Zamanı şaşırmak

Peki her buluş illâ zamanını beklemek zorunda mı, erken ortaya çıkarsa ne olur? Anakronizm (şaş zaman) denilen bu durum tarihte pek çok kez yaşanmış ve buluşlar genellikle bir oyuncak veya bir fantezi olarak görülmüş. Ancak ne olursa olsun, insanın ufkunu açtıkları da bir gerçek.

Şimdiye kadar 250-300 civarında popüler bilim/üniversite yazısı yazdım. Şöyle bir göz attığımda en çok yaptığım alıntının Marks’tan “İnsanlık önüne çözümleyebileceği sorunları koyar” olduğunu gördüm. Çok dediysem de dört-beş kez; ama olsun daha fazlası yok. Öncesi ve sonrasıyla şöyle demiş Marks ‘Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı’da: “Bir toplumsal oluşum, içerebileceği bütün üretici güçler yeteri kadar gelişmeden önce asla yok olmaz; yeni, daha yüksek üretim ilişkileri, maddi varlık koşulları eski toplumun bağrında olgunlaşmadan önce eskilerinin yerini almazlar. Onun içindir ki, insanlık kendi önüne, ancak çözüme bağlayabileceği sorunları koyar; çünkü yakından bakıldığında her zaman görülecektir ki, sorunun kendisi ancak onu çözüme bağlayacak olan maddi koşulların mevcut olduğu ya da oluşmakta olduğu yerde ortaya çıkar.

Açıkça görüldüğü gibi burada doğrudan kastedilen toplumsal değişim, hadi biraz daha genişletelim, sosyal bilimler. Ancak ben, fen bilimlerindeki gelişmeler için de kullanıyorum çünkü fen bilimlerini de toplumsal bir eylem olarak görüyorum. Yoksa başka türlü Kopernik’in, Newton’un veya Watt’ın neden tam da olması gerektiği zamanda ve coğrafyada buluşlarını yapması nasıl açıklanabilir?

Kuşkusuz iş sadece tek yönlü değil; bilimsel gelişmelerin de toplumu ileriye götüren yönü var. Demek istediğim, örneğin, on yedinci yüzyılda kapitalizmin toplumsal koşulları oluşurken, bağlantılı bilimsel atılımların da zamanının geldiği gerçeği. Ancak bu bilimsel atılımların da kapitalizmin ivmesini artırdığı da gerçeğin diğer yüzü.

Peki her buluş illâ zamanını beklemek zorunda mı, erken ortaya çıkarsa ne olur? Anakronizm (şaş zaman) denilen bu durum tarihte pek çok kez yaşanmış ve buluşlar genellikle bir oyuncak veya bir fantezi olarak görülmüş. Ancak ne olursa olsun, insanın ufkunu açtıkları da bir gerçek.

Anakronizmin en bilinen örneği Heron’un milattan sonra 60 yıllarında yaptığı aeolopile (rüzgâr topu) denilen ilk buhar makinasıydı. Tepkili motorlara benzer şekilde buhar itişli metal küre dakikada 1500 devirle dönüyordu. Koşullar uygun olmadığı için bir oyuncak olmaktan daha öteye gidemedi. Ancak Heron’un, olasılıkla buradan aldığı ilhamla geliştirdiği yel değirmeni modeli, köle emeğinin yerini alarak feodalizmin gelişiminde önemli aşamalardan biri oldu.

Tarihte zamanını şaşıran başkaları da vardı. Örneğin, Demokritus atom teorisini milattan önce dördüncü yüzyılda ortaya atmıştı. Kanıtlanması için on dokuzuncu yüzyılı beklemesi gerekti, yani 23 yüzyıl. Kopernik’ten yaklaşık 1800 yıl önce yaşamış olan Aristarkos ise dünyanın güneşin çevresinde döndüğünü ilk söyleyen kişidir. Ayrıca dünya, ay ve güneşin birbirlerine olan uzaklıklarını hesaplamış ve gökyüzünün bir kubbe şeklinde değil, neredeyse sonsuz genişlikte bir evren olduğunu söylemiştir. Gerek Demokritus gerekse Aristarkos’un söylemleri ‘değişik bir düşünce’ olmaktan öteye gidemedi çünkü insanlığın henüz bu bilgilere gereksinimi yoktu.

Coğrafi ‘keşif’lerin yazgısı da benzer olmuştur: 15. yüzyılın başlarında Çinli Amiral Zheng He’nin Kristof Kolomb veya Vasco da Gama’nınkilerinden beş altı kat büyük yüzlerce gemi ve on binlerce insanla okyanuslarda seyrettiğini ve Amerika kıtasına ulaşıp ticaret yaptığını biliyoruz. Yani Kolomb’tan yaklaşık yüz yıl önce. Ancak sömürgeleştirme veya yağmalama gibi bir gereksinim olmadığı için bunlar sadece ticari gezi olarak kalmıştır, o kadar. Elbette Zheng He’nin bilinmemesinde Avrupa merkezli tarih yazıcılığının da etkisi var. Yine firavunlar döneminde Fenikelilerin Kızıldeniz’den yola çıkıp, Ümit Burnu’nu dolaşarak Mısır’ın Akdeniz kıyılarına geldiğini de artık net bir biçimde biliyoruz. Bu da sadece fantezik bir gezi olarak kaldı, 1400’lü yılların sonuna doğru Dias ve da Gama’ya kadar; yani yeni ticaret bölgeleri gerekene dek.

Sosyal bilimler için de durum farklı değil: Atina demokrasisine, 1600’lü yıllarda yaşamış olan   Winstanley öncülüğünü yaptığı Diggers hareketine, hatta Thomas Moore Ütopyasına da bu gözle bakılabilir. Tümü zamanından önce ortaya atılan düşüncelerdi. Elbette başarı şansları yoktu ve ‘ilginç’ olmaktan öteye gidemediler.

Evet, bilimde erken öten horoz kesilmese de pek ciddiye alınmaz, ‘şaka’ olarak kalır. Ama esas tehlikelisi, zamanı geldiğinde bilim insanının hazır olmaması veya bildiğini paylaşmamasıdır.