"YKS baraj puanının düşürülmesi iktidarın eğitim alanındaki başarısızlığının kamuflajıdır"

ÖSYM tarafından üniversiteye geçiş sınavı olan YKS'de uygulanan 'baraj puanı' uygulaması geçtiğimiz günlerde AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kararı ile kaldırıldı. Bizde Gazete Manifesto olarak bu konuyu eğitim emekçilerine sorduk. Eğitim-İş Sendikası Bursa Şubesi Başkanı Yeliz toy ve Eğitim-Sen Bergama Temsilciliği Baştemsilcisi Şirin Ural bizlerle görüşlerini paylaştı.

Başkanlık sistemine geçiş ile birlikte karar alma mekanizmasının daha ‘hız’lı işleyeceğini dile getiren AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu ‘hız’ı yine tek başına kullanarak eğitim alanında önemli bir karara imza attı.

Devlet Bahçeli’nin ilk olarak gündeme getirdiği ardında ÖSYM ve YÖK’ün hızlı bir şekilde çalışmasını yürüttüğü ve Erdoğan’a sunduğu ‘üniversite sınavında baraj puanının kaldırılması’ ile ilgili karar yürürlüğü girdi.

Bu karar ile birlikte ek yerleştirmede baraj puanı TYT’de 140, AYT ve YDT’de 170 olarak uygulanacak.

Eğitim emekçilerinin ve gençlerin görüşü alınmadan alınan bu karar toplumun birçok  kesiminde tepki topladı.

Bizlerde bu konuyu eğitimin en önemli unsurlarından olan eğitim emekçilerine sorduk. Bizimle görüşlerini paylaşan Eğitim-İş Sendikası Bursa Şubesi Başkanı Yeliz toy ve Eğitim-Sen Bergama Temsilciliği Baştemsilcisi Şirin Ural, bu adımın iktidarın eğitimdeki sorunları çözmek yerine gizlemeye çalıştığını ve beceriksizliğini gözler önüne serdiğine dikkat çektiler.

YKS sınav sonuçlarının ve barajı kaldırma kararının eğitimdeki başarısızlığın göstergesi olduğuna dikkat çeken Şirin Ural, “Nitelikli ve kamusal eğitim hedefi olmayan bir iktidarın YKS başarısızlığı sonrası çözüm yolu bundan başkası olamazdı” vurgusunda bulundu.

Ural’ın görüşleri şu şekilde:

DEĞİŞEN HER BAKANLA BİRLİKTE EĞİTİM SİSTEMİ DAHA FAZLA PİYASALAŞTI VE GERİCİLEŞTİ

Okulların açılmasına yaklaşık bir ay kala Milli Eğitim Bakanı’nın görevden affını istedi. Nedenleri üzerine birçok faklı değerlendirmeler yapıldı. Bütünsel olarak sürece bakıldığında iktidarı boyunca 8 kez Milli Eğitim Bakanı değiştiren ve eski bakanların siyasetten neredeyse silindiği, bütün yeni bakanların yeni projeler ile ortaya çıktığı ama eğitim sisteminde gözle görülür bir dönüşüm gerçekleştiremediği bir süreç yaşadık. Ziya Selçuk dönemi de benzer şekilde büyük bir propaganda ile başladı, bakanlıktan istifasına kadar geçen süreçte aynı piyasacı ve gerici siyaseti sürdürdü. Liberal çevrelerin çok ümitlendiği bu dönemde pandemi sürecini özel okullar lehine yürüten, gerici tarikatların bakanlıkla yapılan anlaşmalar sayesinde okullarda kol gezdiği bir dönem yaşadık. Buradan aslında çıkması gereken sonuç şudur ki siyasal iktidarın eğitime bakış açısı ve politikaları değişmedikçe bakanların değişimi yıpranmış bir piyonun değiştirilmesinden başka bir şey ifade etmemektedir. Değişen her bakanla birlikte eğitim sistemimiz daha fala piyasaya açık hale geldi ve daha da gericileşti.

Pandemi sürecinde okulların en uzun süre kapalı kaldığı ülkelerden biri olmamız Eylül ayında tekrar okulların açılmama ihtimalini gündemde tutuyor. Bugün itibari ile okulların açılmasına 24 gün kaldı, yeni Milli Eğitim Bakanı ve Sağlık Bakanı okulların açılacağı konusunda açıklama yapmasına rağmen geçen pandemi süresi boyunca son gece açıklamalarla okulların kapatılması örneklerini yaşayan toplum iktidarın bu söylemlerine güvenmiyor. Bu nedenle özel okulların kayıtlarında bu yıl patlama yaşanması muhtemel. Bu sonuç da tam iktidarın istediği sonuç olacaktır.

