BAŞYAZI | 100 yıllık hesaplaşma ya da 1923 Cumhuriyeti’nden geriye ne kaldı?

100 yıllık hesaplaşma niyetini beyan eden AKP yöneticileri artık bizleri şaşırtmıyor. 20 yıllık AKP iktidarı, bize göre hesabı çoktan görmüştür. Asıl şaşırtıcı olan ise 20 yıllık hesaplaşmayı ağızlarına alamayan muhalefetin kendisidir!

Başyazı

“90 yıllık parantezi kapattık” diyen AKP’lileri hatırlamayan yoktur. Onlara göre AKP dönemi, 90 yıllık Cumhuriyet dönemini kapatmak anlamına geliyordu. Osmanlı olmasa da Osmanlıcılığa yeniden dönüş diye de okunabilir. Cumhuriyet’in kuruluşunun 100. yılı yaklaşırken, kuruluşun 100. Yıldönümünün aynı zamanda seçim tarihi ile çakışması, bir kez daha Cumhuriyet tartışmasını gündeme getiriyor.

Şimdi de AKP’nin Kocaeli Büyükşehir Başkanı’nın ağzından “100 yıllık hesaplaşmaya hazır mısınız” cümlesi sarf ediliyor. Önümüzdeki seçimleri kendi tabanları açısından önemli kılmak babında söylendiği izlenimi verse de AKP’nin bilinç altındaki zihniyetinin bir tezahürü olarak görülmelidir. Bugün Türkiye’nin geldiği yeri göstermesi bakımında bu sözün üzerinde fazlasıyla durmak gerek.

Çünkü, 100 yıllık hesaplaşma dedikleri, 1923 Cumhuriyeti’nin tabutuna son çivinin çakılması anlamına geliyor.

Atatürk’ün “Cumhuriyet ilelebet payidar kalacaktır” sözüne atıfla “kimse Cumhuriyet’i yıkamaz” duygusallığıyla ele alınırsa, işte o zaman yaşadığımız kesitin/gerçekliğin somut fotoğrafı görülemeyebilir. Ancak ülkenin geldiği somut durum göz önüne getirilirse, yaşanan dönüşümün soğukkanlı bir değerlendirmesinin ne kadar zorunlu olacağı görülecektir. Çünkü bize göre, AKP, 1923 Cumhuriyeti’ni çoktan tasfiye etmiştir! Bu gerçek algılanmadan ya da kabul edilmeden ne AKP ile hesaplaşma ne de bu karanlıktan çıkış mümkün olabilecektir.

BİRİNCİ CUMHURİYET’TEN İKİNCİ CUMHURİYET’E

Her kategorizasyon ya da dönemselleştirmenin mutlaka hata payları olacaktır. Ama yine de AKP eliyle kurulan rejimi anlamak açısından 1923 Cumhuriyet’i ile bugün yaşadığmıız rejimi ayırmak için belli bir ayraca ihtiyaç duyuyoruz. İkinci Cumhuriyet kavramı, liberallerin ürettiği bir kavramdı ve özellikle Cumhuriyetçi önemli aydınlar tarafından “numaracı Cumhuriyetçiler” söylemiyle liberallerin bu politik hedefi karşıya alınıyordu. Doğruydu, Cumhuriyet kavramının arkasına saklanarak, 1923 Cumhuriyeti’ni düşman belleyen ve onu yıkmak isteyen liberallerin gerçek yüzünü ortaya koyması bakımından yerinde bir saptamaydı. Yaşanan gelişmeler, liberallerin zaferi ile sonuçlandı. Liberal, gerici ve Amerikancı ittifak 1923 Cumhuriyeti’nin tasfiyesinde büyük rol oynadı ve yol aldılar.

