Yeni Gelen'de Orhan Kemal ve Nazım Hikmet

Yeni Gelen dergisi Mayıs-Haziran sayısının kapağında “Gezi Ressamı” Haydar Özay’ın “2 Haziran’dan 3 Haziran’a Orhan Kemal ve Nâzım Hikmet” tablosunu yayınladı.

Yeni Gelen'de Orhan Kemal ve Nazım Hikmet

Yeni Gelen dergisi Mayıs-Haziran sayısının kapağında “Gezi Ressamı” Haydar Özay’ın “2 Haziran’dan 3 Haziran’a Orhan Kemal ve Nâzım Hikmet” tablosunu yayınladı. 1940-1943 yıllarında Bursa hapishanesinde koğuş arkadaşlığı yapan ve toplumcu gerçekçi edebiyatımızın kurucusu bu iki yazarı Haliç’e bakan bir İstanbul fonu önünde resmeden Haydar Özay, ustası Nâzım Hikmet’i Orhan Kemal’e karanfil verirken canlandırıyor. Kucağında “Bereketli Topraklar Üzerinde” ve “Nazım Hikmet’le 3,5 Yıl” kitaplarını tutan Orhan Kemal, Unkapanı Köprüsü’ne bakan bir tepede ustasıyla hapishane duvarları dışında buluştuğu için mutlu gülümsüyor. B. Sadık Albayrak, “Romanlarını Kahvelerde Tasarlayan Yazar: Orhan Kemal” başlıklı yazısında yazarın halkla iç içe yaşamını ve buluşma mekânları kahvelerin onun yaratıcılığındaki önemini ele alıyor. İnsanın özünde iyi olduğuna, kendini ve çevresini değiştirebileceğine inanan Orhan Kemal, roman ve öykülerinde kötülüğün bozuk düzenden kaynaklandığını gösterir. “Orhan Kemal ve onun Bursa Hapishanesi’ndeki öğretmeni Nâzım Hikmet, her zaman ‘umut insanda’ demişler ve bunun tarihsel ve toplumsal kaynaklarını bize göstermişlerdir.”

Yeni Gelen dergisinin bu sayısında Nisan ayında yitirdiğimiz halkbilimci İlhan Başgöz’ü öğrencisi ve meslektaşı Metin Turan anlatıyor: “Aydın Bir Halkbilimci: Mehmet İlhan Başgöz”. Metin Turan, Başgöz’ün yaşamındaki belirleyici olayları hatırlatırken 1947’den sonra DTCF hocaları Niyazi Berkes, Behice Boran, Muzaffer Şerif, Pertev Naili Boratav’a karşı yürütülen “cadı avına” geniş yer veriyor. Üniversitede Boratav’ın asistanı olarak çalışan Başgöz de tasfiye edilen öğretim üyelerinden biri oluyor. O da baskılar sonucu Berkes, Şerif ve hocası Boratav gibi ülkesini terk etmek zorunda bırakılıyor. Daha doğarken halkbilimi sürgüne gönderiliyor. Başgöz ve kuşağının aydın mücadelesini hatırlatan Metin Turan, “Başgöz, bir halkbilimci olduğu kadar yaptıkları ve yazdıklarıyla tarihi bir kişiliktir. Yüz yıllık ömrünün büyük bir bölümünü Türkiye’nin zengin eğitim tarihi ve halk birikimine adamış olmakla anlaşıldıkça ufuk zenginliğine kavuşacağımız isimlerden birisi” olduğunu vurguluyor. Ali Ekber Ataş’ın İlhan Başgöz’ün DTCF’deki cenaze töreninde Yusuf Şaylan tarafından okunan “Kendini Sürgün Etmiş El Memleketine” şiiri hocaya ve onun yakın arkadaşı Enver Gökçe’ye saygı duruşu niteliğinde.

“EN ÇOK OKUNMAYAN YAZAR: ORHAN PAMUK”

Yeni Gelen’in sürekli yazarı Taylan Kara, bu sayıda toplumu çökertmek için uygulanan “Akılsızlaştırma Mekanizmaları”nı somut örneklerle inceliyor. Kavramların içi boşaltılarak nasıl gericiliğin ideolojik araçlarına dönüştüğünü sergileyen Taylan Kara, bunun yaşamdaki trajik sonuçlarına dikkat çekiyor. Egemen sınıfın yazarları, okurda “parçalı bir bilincin” oluşmasına hizmet ederken bütünü kavrayamayan insanın sorunlarını çözemeyeceği gerçeğiyle karşılaşıyoruz. Akla karşı kurulan tuzakların dinci gericilerle liberal gericileri nasıl buluşturduğunu gösteren yazar, “Siyasal İslamcı okula ‘haramdır’ diye karşı çıkar. Postmodern solcu, okula ‘modernitenin bireyi tahakküm altına alma mekanizması’ nedeniyle karşı çıkar. Gittikleri yol, ifade etme tarzları, kullanılan jargon farklı olsa da ulaşılan sonuç aynıdır” diyor.

Yalçın Küçük’ün “En Çok Okunmayan Yazar: Orhan Pamuk” başlıklı yazısı yeni romanıyla tartışılan yazarın neden okunamadığını, halka dışardan nasıl dayatıldığını ve yazar sayılıp sayılamayacağını sorguluyor. Yalçın Küçük, kimsenin fark etmediği bir skandalı ortaya çıkarıyor; Benim Adım Kırmızı kitabıyla ilgili ABD’de yayınlanan bir yazı çevrilerek Radikal gazetesinde yayınlanınca kitabın kahramanları Kara’nın adı Siyah, Zarif’in adı Nazik yapılmış ve bunu fark eden kimse çıkmamış. Orhan Pamuk’un entelektüellerce okunmadığını vurgulayan Yalçın Küçük, bu skandalın bunu kanıtladığını vurguluyor: “Bir: Radikal’in çevirmeni, Pamuk okumamaktadır. İki: Görevli muhabir, Pamuk okumamaktadır. Üç: Servis şefi, Pamuk okumamaktadır. Dört: Düzeltmen, Pamuk okumamaktadır. Bunlardan herhangi biri, magazin haberlerinin ötesinde, Pamuk romanı ile yakınlık kurmuş olsaydı, bu açık ve edebiyat açısından önemi büyük ve aynı zamanda yapılması çok zor yanlışlıklar ortaya çıkmazdı.”