Milli Eğitim Bakanlığı’na sürekli soruyoruz, okulların açılmasına 24 gün kaldı ise hangi önlemler alınmaktadır? Örneğin kalabalık okullar için yeni derslikler inşa edilmekte mi? Ek öğretmen ve personel ataması yapılacak mı? Okullara hijyen için ek bütçe verilecek mi? 12 yaş üstü öğrenciler ne zaman aşılanmaya başlanacak? Ancak bu soruların hiçbirine cevap verilmiyor, sadece okulların Eylül ayında açılacağında ısrarlı olduklarını belirtiyorlar. Eylül ayında yine karga tulumba okullarımız açılır ve devam zorunluğu olmazsa birçok sorunla tekrar karşılaşacağız. Örgün eğitime katılım çok düşecek, kız çocukları ve çocuk işçiler okula gelemeyecek, okullarda sağlıksız ortamda çocuklarının eğitim almasını istemeyen veliler gerekirse borçlanarak çocuklarını özel okullara gönderecek ve salgın hızla yayılacak.

Buradan okulların açılmasını istemediğimiz sonucu çıkarılmamalı, aksine planlandığı gibi Eylül ayında okulların açılmasını en çok biz öğretmenler istiyoruz ancak hem öğrencilerimiz hem de meslektaşlarımızla gerekli önlemler alınmış okullarımızda buluşmak istiyoruz. Bunu için de her gün Milli Eğitim Bakanlığını tekrar tekrar uyarıyoruz.

YKS BAŞARISIZLIĞININ ÇÖZÜM YOLU BUNDAN BAŞKASI OLAMAZDI

Eğitim ile ilgili son gelişme de Cumhurbaşkanı’nın YKS barajının düşürüldüğünü açıklaması. YKS sınav sonuçları bize son bir yılda eğitimdeki başarısızlığı çok iyi gösterdi. Eğitimine devam etmek isteyenlerin birbiriyle yarıştırıldığı bir sınava maruz kalan öğrencilerimiz bir de üzerine plansız bir eğitim öğretim yılıyla karşı karşıya kaldılar. Okullar bir açıldı bir kapandı, evde kaldıkları dönemde Eba sisteminin sorunlarıyla uğraştılar, bir de üzerine pandemi psikolojisi eklenince beklenen sonuç çıktı. İktidar bunu dert mi etti peki barajı düşürdü? Bizce tek derdi her yıl mantar gibi çoğalan Vakıf Üniversitelerinin kontenjanlarının boş kalması. Nitelikli ve kamusal eğitim hedefi olmayan bir iktidarın YKS başarısızlığı sonrası çözüm yolu bundan başkası olamazdı.

Bütün bu bahsettiğimiz başlıklarda yıllardır sürdürülen piyasacı ve gerici siyaseti değiştirmeden ve bu değişim için kamusal ve laik eğitim mücadelesini yükseltmeden çözüm bulamayacağız.

Alınan kararın eğitimdeki başarısızlığa kamuflaj olarak kullanılmak istendiğini belirten Yeliz Toy, “Bu başarısızlık, bilim insanı yetiştirme hedefinde olmayan bir iktidarın laik, bilimsel Cumhuriyet Eğitimi’nin içini boşaltarak sermayeye hizmet eden aynı zamanda din eğitimini önceleyen yanlış politikalarının sonucudur” vurgusunda bulundu.

Toy’un bizimle paylaşmış olduğu görüşleri şu şekilde:

ÜNİVERSİTELERİ GÖSTERMELİK HAMLELERLE DOLDURMAYA ÇALIŞIYORLAR

Yükseköğretim Kurumları Sınavı’nda barajın düşürülmesi, eğitimde sorunları çözmeye değil gizlemeye alışmış bir zihniyetin ürünüdür.

Eğitimcilerin itirazıyla değil iktidarın küçük ortağı MHP’nin çıkışıyla yapılan baraj indirimi, sınavın neden bu kadar zor olduğu, üniversite kontenjanlarının neden rasyonel oranda olmadığı, barajı geçemeyen öğrenci sayısının neden bu kadar çok olduğu sorularına cevap olmamıştır.