Yapılan birinci ve ikinci Cumhuriyet kavramsallaştırması, nitelikleri bakımında ele alınmak durumunda. 1923 Cumhuriyet’inin nitelikleri bugün bulunmuyor. Cumhuriyet’in kazanımları ise tek tek ortadan kaldırıldı. AKP’nin kurmuş olduğu düzenin bir ayağı başkanlık rejimi olmakla birlikte, kurulan rejimle başka bir ifadeyle 2. Cumhuriyet ile 1923 Cumhuriyet’i arasında Çin Seddi bulunuyor. 2002 yılından itibaren AKP eliyle sürdürülen gerici dönüşüm, bir karşı-devrimle sonuçlanmıştır. Öncelikle bu gerçek kabul edilmelidir.

KAPİTALİZMİN MANTIKİ SONUCU AKP İKTİDARIDIR!

Çoğu zaman AKP iktidarı, bazı burjuva ve liberal kalemler tarafında anomali yani normal dışı sayılıyor. Yerleşik siyasi teamüllerin dışında bir AKP algısı yaratılarak, düzenin diğer aktörlerinin normalizasyonu ya da meşruiyeti yaratılmaya çalışılıyor. Ancak AKP iktidarına yakından bakıldığında AKP’nin norm dışı değil, sürecin doğal ve mantıki sonucu olarak ortaya çıktığı pekala görülecektir. AKP, öncelikle 12 Eylül faşist cuntasının çocuğudur. Cunta lideri Kenan Evren’in elde Kuran miting meydanlarında boy gösterdiği, dinci gericiliği her noktasında destekleyen siyasi adımları ve 24 Ocak kararlarıyla birlikte emperyalist kapitalist sisteme tam entegrasyon siyaseti AKP’nin zeminini döşeyen, yolunu yapan ve önünü açan hem öznel hem de nesnel tarihin bizatihi kendisi olmuştur.

Süreç 12 Eylül ile başlamadı elbette. Kapitalist yolu seçen Türkiye, NATO üyeliği ile emperyalist kampta yerine alırken derin devletin bir aparatı olarak dinci gericilik beslenmiş, kollanmış ve büyütülmüştür. İkinci temel nokta ise devlet eliyle palazlanan sermaye sınıfının işbirlikçi karakteridir. Üçüncü nokta ise emperyalizmin Sovyetlerin çözülüşü sonrası ılımlı İslamcılık kartına oynamasıdır. Bu noktaların bileşkesi doğrudan AKP iktidarının önünü açmış, 1980’lerden sonra neo-liberal saldırı dalgasıyla yeniden şekillenen dünya siyasetinde Türkiye’ye yeni bir rol verilmiştir. Ülkenin gericileştiği, emperyalist tekellerin yağmasına sonuna kadar açıldığı, sermayenin daha da palazlandığı, emeğin daha yoğun sömürüldüğü bir tablonun ihtiyaç duyduğu rejim doğaldır ki AKP’nin çıplak gerici sermaye diktatörlüğü olmuştur.

GERİYE NE KALDI?

Emperyalist işgale rağmen ve ona karşı, hilafet ve saltanat yıllarında kurulan Cumhuriyet’in temel nitelikleri kuruluş koşullarından çıkmadır. Saltanata, hilafete ve emperyalizme karşısında bağımsız ve egemen ulus devlet, laiklik, Meclis ve anayasının merkezinde durduğu bir idarebi biçimi, en kaba şekliyle söylenebilir. 20 yıllık AKP iktidarının yeni rejimi ise bu temel noktaları ortadan kaldıran bir sürecin adı olarak değerlendirilmelidir.

Tarikat ve cemaatlerin artık devleti ele geçirdiği, imamlar cumhuriyeti olarak da kodlanabilecek bir durum, laikliğin tasfiyesinden başka bir şey değildir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın şeyhülİslamlık’tan farkı kalmamış, devlet bürokrasisi tarikat ve cemaatlere bölüştürülmüştür. Saltanata karşı kurulmasına rağmen bugünkü rejim tek adam rejimi olarak saltanat yıllarının modernize edilmiş halidir. Eskiden padişahlığa karşı kullanılan “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözü “milli irade” kılıfıyla AKP’nin sloganı haline gelerek büyük bir aldatmacının ve istibdat rejiminin sözüne dönüşmüştür. Meclis bir tasdik kurumudur artık. Anayasa’nın hükmü kalmamış, yargı doğrudan siyasetin sopası işlevi haline gelmiştir. Türkiye, iktisadi, siyasi, askeri ve kültürel olarak ise emperyalizme tam boy bağımlı bir ülkedir artık. AKP’nin “yeni Türkiyesi” sermayenin gerici ve işbirlikçi diktatörlüğünün çıplak halinden başkası değildir.

