AKP ve CHP hangi filmi çeviriyor?

Yıllardır sağ siyasetin esareti altında kalan Türkiye’de yeni bir sağ iktidarının ayakları bizzat Millet İttifakı tarafından döşenmektedir. Millet İttifakı, AKP-MHP blokunun karşısında düzenin bir başka kanadını ama yine sağ bir cephesini temsil etmek ve örmek dışında bir anlama gelmemektedir.

Seçimlere giderken düzen siyasetinde gördüğümüz hamleler ve açılımlar hızlanarak devam ediyor. Ancak dikkat ederseniz düzen siyasetinin iki ağırlık noktasını oluşturan iktidar ve muhalefet blokunun politik süreçlere dair tutum ve siyaset yapma biçimleri neredeyse birbirinin aynısı ve aynı politik çerçeveye sahip. AKP’nin merkezinde durduğu Cumhur İttifakı ile CHP’nin merkezinde durduğu Millet İttifakı, bugün düzen siyasetinde iki odağı temsil ederken, ilk benzerlik şaşırtıcı bir biçimde isimleri olarak karşımıza çıkıyor.

Tesadüf sayılabilir mi? İki odağın isim benzerliği, rekabetin sonucu mu yoksa ortaklıklarının mı göstergesi? Kelime olarak aynı anlama gelen “Millet” ve “Cumhur” kavramlarıyla kendilerini ifade eden iki düzen siyaseti bloku yakından bakıldığında emekçilere aynı şeyi söylemektedirler.

Senaryosunu Umur Bugay’ın yazdığı, Zeki Alasya ve Metin Akpınar’ın oynadıkları “Hasip ile Nasip” isimli filmini bugünün Cumhur ve Millet İttifakı’nı uyarlamak hiç zor olmasa gerek. Hatta bu filmin bugünkü politik tabloya benzerliği, içinden geçtiğimiz siyaset konjonktürünün özgün değil, bir kez daha emekçiler açısından “böyle gelmiş böyle gider” gerçekliğini ifade etmektedir. Yıllar önce çekilen ve düzen siyasetinin eleştirisini konu edinen Hasip ile Nasip filmi, bugün Millet ve Cumhur İttifakları ile yeniden çevrilip halkın “beğenisine” sunulmaktadır.

Benzerlik sadece isimde değil. Aynı zamanda her iki blokun lider partileri tarafından gündeme getirilen “siyaset belgeleri” ve sürece verdikleri isim de aynı. AKP, ‘Türkiye Yüzyılı’ demektedir. CHP de ‘İkinci Yüzyıl’ kavramını kullanmaktadır. AKP, ‘Türkiye Yüzyılı Vizyon Belgesi’ yayınladı, CHP de ardından “İkinci Yüzyıl Vizyon Belgesi” ilan etti.

Buradaki yaklaşım, tutum ve araç benzerliğinin de düzen siyaseti açısından tesadüf görülmemesi gerekir. Nedeni basit? Daha önce defaatle ifade ettiğimiz gibi düzenin bekası her iki burjuva kanadın temel derdi. AKP’nin 20 yıllık iktidarı, bir karşı-devrim süreci olarak 1923 Cumhuriyeti’nin reddiyesi üzerine kurularak ülkede yeni bir rejim inşa anlamına gelmektedir. Bu rejim, en başta sermayenin politik çıkarları için merkezileşmeyi merkezine koyan bir içeriğe sahiptir. Kurulan yeni rejimin idari biçiminde ortaya çıkan bazı noktaların, yine AKP ve MHP tarafından düzeltilmek istendiği de biliniyor. Bu açıdan revizyonist bir yaklaşıma sahip olduklarını söylemek yerinde olur.

Bununla birlikte, CHP’nin başını çektiği Millet İttifakı, özünde AKP eliyle kurulan rejime kökten bir karşıtlık içinde değildir. Bunun altı kalınca çizilmelidir. AKP’nin iyileştirilmiş başkanlık sisteminin karşısına konulan güçlendirilmiş parlamenter sistem önerisi, altılı masa diye bilinen düzen muhalefetinin ortak açıklamasıyla anayasa teklifi olarak sunuldu. Yakından bakıldığında ise başkanlığa karşı yarı-başkanlık önerisi altılı masanın teklifinin özünü oluşturmaktadır. Altılı masa tarafından gündeme getirilen anayasa değişikliği teklifi, hak ve ödevler başlığını hak ve hürriyetler şeklinde değiştirilmiş hali olarak demokratik bir makyajdan ötesi değildir.