Oysa ortadaki tablo açıktır:

YKS’ ye giren 2 milyon 416 bin adayın yüzde 68’i 150 ve üzeri puan almıştır. 2019 yılında ise bu oran yüzde 74,16 olarak gerçekleşmiştir. Yani 2019 yılına göre 2021’de 129 bin 246 kişilik bir düşüş meydana gelmiştir. Ayrıca, 180 ve üzerinde puan alan öğrenci oranı AYT-sözelde yüzde 75,49’dan 60,09’a, eşit ağırlıkta yüzde 57,39’dan 48,04’e gerilemiştir. 2019’da 1 milyon 880 bin 800, 2021’de 1 milyon 627 bin 145 aday AYT’ye girmiştir. Bu rakamlarda karşılaştırıldığında 180 ve üzeri puan alan aday sayısında 2019 yılına göre sadece sözel bölümde 423 bin 256 kişilik bir azalma meydana gelmiştir.

Tüm bu verilerin yanı sıra, kontenjan sorunu çözülememiş, düğüm haline gelmiştir. Zira 2020 yılında 838 bin 221 aday üniversiteye yerleşmiştir. Bu sonuçlara göre üniversitelerin kontenjanlarının boş kalacağı gerçeği ortaya çıkmıştır. 2021’de barajın düşürülmesiyle geçen yılki üniversiteye yerleşen öğrenci sayısına yaklaşmayı, üniversiteleri bu göstermelik hamleyle doldurmayı hedefledikleri açıktır.

120 soruda 15 net yaparak barajın geçilebildiği bir sistemde, sorulması gereken asıl soru bu kadar çok öğrencimizin neden barajı geçemediğidir. İktidarın ısrarla sormak istemediği bu sorunun cevabı, eğitim sisteminin yetersizliğini gözler önüne serecektir.

Öte yandan; 2002 yılında 76 olan üniversite sayımız şu anda 207’dir. Niteliksiz, kampüssüz apartman üniversiteleri türemiş, üniversite sayısı giderek artmış ancak nitelik azalmıştır. Bu orantısız sayı artışı bir kontenjan balonuna da yol açmıştır.

İktidar 19 yılda eğitim sistemini 15 kez değiştirmiştir. Öğrencileri yüksek öğretime hazırlayacak lise eğitimini İmam Hatip Lisesi ya da Meslek Lisesi dayatmasına dönüştürmüştür. Akademik eğitim veren Fen Lisesi, Sosyal Bilimler Lisesi ve öğrencilerin en çok tercih ettiği okul türü olan Anadolu Liselerinin kontenjanlarını düşürmüştür. Adrese dayalı sistemde öğrenci ortaöğretim başarı puanı yüksek dahi olsa istediği okul türü olan Anadolu Liseleri’ne yerleşememektedir.

ÇÖZÜM ADRESİ İKTİDARIN KÜÇÜK ORTAĞI DEĞİLRDİR

Bu başarısızlık, bilim insanı yetiştirme hedefinde olmayan bir iktidarın laik, bilimsel Cumhuriyet Eğitimi’nin içini boşaltarak sermayeye hizmet eden aynı zamanda din eğitimini önceleyen yanlış politikalarının sonucudur. Dünya Ekonomik Forumu raporlarına göre, 137 ülke arasında 99. sıraya gerileyen, fırsat eşitsizliğinin her geçen gün derinleştiği eğitim sistemi enkaz haline gelmiştir. Oysa 20 yıl önce 54. ve 10 yıl önce 77. Sırada ülkemiz her geçen gün biraz daha geriye gitmektedir.

Aynı başarısız tabloyu LGS’ de gördüğümüzü hatırlatmak isteriz. 2021 LGS Türkiye geneli doğru cevap ortalamaları 2020 LGS ortalamaları ile karşılaştırıldığında doğru cevap ortalamalarının yaklaşık yarısı düzeyindedir.

Eğitim-İş olarak altını çiziyoruz:

Ortadaki tabloyu doğru verilerle değerlendirmeden bir teşhis koymak mümkün değildir. Öğrencilerimizdeki başarısızlık oranının artması, üniversitelerdeki kontenjan balonu üzeri örtülmesi değil çözülmesi gereken sorunlardır. Barajı düşürerek yapılan kamuflajdır, sorunları daha az görünür yapmaktan öteye geçmemiştir. Bu sorunun çözümü için kulak verilecek adres iktidarın meseleye uzak küçük ortağı değil eğitim camiasıdır.