküyor. Ancak sandık, nasıl ki demokrasi düzleminin bir aracı ise sokakların da hak aramak için demokratik bir hak olduğunu unutturuyorlar.

Ama unutulmaması gereken tarihi gerçek bambaşka. Dünyanın bütün büyük değişimleri halkın siyasete doğrudan müdahalesiyle gerçekleşmiştir. Hak mücadelesinin en büyük alanı ve tezahürü ise hep sokaklar olmuştur.

Ülkeyi yabancı sermayeyi açan ve emperyalizmin talanına tam boy kapı aralayan Özal’ı iktidardan düşüren madencilerin büyük yürüyüşüydü. “Çankaya’nın şimanı , işçi düşmanı” sloganlarıyla yankılanan yollar ve meydanlar, ANAP iktidarının da sonunu getirmişti.

Meclis kürsüsü nasıl bir siyaset zemini ise sokaklarda siyasetin zeminidir. Ama en çok hak alma mücadelesinin en önemli zemini sokak eylemleri, etkinlikleri, mitingleri, gösterileri, yürüyüşleri değil midir?

Demirden korkan trene binmez. Sokaktan korkan da siyaset yapmasın!

AKP’nin tutumu ise çifte standart. AKP, nalıncı keseri gibi her olayı kendine yontuyor. 15 Temmuz kanlı Amerikancı İslamcı darbe girişimine karşı bizzat Erdoğan, yandaşlarını sokaklara çağırmıştı. Dün sokakları meşru ilan eden Erdoğan’ın bugün sokağı tehdit etmesi, hatta hak arayanlara karşı doğrudan iç savaşı çağrıştıran bir tehdit dili kullanması AKP’nin faşist yüzünün açık seçik göstergesidir. Sokak korkusuna karşı, sokağı provokasyon olarak ilan etmesi ama bunun da ötesinde doğrudan “15 Temmuz’u görmediniz mi, sizi süpürürüz” diye ilan etmesi, açık bir iç savaş çağrısı dışında başka bir anlamı yoktur. Erdoğan’ın dile getirdiği sözlerin büyük bir suç niteliği taşıdığı açık olsa gerek. Ancak hukuken Erdoğan’ın sözlerinin kovuşturmaya uğramayacağı bugünkü yargı sisteminde açık olduğundan bunun siyasi değerlendirmesinin altı daha fazla çizilmelidir.

Ya da Arap Baharı adıyla ortaya çıkan Mısır, Tunus başta olmak üzere Arap ülkelerinde yaşanan “sokak hareketlerine” Erdoğan ne demektedir? Geçmiş kayıtlar, “Arap halklarının diktatörlere karşı başkaldırısı” yorumlarıyla ve “Arap Baharı”nı “devrim” diye açıklayan yandaş saptamalarla dolu. İşine geldiği zaman meşru, işine gelmediği zaman provokasyon mu diyeceğiz? Ancak Arap Baharı eylemlerinin, emperyalizmin Büyük Ortadoğu Projesi’yle paralel bir yan taşıdığını bugün herkes daha fazla görüyor.

Ayasofya açılışında sokaklara çıkan gericileri Erdoğan unutmuş olabilir; bu karşı-devrimci güruhların sokaklarda yürüyerek şeriat çağrılara yapması, sokak hareketi değil miydi?

Bunlar yandaşların çelişkisi, tutarsızlığı ve ikiyüzlülüğü. Kurdukları istibdat rejimini elbette kabul etmezler!

Mesele zor değil. Sokak, tıpkı sandık ya da Meclis siyaseti gibi siyasi mücadelenin alanlarından ve araçlarından birisidir. Tam da bu nedenler sokak hareketleri birer siyasi hareket olarak görülmeli, her sokak hareketinin kendinden menkul bir anlama sahip olamayacağının da altı çizilmelidir. Gerici ve faşist sokak hareketleri de, karşı-devrimci provokasyonlar da vardır! Bu nedenle, sokak hareketlerinin politik ifadesinin neyi temsil ettiğinin net olarak ortaya konulması gerekir.

İşçilerin hak mücadelesi için meydanlara inmesini provokasyon olarak adlandırıp sopayı göstermesi Erdoğan’ın siyasal ve sınıfsal kimliğini gösteriyor. İşçiler söz konusu olunca sopayı kaldıran, yobazlar söz konusu olunca demokrasi havarisi kesilen bir kimlik deklarasyonuyla karşı karşıyayız!

Siyaset kulvarında sokağın da bir zemin olduğunu söyledikten ve her sokak hareketinin ilerici sayılmamasını belirttikten ve AKP iktidarının ikiyüzlü tutumunu sergiledikten sonra sokak tartışmalarına dair asıl noktayı bir kez daha vurgulamak gerek.

AKP iktidarı, büyük bir korku içindedir. Büyük bir toplumsal tepkinin biriktiğini biliyor ve bunun ayağa kalkmasından korkmaktadır. İkincisi, iç savaş tehdidi yapacak kadar ileri gidebilmiştir.

Tarih gerici ve faşist bütün diktatörlüklere karşı salt sandığa sıkıştırılmış bir siyaset alanının büyük ihanetlere ve başarısızlıklara malul örnekleriyle dolu. Halkın örgütlü gücü olmadan, düzen siyasetinin dar alanında mücadele yürütülmesinin sınırları bulunuyor.

Ama biliyoruz ki örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez!