“ ZORBA NASIL OLUNUR ?” / Kıssadan Hisse

" Asıl meseleyse “ Emperyalist zorba nasıl olunur” değil midir? Geçmişte olduğu gibi bugün de insanlığın karşı karşıya kaldığı tüm felaketleri, emperyalist güçler yaratmaktadır. Ellerindeki her tür aracı – medya, silah -  kullanarak  gerçekleri manipüle edip üretici güçlerin mücadele direncini zayıflatmaya kalkışanlar da onlardır.  Halkla ilişkiler de   her dönemde zorbaların başarılarında rol oynamıştır. Günümüzdeyse  yazılı basın, televizyon ve  sosyal medya propagandalarının  gücü , eskiye oranla çok daha etkili olmaktadır. "

“ ZORBA NASIL OLUNUR ?” / Kıssadan Hisse

TÜLİN TANKUT

“Zorba Nasıl Olunur?” şu anda Netflix’te gösterimde olan, 2021 İngiliz yapımı bir politik belgesel. Altı bölümlük dizide,  “ tarihin ünlü despotlarının” bir zorbaya dönüşmeleri için uymaları gereken kurallar alaycı bir dille ekrana taşınıyor. Olup bitenlerin,  zorbaların yönetim biçimine indirgenen bir yaklaşımla ele alınmasıysa bizi şaşırtmıyor. Propaganda amaçlı bir  diziden  zaten olup bitenleri  sınıf mücadelelerine yol açan dinamikleriyle yansıtmasını beklemek gerçekçi olmazdı. Ancak, her bölümde arz ı endam eden  yorumcular, o çok övündükleri Batı Demokrasi’ne yakışır biçimde,  hiç değilse  emperyalizm deyince ilk akla gelen isimlerden ABD’nin, AB’nin  zorbalığı destekleyici siyasal rollerine değinebilirlerdi. Bir zorbayı günah keçisi yapmakla  emperyalistler aklanmış olmuyor.  Öte yandan “seçilmiş “ zorbaların bazılarına karşı önyargılar da çok keskin. Sanki onların devlet başkanı olarak yönetimi ele geçirmelerinde emperyalistlerin dahli yokmuş gibi. Silah ve para yardımı yapmadılar mı? Ortadoğu’da, Afganistan’da ne işleri vardı? Sözde ülkelere demokrasi getireceklerdi, ama maskeleri düştü.  

 

Diziye dönersek;  zorbalardan her birinin kendine has bir yönetim biçimi olmuştur; ancak suikastler, kaybolanlar, katliamlar , gerçekleri ört bas etmek için bilimi yozlaştıranlar, “ toplumu kendi suretinde yeniden yaratmak” hevesine kapılanların gösterdiği gibi, bütün bunlara  yol açan özellikler , zorbalarda ortaktır. 

 

Zorba olmak için kişinin bir megalomanın özgüvenine sahip olması gerekir. (Günümüzdeyse buna narsistik kişilik deniyor.) Zorbanın mit mi gerçek mi olduğu belirsiz imajını kitlelere kabul ettirmek için hakkında hikayeler uydurulur. Dünyanın en ünlü zorbası işsiz güçsüz, başarısız bir ressam olan  Adolf Hitler, nasıl Hitler olmuş? Yorumcudan dinleyelim: Zor zamanlarda “ben çözerim” diyenlerin halkın gözünde  bir cazibesi olduğu yadsınamaz.  Hitler’se doğuştan reklamcıdır. İmgenin gücünün farkındadır. Kitleleri ayağa kaldıracak bir mesajı olmalıdır zorbanın. Suçlayacak birini aramak, her zaman işe yaradığından Hitler de Yahudileri hedef almıştır. 

 

Destekçilerinin sayısını artırmak için kitleleri ardına alması gerektiğinin bilincindedir. Gamalı haçlı üniforma giymek kişiye bir grubun parçası olduğu duygusunu  vererek gururlandırır. Gösterişli,  şık üniformaların yanı sıra spor ve dans gösterileri, marşlar, güçlü konuşmalar bir zorbanın vazgeçilmezidir. Hitler kendisine büyük hayranlık duyan Joseph Goebbels’i  propaganda şefi yapar. Propagandanın da gücüyle , iktidara yürümek için destekçi  sağlamak, her şey Hitler’in iradesine  göre gerçekleşmelidir, fikrini yaymak suretiyle Alman halkını ikna etmeyi başarır. (Goebbels, 1945’te sığınakta karısını, altı çocuğunu ve kendini zehirleyerek Hitler’e olan sadakatini kanıtlamıştı.)

 

Bazen zorbanın şansının döndüğü de oluyordu. Hitler yaptığı hatalar yüzünden hapis bile yatmıştı. Krizi fırsata çevirdiğinden vartaları atlatabiliyordu. 1929’da ABD’deki “Büyük Buhran” yıllarında Nazi Partisi yükselişe geçmişti. “Reichtag Yangını”nı da solcuların üstüne atmayı becerdi. Yorumlarda, sermayenin gücünden , olup bitenlerde parmağı olduğundan, örneğin  Almanya’nın çelik, silah, mühimmat üreticisi meşhur Krupp şirketinden   hiç bahis yok tabii!) İnsanlar zor anlarda güçlü liderlere ihtiyaç duyarlar ve zorbalar da bunu bilirler, yorumuyla yetiniliyor.

 

Halk adamı imajı yaratmak konusunda Mussolini ve İdi Amin örnekleri veriliyor. Bu imajla zorba, halkla bağını güçlendiriyor, kitleler arasında kaynaşmayı  sağlıyor. Eski Uganda cumhurbaşkanı, sözde milliyetçi ve ülkesinde korku rejimi kuran İdi Amin’in taktiği; “yasaları silah olarak kullanmaktır. ”  Gücünü kısıtlayabilecek kurumları zayıflatıp bariyerleri güçten düşürüyor. Akıl almaz zulüm ve işkenceleri karşısında vatandaşlarıysa,  kime güveneceğini bilemez halde, birleşip muhalefet oluşturamıyor. ( Bağnazlık, cehalet, yoksulluk, zorbalığa zemin hazırlar da, bunun tek müsebbibi sanki   zorbalarmış gibi , dizi konuşması gereken yerde yine susuyor. )

 

Peki, halkı kontrol altında tutmanın yolu sevilmekten mi korku uyandırmaktan mı geçer?

Yorumcu, bu soruyu Saddam Hüseyin’i tanımlarken soruyor ve Machiavalli’ye dayanarak “zorba korkuyu seçer” diyor. Söz konusu iktidarını korumak olduğunda bir baba, evlatlarına bile güvenemiyor; damatlarını öldürtüyor, kızlarına zulüm edebiliyor.

 

Kaddafi’yse renkli kişiliği ve tuhaflıklarıyla tanıtılırken onun ‘yeni bir toplum inşa etmenin’ peşinde olduğu iddiası öne çıkarılıyor. Kendini bir devlet başkanından fazlası olarak gören ve “her şeyin en iyisini ben bilirim”, diyen bir lider olarak Kaddafi,  özel yaşama müdahale ediyor. Bazı yasakları arasında , taksi çağırmak; yerli üreticiyi korumak için yabancı tavuk yetiştirmek bulunuyor.  Türkmenistan’daki lider Niyazof’sa kötü kokuyu sebep göstererek başkentte köpekleri yasaklıyor.( Bunlar da reyting artırma için olsa gerek.)

 

Kaddafi seçimleri kaldırıyor. Tabii, rejim krize giriyor. Başkaldıranlar idam ediliyor. Öte yandan gösteriş meraklısı. Kadınlardan bir koruma ordusu oluşturmuş. Yurt dışına kadın bodyguard’larla gidiyor. (Ama haremden de yoksun değilmiş!)

 

Yine bir yorumcuya göre , zorbaların arasında hayat hikayesini baştan yazdıranlar, ilahi bir güce sahip  olduğu iddiasıyla halkı etkilemeyi başarıyor.  Bu,  halkın gözünde  bir inanç meselesi olduğu için de kimse ötesine kafa yormuyor. 

 

 “Zorbaların karşılaştıkları sorun, kalıcı bir istikrar elde edememeleri “ deniyor.  Bu yüzden örneğin Saddam birey kültü yaratıyor: Çevresindekiler, zorba için Tanrı gibi olduğuna dair bir algı oluşturuyorlar. İnsanlar da tıpkı dini bir inançmış gibi , buna inanma eğilimi içine giriyorlar. 

