15-16 Haziran: Anı değil, işçi sınıfının yol göstericisi

Bugün de AKP iktidarı ve sermaye düzen karşısında emekçiler mücadelesini devam ettiriyor. Kimi zaman Gezi'deki gibi kitleselleşen bu mücadele, kimi zaman ise geriye çekilerek daha "lokal" görünümlere dönüşüyor. Ancak, tüm bunlara rağmen işçi sınıfı olmaksızın "değişimin" ve "yeni bir ülkenin" yaratılamayacağı açık

15-16 Haziran: Anı değil, işçi sınıfının yol göstericisi

15-16 Haziran 1970 Türkiye işçi sınıfı için bir miladı temsil ediyor. Bu tarihten önce işçi sınıfının gücüne ve eylemine olan inanç çok sınırlıyken, 15-16 Haziran Türkiye işçi sınıfının “bağımsız bir sınıf” olduğunu gösterdi. 52 yıl önce Türkiye işçi sınıfı varlığını inkar edilmeyecek bir şekilde kanıtlamış oldu.

15-16 Haziran 1970’de iki gün boyunca İstanbul sokaklarını işgal eden işçi sınıfı, kendi örgütlenmesini yasalarla yasaklanamayacağını göstermişti. Ancak bu iki büyük güne hemen gelinmedi. İşçi sınıfı 15-16 Haziran’a mücadele ederek vardı. Bir başka şekilde söylemek gerekise, 15-16 Haziran’ı yaratan hareketlenme, işçi sınıfı mücadelesinin “yükselişinin” ürünüydü.

15-16 Haziran’da işçileri harekete geçiren şey; dönemin iktidarı olan Süleyman Demirel’in Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK)’nu kapatma isteğiydi. Adalet Partisi (AP) milletvekillerinin meclise getirdikleri yasa tasarısıyla DİSK fiili olarak bitirilmek isteniyordu. 274 ve 275 numaralı kanunlar değiştirilerek her işkolunda tek büyük sendika kurulmak istenirken, özel sektörde örgütlü DİSK, fiili olarak örgütlenmesini sağlayacak imkanlardan yoksun bırakılıyordu. Yasa tasarısının mecliste görüşülüp Senato’da kabul edilip, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından yasalaştırılınca işçiler harekete geçti.

150 BİN İŞÇİ İLE SOKAKLAR İŞÇİ SINIFININ OLDU

DİSK tarafından 15 Haziran günü işyerlerinden başlatılan yürüyüş Anadolu ve Avrupa yakasındaki tüm işçileri sokağa döktü. İlk gün 70 bin işçi harekete geçerken, ikinci gün Türk-İş üyesi işçilerin de katılımıyla yürüyüş 150 bin kişiye vardı. İstanbul iki gün boyunca işçilerin olurken, büyük sermaye “devrim korkusuyla” şehri terk etmeye başladı. Anadolu ve Avrupa yakasından gelen işçiler birleşemesin diye köprüler kaldırılırken, Kadıköy’de işçilere jandarma tarafından ateş açılmıştı. İşçilere açılan ateş sonucu üç işçi hayatını kaybetmişti.

Eylemler sonrasında İstanbul’da sıkıyönetim ilan edilirken, yasa geri çekilmişti. Eylemler daha sonra biterken, eylemlerin öncülüğünü yapan binlerce işçi işten atıldı. Eylemler amacı açısından başarıya ulaşırken, öncesinde yapılan “işçi sınıfı var mı, yok mu” tartışmaları ise hiç açılmayacak şekilde kapandı. Devrimciler arasında o dönem sürdürülen “işçi sınıfı devrime öncülük edebilir mi?” sorusunun cevabını da 15-16 Haziran direnişi vermiş oldu.

Bununla birlikte eylemler, DİSK için 1970’ler boyunca önemli bir pratiğin, kitlesel bir sınıf sendikacılığı pratiği, başlangıç aşamasını temsil etmektedir. DİSK bu eylemlerle gücünü gösterirken, esas problemin işçi sınıfı açısından öncü bir partinin varlığı olduğunu da göstermiş oldu. Benzer sorun, 1970’ler boyunca da devam etmiş öncü parti-program-siyasi strateji tartışmaları sürmüştü.

52 YIL SONRA: SİYASETİN VE İŞÇİ SINIFININ İHTİYACI AYNIDIR

Öte yandan 52.yılına giren direnişin anıları artık eskisi kadar canlı değil. Dönemi yaşayan işçilerin bir kısmı artık hayatta değil, geriye kalanları ise işçi sınıfı mücadelesinin emektarları olarak katkı koymayı sürdürüyor. Ancak 15-16 Haziran hala önemini korumayı sürdürüyor. Üstelik sadece bir anı olarak değil, gösterdiği dersler açısından da 15-16 Haziran bugün işçi sınıfı mücadelesi verenler için bir pusula görevini gösteriyor. İşçi sınıfının isterse yasalardan ve silahlardan daha güçlü olduğunu gösteren bu pusula, emekçilerin hareketinin öncü parti olmaksızın da başarıya kavuşamayacağını göstermekte.

Bugün de AKP iktidarı ve sermaye düzen karşısında emekçiler mücadelesini devam ettiriyor. Kimi zaman Gezi’deki gibi kitleselleşen bu mücadele, kimi zaman ise geriye çekilerek daha “lokal” görünümlere dönüşüyor. Ancak, tüm bunlara rağmen işçi sınıfı olmaksızın “değişimin” ve “yeni bir ülkenin” yaratılamayacağı açık. Bugünkü siyasi pratikler, yeninin neden işçi sınıfının kitlesel mücadelesine bağlı olduğunu gösteriyor.

“DEĞİŞİM” İŞÇİ SINIFI İLE MÜMKÜN

Dar seçim pratiklerine indirgenen “değişim” arzusunun umutsuzluk ve yılgınlık yaratacağını 20 yıllık AKP iktidarı göstermiştir. Seçim sandıklarında bir umudun ortaya çıkabilmesi dahi işçi sınıfının mücadelesine bağlı. O nedenle, 15-16 Haziran direnişinin bugüne bıraktığı en önemli mirasın, siyasetteki bugünkü eksikliği de kanıtlar düzeyde. Patronların, emperyalistlerin ve tarikatların egemenliğini yok edecek, memlekete umut olacak şey; işçi sınıfının mücadelesinden geçmektedir.