Ancak metin temel hak ve özgürlükler konusunda temel üç noktaya asla dokunmamıştır. Bunlardan bir tanesi işçi ve emekçilerin hakları meselesidir. Başta sendikal örgütlenme olmak üzere işçi sınıfının önündeki yasak ve engellemeler konusunda Millet İttifakı’nın sessiz kalması, nasıl bir sınıfsal perspektife sahip olduğunu fazlasıyla gösteriyor. Yine aynı zamanda doğrudan gericiliğin yaşam tarzına müdahalesi ve insan hakları bağlamında değerlendirilmesi gereken bir başka başlık olarak tarikat ve cemaatlere dönük Millet İttifakı tek bir kelime etmemiştir. Yani yurttaşlık hakları ve özgürlük için laikliğin AKP döneminde tasfiyesine yönelik tek bir satır yazmayan bir anayasa değişikliği ile karşı karşıyayız. Bir üçüncüsü ise Kürt sorunu üzerine Millet İttifakı’nın sessiz kalmasıdır.

Ülkenin temel başlıklarında CHP’nin başını çektiği muhalefet kanadının ilan ettiği anayasa teklifi, muhalefetin düzenin restorasyonu misyonuna sahip olduğunu somut olarak göstermektedir. Kaldı ki önerilen metin, başkanlık rejimine kökten bir karşıtlık değil, yarı-başkanlık sistemiyle düzenin işleyişini yumuşatma ve sürdürülebilir kılma amacını gütmüştür.

Bugün mesele açıktır. Bugün AKP eliyle kurulan rejime kökten karşı çıkış ülkenin kurtuluşunun yegâne yoludur. Piyasacılık, gericilik ve emperyalizme taşeronluk şeklinde özetleyeceğimiz bir çerçevede bir mücadele hattı örülmeden ortaya konulan her tür muhalefet eksikli ve sınırları bellidir.

Sonradan söylenebilecek şeyi şimdiden söylemenin zararı yok. Bugün CHP, Meral Akşener’in başbakanlığının yolunu döşemektedir. Yıllardır sağ siyasetin esareti altında kalan Türkiye’de yeni bir sağ iktidarının ayakları bizzat Millet İttifakı tarafından döşenmektedir. Millet İttifakı, AKP-MHP blokunun karşısında düzenin bir başka kanadını ama yine sağ bir cephesini temsil etmek ve örmek dışında bir anlama gelmemektedir.

CHP tarafından İkinci Yüzyıl Vizyon Belgesi sunum toplantısında, Türkiye’nin kurtuluşu olarak lanse edilen isimler bile ne demek istediğimizi göstermektedir. Kılıçdaroğlu emek dememektedir, yatırım demektedir. Kirli paraya karşı temiz para demektedir. Yabancı yatırımcıları ülkeyi çağırmaktadır ve Türkiye’ye para akacağını vaat etmektedir. Bu yaklaşım 2002 yılında iktidar olan AKP’nin temel siyasetinden hemen hemen hiçbir farkı yoktur.

Bunun anlamı açıktır: Türkiye bir kez daha emperyalist finans kurumlarına borçlanacaktır ya da ülkenin değerleri emperyalist finans kurumlarına akacaktır. Türkiye, yaşadığı ekonomik krizden yapısal olarak bir kez daha çıkamayacak, ancak krizi ötelemek dışında bir anlama gelmeyecek bağımlılık ilişkisi katlanarak devam edecektir.

AKP ülkeyi karanlığa gömdü, sermayenin çıplak diktatörlüğünü kurdu. CHP ise sermaye diktatörlüğüne yeni bir elbise biçmektedir. Oynanan oyun emekçiler tarafından iyi görülmek zorunda. Yıllar önce çevrilmiş Hasip ile Nasip filmindeki roller Zeki Alasya ve Metin Akpınar tarafından oynanırken bugün bu roller gerçekte Erdoğan ve Kılıçdaroğlu ile tarafından oynanmaktadır.

Patronlar ise iyi seyirler diyecektir! Emekçiler koltuklarında bu filmi izlemekle yetinemez. Bu filmi biz gördük diyenlerin yapacağı işler artmıştır. Ülkenin sosyalist, solcu, devrimci ve komünistleri “AKP iktidardan bir düşsün” diyerek beklemeyi tercih edemez.