 

Öte yandan başta kalmak için halkı aç bırakmayı kendi lehine çevirenler  oluyor. İnsanın inanası gelmiyor ama kendileri lüks içinde  yaşıyorlar. 

 

“Zorbalığın sürekliliği için ülkeyi tecrit etmek de bir yoldur.” (“Her şeyi biz yaparız.”) “ İzole olma halini milli gurura dönüştüren “bir ülke olarak Kuzey Kore yönetimini öne sürmeyi ihmal etmiyor yorumcu. Yönetimin nükleer bir güç olma hayallerine kaynak sağlamak için yasal olmayan yolları kullandığı iddia ediliyor.  ( Dizideki propaganda bakışı  o kadar bariz ki… Zaten önyargılı yaklaşım,  Hitler’le Stalin’in aynı kefeye konulmasından belli oluyor.) Aslında çoğu  doğrulanmaya muhtaç yorumlar; bazıları da o kadar absürd ki, kurguymuş izlenimi veriyor.

 

Zorbaların koltuk sevdası hüsranla bitiyor. Dizide onların sıradan kişiler olduğu vurgulanıyor; insanlara “nesnel gerçeğin yerine kendi gerçekliğini koyup gücü ele geçirmeyi öğrettiler” deniyor. Asıl meseleyse “ Emperyalist zorba nasıl olunur” değil midir? Geçmişte olduğu gibi bugün de insanlığın karşı karşıya kaldığı tüm felaketleri, emperyalist güçler yaratmaktadır. Ellerindeki her tür aracı – medya, silah –  kullanarak  gerçekleri manipüle edip üretici güçlerin mücadele direncini zayıflatmaya kalkışanlar da onlardır.  Halkla ilişkiler de   her dönemde zorbaların başarılarında rol oynamıştır. Günümüzdeyse  yazılı basın, televizyon ve  sosyal medya propagandalarının  gücü , eskiye oranla çok daha etkili olmaktadır. 

 

İçinden geçmekte olduğumuz süreçte   zorbalık yine gündemde. Sözgelimi şu sıralar  Afganistan’ın geleceği konuşulurken bağımsız bir ülke olması yönündeki beklentiler, küresel güçlerin işine gelmeyeceği için   gerçekleşmeyecekmiş gibi görünüyor. Güvenilir kaynaklar , ülkenin parçalanıp “her etnik grubun ayrı bir yönetim oluşturması” olasılığına dikkat çekiyorlar.

 

ABD’nin liderliğinde  işgal güçlerinin ülkeyi terk etmeye başlamasıyla Taliban’ın önlenemez yükselişi de başlıyor. Kâbil  rejiminin dağılmakta olduğu haberlerine yenileri ekleniyor. Taliban’sa dinci bir rejim kurmayı hayal ediyor, ancak sureti haktan görünüp takiyye yaparak küresel güçlere değiştiğini  kanıtlamaya  çalışıyor. Siyaset yorumcuları,  ülkenin bu istikrarsız durumdan kurtularak bağımsız bir ülke olma statüsüne kavuşmasının zor olduğunu belirtiyorlar. Afganistan’ın, henüz el değmemiş çeşitli metalleri , mineralleri, petrolü, gazı ve diğer doğal kaynakları, küresel güçler için bir çekim alanı olduğu ortada. Küresel güçlerin rekabetiyse bitmeyecektir! Dolayısıyla ülkeyi parçala, böl; her birinin başına da bir zorba oturt, olmayacak şey değil.

 

2021 İngiliz  yapımı dizi bile,  zorbaların emekçi halklara yaşattığı zulmü tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Peki, dünyanın kaynadığı, bölgesel savaşların dur durak bilmediği bu süreçte yurttaş  olarak biz, ülkemizi küresel güçlerin hışmından korumak için ne yapacağız? Görünen o ki, gerçekleri kavramak için öncelikle emperyalist kapitalizmle yüzleşmeyen cenaha kulakları tıkayıp solun sesine kulak vermemiz gerekiyor; çünkü sol ilkelerinden asla ödün vermez.