Aziz’in namesi: Markopaşa

''Bu gazete Cuma günleri saat sekizde çıkar. Sekizle dokuz arasında fırsat bulursa satılır. Dokuzda toplatılır. Saat onda yazarları sorguya çekilen basın hürriyetinin kurbanı felakete uğramış bir gazetedir.’’

Aziz’in namesi: Markopaşa

Halil Yeni

‘’1944-45 yıllarında Tan gazetesinde fıkra yazarıydım. Tan gazetesi ve matbaası, o zamanki iktidar partisi CHP’nin düzenlediği bir nümayişle yıktırıldı. Gazete çıkamadı. Ben de işsiz kaldım. “Marko Paşa” adıyla haftalık bir mizah gazetesi çıkarmayı düşünüyor, hiç param olmadığı için bu işe sermaye arıyordum. İşte bu günlerde Ankara’dan gelen Sabahattin Ali “Sermayeyi ben vereyim, gazeteyi birlikte çıkaralım” dedi. Anlaştık.’’[1]

1946 yılında Sabahattin Ali, Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz’ın yazarlığını, Mustafa Mim Uykusuz’un karikatürlerini yaptığı Türk basın tarihinin en yüksek tirajlı muhalif yayınlarından biri olan haftalık mizah dergisi ‘’Marko Paşa’’ yayın hayatına böyle başlar. İlk sayısında “Maksadımız, sadece gülmek için gülmek değildir. Gülerek düşünmek ve faydalı olmaktır” diyerek amacını da açıklamış olur.

Sabahattin Ali’nin mütevazı bütçesi, Aziz Nesin’in kafa ve emek gücü, Rıfat Ilgaz’ın kalem yoldaşlığı ve Mustafa Mim Uykusuz’un karikatürleriyle ilk baskısını beş bin yapan yayın tez zamanda 70 bin okur oranlarına yükselir. Gazete elden ele gezdirilir, yazıları dilden dile aktarılır ve büyük bir muhalefet gücüne ulaşır ki bu durum iktidar partisinin dikkatini çekmeye başlayacaktır.

‘’Halkın dertlerini mizah yolu ile dile getiren, halkın gazetesi olan Markopaşa, Türkiye’de satış rekorları kırdı, Türk basını tarihinde önemli bir yer aldı. Bu yüzden gazeteye korkunç baskılar başladı. Valiler ve emniyet müdürleri birçok vilayete gazeteyi sokmuyorlardı. Gericiler, durmadan gazete aleyhinde tertipler ve nümayişler yapıyorlardı.’’[2]

Bir ülke geleneği olarak çeşitli susturma çabaları da hemen başlamış olur. Derginin baskısını yapan matbaalara polis baskınları düzenlenip sahipleri tehdit edilir. Bu tehditler sonrası yeni sayıların baskıları için çoğu kez matbaa bulunamaz. Fakat inadın ve yaratıcılığın gücü, önüne çıkan tüm engelleri aşarak baskı yapılabilecek farklı alternatifler bulur. Bu seferde dağıtımcılara baskınlar düzenlenip tehdit edilir. Dağıtımcılar dergiyi artık dağıtmak istemezken elde kalan yayınları derginin yazarları sokak sokak satarak tüketir. İktidar bu irade karşısında çaresizdir ve bin bir zorlukla basılıp dağıtılan Marko Paşa’yı kapatmaya ve basılan yayınları toplatmaya karar verir. İktidarın zulmü karşısında kapatılan Marko Paşa, farklı isimlerle yayımlanmaya devam ederken, iktidar için tek bir seçenek kalır, oda Marko Paşa’nın yazarlarını tutuklatmaktır.