Bu tabloya bakıldığında geriye kalan ne sorusunun yanıtı zor verilecektir. Ne 100 yıl öncenin şartlarındayız ne de bu yeni tabloda düzen muhalefetinin elinde bir reform programı bile bulunmaktadır. CHP’nin başını çektiği Millet İttifakı’nın elindeki program, AKP eliyle kurulan yeni rejiminin restorasyonundan ibarettir. O yüzden, bugüne bakarken, 100 yıl önceki Cumhuriyete dönüş fikri, umutsuz bir beklenti olacaktır.

Bugün 100 yıllık hesaplaşma, AKP eliyle kurulan rejimin aldığı yol bağlamında aşılmış bir tartışmadır. Hesaplaşmayı çoktan yaptılar, 1923 Cumhuriyeti’ni yıktılar.

100 YILLIK MI, 20 YILLIK HESAPLAŞMA MI?

CHP’nin içinde yer aldığı Millet İttifakı, iktidar olabilir. Ancak bakılması gereken temel yer, CHP’nin hangi programa sahip olduğudur. “Geliyor gelmekte olan” sözünün karşılığı, AKP’den yaka silken halk kitleleri açısından umut yaratmasına rağmen, AKP’nin gidişi anlamına geliyorsa başka; ancak yerine neyin geleceğini tartıştırmıyorsa eksikli bir durumdur. 20 yıllık gerici dönüşümün yerine neyin geleceği daha fazla tartışılmalıdır.

“100 yıllık hesaplaşma”nın karşısına konulması gereken en temel nokta ise “20 yıllık hesaplaşma” olmalıdır. Bu hesaplaşma olmadan, CHP’nin başını çektiği muhalefetin sığ siyaseti bir kez daha kitlelerde hayal kırıklığı yaratacaktır. Kaldı ki CHP’de hesaplaşma yerine yüzleşme söylemiyle aslında AKP’nin 100 yıllık hesaplaşmasına çanak tutmadı mı? AKP’nin haklı, kendisinin ise hatalar yaptığının ifadesi değil miydi?

100 yıllık hesaplaşma niyetini beyan eden AKP yöneticileri artık bizleri şaşırtmıyor. 20 yıllık AKP iktidarı, bize göre hesabı çoktan görmüştür. Asıl şaşırtıcı olan ise 20 yıllık hesaplaşmayı ağızlarına alamayan muhalefetin kendisidir! Bugün AKP iktidarının kurduğu idare biçimini değiştirmekten daha öteye gidemeyen bir muhalefet programının kitlelerin taleplerini ileri çekmesi mümkün değildir. Doğaldır ki 100 yıllık hesaplaşma cüretini gösterenlerle, hesaplaşma cesaretini de gösteremezler.

Türkiye kapitalist bir ülkedir. Sermayenin ve emperyalist tekellerin çıkarlarının belirleyici olduğu bir gerçeklikte gerçek bir hesaplaşma programı gerekmektedir. Gericilikle, emperyalizmle ve sermaye sınıfıyla tam boy hesaplaşma gerek!

Böyle bir hesaplaşmanın programı ise açıktır. Yeni bir Cumhuriyet şiarı yükseltilmeden, ülkenin makus talihinin değiştirilmesi mümkün değildir. 100 yıllık hesaplaşma diyenlerle hesaplaşmanın yolu, yeni bir Cumhuriyet programını halkın önüne koymaktan geçmektedir.