Osman Çutsay’ın eleştirisi “Günümüz Türk Edebiyatı: Ayfer Tunç ve Hakan Günday’lardan Bir Ordu” başlığını taşıyor. Günümüz egemen edebiyatının sosyalizme düşmanlık içerdiğini vurgulayan yazara göre, “Ayfer Tunç ve Hakan Günday’ın sıfır değer taşıdığını söyleyemeyiz. İlerici olan her şeye düşman, sosyalizmle kanlı bıçaklı demokrat romancılar bunlar. Ordulaşalı çok oldu.”

“SALGIN” DURURKEN “PANDEMİ” DEMEK

Yeni Gelen’in sürekli yazarı müzisyen Ekrem Ataer bu sayıda “Cumhuriyet Öncesi ve Sonrası Müzik ve Devlet İlişkisi” incelemesini sürdürüyor. Tuğçe Çelik, Rönesans ressamı Vasari’yi ve ilk sanat tarihi kitabı kabul edilen “Yaşamöyküleri” kitabını inceliyor: “Sanat Tarihi Yazarlığı Bağlamında Vasari”. Gökhan Serdar Özaktaş, “İkinci Yeni’den Lirik Siyasal Şiire Ergin Günçe” yazısında şairin şiirindeki evrimi ele alıyor.

Yeni Gelen’in sürekli yazarı Dr. Ulvi Özdemir’in “Bir Kitap Bağımlısının Notları”ında “Uzatmaları Oynayan Evlilikler”i sergileyen hikâyeler, Oscar Wilde’ın aforizmaları, Roald Dahl’ın kitapları konu ediliyor. Ubeydullah Günel, “Okumak Yazmak ve Kitaplar Üzerine Düşünmek: Armarius” yazısıyla okur yazarlığın hazlarını ve zorluklarını tartışmaya açıyor. Mustafa Bilgin’in bir anısından yola çıkarak yazdığı “Kübalı Bir Karikatürist Tanıdım” başlıklı samimi yazısı bir sürprizle sonuçlanıyor.

Yeni Gelen Haziran sayısının önemli yazılarından biri de Adnan Acar’ın “Corona’nın Dilimize Getirdikleri”ni sorgulayan yazısı. Bir buçuk yıldır dünyada yaşamı altüst eden Corona’nın dilimizde yerleşmiş ve anlaşılır “salgın” gibi güzel bir sözcük varken “pandemi” olarak adlandırılmasının hiç yadırganmamasını sorgulayan Adnan Acar, bu hastalıkla birlikte dilimize giren “entübe”, “filyasyon”, “semptom”, “pik noktası” gibi kavramları ele alıyor. Salgın sadece sağlığımızı değil kültürümüzü, dilimizi de esir almış durumda. Doğan Sevimbike’nin yazısı “Haritalar, Doğa ve İletişim İklimi”, daha zararlı bir salgının, liberal virüsün kültürümüzde yol açtığı yıkıma karşı çareler arıyor. Müslüm Kabadayı İsveç’te Fırat Ceweri ile “Yeraltı Kütüphanesinde” söyleşi yapmış: “Musa Anter, Çıkacaksan İsveç’e Git” demiş.

BİNDİĞİ DALI KESENLER

Derginin vazgeçilmezlerinden Hayrettin Ökçesiz’in “Heide Deyişleri” bu sayıda arka kapaktan ön kapak içine göç etmiş. Hayrettin Hoca söze, “Devlet hukuksuz kalınca halk aç kalır, kul köle tutsak olur” diye başlamış…
Yeni Gelen’in bu sayısında Mutahhar Aksarı, Hatice Şahman Günday’ın “Kırmızı Etek”; Nurdane Özdemir Sağkan, İlhan Şeşen’in “Hayatım Hikâye” kitaplarını tanıtıyorlar. Vicdan Efe’nin “Bayram Dayı”nın yitişini anlattığı çarpıcı hikâye de bu sayıda yer alıyor.

Mustafa Göksoy’un şiiri, 13 Haziran 2020’de kaybettiğimiz yazar arkadaşımız Alper Yalman’ın anısına yazılmış. Ahmet Özer’in “Kirazdı”, Günel Altıntaş’ın “Şikâyet Suresi”, A. Kadir Paksoy’un “Hayatta Beni En Çok Anam Sevdi”, Asım Öztürk’ün “Düştüm” şiirleri ve Mehmet Ercan’ın “Belleten” destan-şiiri bu sayıyı bütünlüyor.
Derginin Genel Yayın Yönetmeni B. Sadık Albayrak “Bindiği Dalı Kesenler” başlıklı sunuş yazısında amaçlarını şöyle özetliyor: “Yeni Gelen, tekellerin çıkarı için insanı, toplumu ve doğayı piyasaya düşüren bu çürümüş kültürde düşüncenin, sanatın, onurlu ve gelişmiş insanın kavgasını veriyor. Bu çürümüş düzende diri ve temiz kalabilenlerin bir adası olmaya çalışıyor.” Albayrak’a göre, Yeni Gelen’i okumayan duyarlı insanlar bindiği dalı kestiğinin farkında değiller.