‘’O zamanki Basın Kanunu’na göre, gazetedeki bir yazıda suç görülürse gazetenin hem sahibi hem de yayın işleri müdürü, ikisi birden mahkûm ediliyordu. Anlaşmamıza göre Sabahattin Ali gazetenin sahibi, ben de yazı işleri müdürü olacaktım. Bu durumda gazetedeki yazılarda suç olursa, ikimiz birden mahkûm olacaktık. Bu, sakıncalıydı. Birimiz hapse girersek, birimiz serbest kalarak gazeteyi çıkartmalıydık. Bu Yüzden Sabahattin Ali Marko Paşa’nın hem sahibi hem de yazı işleri müdürü oldu. Gazetedeki herhangi bir yazıda suç görülürse, Sabahattin yazıyı kendisinin yazdığını söyleyecekti. (…) İşte bu sırada CHP milletvekillerinden Cemil Sait Barlas Mecliste Markopaşa’yı suçlayarak bu gazetenin kökünün dışarıda olduğunu, yani dışarıdan gizli paralar alınarak çıkarıldığını söyledi. Ben de bunun üzerine “Ellerim dert görmesin, sana oy vermedim Barlas” başlıklı bir yazı yazdım. Sabahattin Ali, yazdığım yazıyı okudu; yazı gazetede çıktı. Bu yazıdan ötürü “Millet Meclisinin manevi şahsiyetini tahkir” suçuyla mahkemeye verdiler. Anlaşmamız gereği Sabahattin Ali, yazıyı üstüne aldı. “Ben yazdım,” dedi. Üç ay hapse mahkûm oldu.’’[3]

Derginin kapatılması, yazarlarının tutuklanması durumlarında dahi ‘’buraya kadar’’ denilmemiş, dışarıda kalanlar yada mahkumiyeti bitip cezaevinden çıkanlar ısrarla, kapatılan dergilerini Merhumpaşa, Malumpaşa, Yedi-Sekiz Hasan Paşa, Hür Marko Paşa, Bizim Paşa, Ali Baba ve Kırk Haramiler adları altında yeniden yayımlamışlardır.

Böyle sıra dışı bir serüvenin içinde olan derginin, yayın süresinin belirtildiği yerde ”hafta da bir çıkar” ifadesi silinip yerine ”Yazarları hapishanede olmadığı, yada toplatılmadığı zamanlar çıkar.” İfadesi koyulmuştur. Gazetenin yayın süresiyle ilgili açıklaması ise şöyledir. ”Bu gazete Cuma günleri saat sekizde çıkar. Sekizle dokuz arasında fırsat bulursa satılır. Dokuzda toplatılır. Saat onda yazarları sorguya çekilen basın hürriyetinin kurbanı felakete uğramış bir gazetedir.’’

Markopaşa toplam 7 isim, 8 sahip, 10 yazı işleri müdürü, 9 matbaa, 10 adres değiştirerek bu az sayılı emektarlarıyla karanlık güçleri korkutan, tüm baskı ve engellemelere rağmen ‘fırsat bulabildiği zamanlarda’ 77 sayı çıkan bir dergidir. Bu sayılar aleyhine açılan sayısız davalar sonucu yazarlarının toplamda sekiz yıl cezaevinde kalması ise cabasıdır.

‘’Marko Paşa’’ iletişim fakültelerinde okutulması gereken yayın hayatının en özgün tarihine sahiptir. Ayrıca dergi, onu inat ve ısrarla çıkaranların karakterlerini de ele vermekte, yaşamlarına dair önemli örnekler sunmaktadır. Derginin emektarlarından Aziz Nesin’de bunlardan biridir. Çünkü Aziz Nesin ülkemizde aydın olmanın manifestosunu yaşayarak yazmıştır. Marko Paşa ise aydın olma sorumluluğunun ilk eserlerinden biri sayılır.

Eserleri yurt içinde ve yurtdışında edebiyatçılar ve okurlar tarafından beğeniyle karşılanan, ülkenin ve dünyanın en büyük edebiyat, güldürü ödüllerine layık görülen, uluslararası toplantı ve söyleşilere davet edilip dünyada hayranlıkla okunan bir yazar ülkesinde her dönem siyasilerin hedefi oldu. Ama o Yaşamı boyunca 110 eser kaleme alarak Nazım Hikmet’ten sonra dünyada en çok tanınan Türkiyeli yazarlardan biri oldu. Her doğum ve ölüm yıl dönümünde anılan Aziz Nesin eserleri ile yaşamaya devam ediyor.

*[1] [2] [3] Aziz Nesin, Birlikte yaşadıklarım birlikte öldüklerim, Nesin Yayınevi, 2006