Yeni Ülke

Türkiye açısından Özal ile başlayan piyasacılık, emperyalist şirketlerin yağması önündeki bütün engelleri kaldırırken, özelleştirmelerle halkın değerleri sermayeye peşkeş çekilmiş, sermaye için emeğin daha fazla sömürülmesi için işçi hakları tek tek budanmıştır. Özal’ın önünü açtığı süreç, AKP iktidarı ile birlikte büyük ölçüde tamamlamıştır.

1980’lerle başlayan neo-liberal saldırı, ardından Sovyetlerin çözülüşüyle başlayan yeni dünya düzeni, küreselleşme, 1923 Cumhuriyeti’nin bütün kazanımlarının ortadan kaldırıldığı karşı-devrim süreci…

Dikkat ederseniz, bütün bu süreç, kapitalist sınıflar için bir saldırı ve emekçiler açısından ise geçmişte sınıf mücadelesiyle kazanılmış hakların ortadan kaldırılması anlamına geldi. Dünyada emeğe dönük saldırıların büyük boyut kazandığı bir dönemde ülkemizde, bunun üzerine, bir de gerici bir rejimin kuruluşu eklendi.

Çalışma saatlerinden ücretlere, sosyal haklardan iş güvencesine kadar doğrudan işçi sınıfının dişe diş mücadele ile kazandığı haklar, son 40 yıldır ortadan kaldırılıyor, likide ediliyor, esnetiliyor. Kapitalist sistem, krizini aşmanın ya da kar oranlarını korumanın yolunun emek sömürüsünün daha fazla yoğunlaşmasından geçtiğini iyi biliyor. Çok yol aldılar. Reel sosyalizmin çözülüşünden sonra sosyalist hareketin silkinip yeniden güçlü bir sınıf hareketine dönüşememesinin emek açısından bedeli büyük oldu.

Türkiye açısından Özal ile başlayan piyasacılık, emperyalist şirketlerin yağması önündeki bütün engelleri kaldırırken, özelleştirmelerle halkın değerleri sermayeye peşkeş çekilmiş, sermaye için emeğin daha fazla sömürülmesi için işçi hakları tek tek budanmıştır. Özal’ın önünü açtığı süreç, AKP iktidarı ile birlikte büyük ölçüde tamamlamıştır. AKP iktidarı, sermayenin çıkarları için her şeyi yaparken, başka bir şeyi daha hayata geçirmiştir: Cumhuriyet’in kazanımlarının tasfiyesi!

1923 Cumhuriyeti’nin, milli burjuva yaratma hedefi açık. Ama Cumhuriyet’in özgün kuruluş koşulları onun sola doğduğu gerçeği ile çelişki oluşturmuyor: Hilafetin ve saltanatın kaldırılması ve emperyalist işgale karşı kuruluşu, Cumhuriyet’in laiklik, devletçi ekonomik kalkınma, bağımsızlık gibi sol değerlere içkin gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Ekim Devrimi’nin yarattığı rüzgar mutlaka eklenmeli. Cumhuriyet, bizzat yaratmış olduğu kapitalist sınıf tarafından “ihanete uğradı”, sermaye Cumhuriyet’i kemire kemire bitirdi, ülke emperyalizme ve gericiliğe teslim edildi.

Neredeyse yarım asra varacak bu karşı-devrim süreci sermayenin ve gericiliğin yoğun saldırısıyla geçen bir dönem olarak solun payına “savunma siyasetini” dayattı. Ülkemiz açısından sınıf mücadelesinin kazanımı olan temel haklar kadar Cumhuriyet’in kazanımlarını da savunmak, dikkat ediniz, sol siyasetin uzun bir süredir mücadele ajandasında yazan siyasi başlıklardı.

Ancak bugün hem kapitalizmin hem de AKP eliyle kurulun rejimin yeni kriziyle bir sınıra gelmiş bulunuyor.

“Yeni ülke”, bir kavram olarak bugün daha fazla tartışılmak durumunda. Hem kapitalist sistem hem de “rejim” bugün ideolojik bir tıkanma ile karşı karşıya. Pandeminin kapitalist sistemin gerçek yüzünü göstermesi, ülkemiz açısından uyumlu İslam projesinin de özünde bir baskı ve yağma rejimi olduğu gerçeği, egemenlerin bütün ideolojik söylemlerinin de üzerindeki örtüyü çekip almıştır. Kapitalist dünya sisteminin “tarihin sonu”, “medeniyetler çatışması”, “imparatorluk çağı”, “küreselleşme” gibi ideolojik perdeleri de artık soluyor.

Çünkü bu kavram, bugüne kadar direnişte kalan, saldırılara karşı kazanılmış hakları savunan çizgideki sosyalist hareketin artık, yeni koşullarda, yeni bir hedefi işaret eden bir yaklaşım geliştirmek gerektiği ile ilgili. Solun yeni bir toplumsal ve siyasal proje üretmesinin zamanı ve bugün en genel anlamıyla solun, yeni bir mücadele dönemini başlatması anlamına geliyor. Bu anlamıyla, “Yeni Ülke”, emekçi sınıflara yeni bir düzenin ve ülkenin mümkün olduğunu göstermesi bakımından hem ideolojik üretimin hem de politik mücadelenin daha fazla konusu haline gelmelidir.

Daha ilerisi; ülkemiz açısından, bir Cumhuriyet sorununa tekabül ediyor. 1923 yılında kurulan Cumhuriyet’in temel nitelikleri ortadan kaldırıldı. Artık yeni bir rejim, liberal-gerici ittifakın projesi sayılması gereken İkinci Cumhuriyet karşımızda. 1990’ların başında Sovyetlerin çözülüşü, Birinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra kurulan iki Cumhuriyetin, Leninci ve Kemalist devrimlerin, kaderlerinin ortaklığına işaret eder bir biçimde 1923 Cumhuriyeti’nin de çözülüşünün de işareti oldu. Son 20 yıldır AKP eliyle ülkemizdeki karşı-devrimci süreç, bugün sermayenin gerici çıplak diktatörlüğü ile sonuçlandı. Bugün Cumhuriyet sorunu, tam da bu karşı-devrim sürecinin tıkanmasıyla doğrudan ilgilidir. Adı cumhuriyet kendisi istibdat olan bu rejimin bugün ülkeyi daha fazla taşıma kapasitesi bulunmuyor.

Özgünlük, kapitalizminin krizi ile “rejimin” krizinin çakışmasında. Bu özgünlük, artık solun yeni ülke ve yeni bir cumhuriyet fikriyatını bir mücadele programına dönüştürmesini zorunlu kılıyor. Çünkü önemli bir kesitteyiz.

Sol, en genel anlamıyla, savunma hattından çıkmalı, yeni bir ülke projesini ve geleceği temsil eden başka bir mücadele hattına geçmelidir.

***

Ülkemizin sosyalist, sol, ilerici ve cumhuriyetçi aydın damarını temsil eden Yeni Ülke Dergisi’nin böylesi bir dönemde yayınlanması büyük değer taşıyor. Özellikle genç kuşakların ihtiyaç duyduğu bir yayın olarak tıpkı ismi gibi büyük bir misyon üstlenmiş durumda. Bu vesileyle, 6. Sayısı yayınlanan Yeni Ülke Dergisi’ne gecikmiş bir başarı dileğini buradan iletmek isteriz.