Üniversite müzelerinin işlevi

Günümüzde müzelerde de araştırma birimleri yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu birimler, müzeye giren nesneler doğal ortamlarından koparılmış olduğundan, öncelikle nesnenin geldiği kaynağın belirlenmesiyle başlayıp, sonra nesnenin kendisine odaklanarak çalışır.

Geçen haftalarda basında üniversite müzeleriyle bağlantılı iki haber dikkatimi çekti. Bunlardan biri Trakya Üniversitesi bünyesindeki Omurgasızlar Müzesi’nde iki bin hayvan ve böcek türünün sergilendiğini duyuruyordu(1). Diğeri ise İstanbul’da görülmesi yerler arasında bir üniversite müzesinin de sayılmasıydı(2). Bu haberleri okuduğumda hemen aklıma şu sorular geldi: “Tamam, iki binlik koleksiyon güzel de, bunlar üzerine kaç bilimsel yayın çıkmıştır?” veya diğeri için, “Bu derece popülerlik iyi ama sergilenenlerin bilime bir katkısı oluyor mu?” Öyle ya, madem üniversite müzesi, bu sorulara anlamlı yanıtlar verilebilmeli.

Türkiye’de 55 üniversite müzesi Uluslararası Müzeler Platformuna bağlı olarak çalışmakta(3). Elbette üniversitelerdeki müze sayısı bunun çok üzerinde ama Platforma bağlı olmanın belirli standartları yerine getirmek olduğunu düşünürsek, bu müzeleri ‘elit’ diye nitelendirebiliriz. Ben bunların bir kısmını dolaştım ve sergileme açısından oldukça başarılı olduklarını söyleyebilirim. Ancak müzelerin, ama özellikle üniversite müzelerinin amacı bununla sınırlı değildir: “Toplumun ve gelişimin hizmetinde olan, halka açık, insana ve yaşadığı çevresine tanıklık etmiş malzemelerin üzerinde araştırmalar yapan, toplayan, koruyan, bilgiyi paylaşan ve sonunda inceleme, eğitim ve zevk alma doğrultusunda sergileyen, kâr düşüncesinden bağımsız, sürekliliği olan kurumlardır.”(4,5)

İşte buradaki ‘araştırma’ vurgusu, günümüzde müzelerle üniversiteyi birbirine bağlayan yerdir. Aslına bakarsanız M.Ö üçüncü yüzyılda İskenderiye Müzesi bir araştırma enstitüsü olarak kurulmuş ve öğrenci alarak eğitime başlamıştı. O gün için üniversite sayılabilecek bir kurumdu İskenderiye Müzesi. Fizik, kimya, tıp, astronomi, matematik, felsefe, edebiyat ve fizyoloji eğitimi veriliyordu. Ünlü kütüphane de bu müzeye bağlıydı. Müzede o devirde bilinen bütün ülkelerdeki hayvan ve bitkilerin bir örneği vardı. Ayrıca botanik bahçesi, rasathane ve anatomi salonu bulunuyordu.

Çağdaş anlamda ilk kurulan üniversite müzesi 1683 yılında Oxford Üniversitesi’nde açılan Ashmolean müzesidir. Elias Ashmolean’ın bağışladığı koleksiyonuyla kurulan bu müzede sanat ve arkeoloji eserleri yer almaktadır. Müzedeki parçalar üzerinde hala üniversite öğretim üyelerinin araştırmaları sürmekte, özellikle sanat tarihi konusunda lisansüstü eğitimi alan öğrenciler buradan yararlanabilmektedir.

Günümüzde müzelerde de araştırma birimleri yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu birimler, müzeye giren nesneler doğal ortamlarından koparılmış olduğundan, öncelikle nesnenin geldiği kaynağın belirlenmesiyle başlayıp, sonra nesnenin kendisine odaklanarak çalışır. Araştırmada nesnenin kendisi kadar, geride kalmış diğer kültürel öğelerin de anlaşılması gerekir(4). Sanırım bunu yapıp yapmamasına göre genel olarak müzeleri dinamik veya statik diye ikiye ayırmak gerekiyor. Statik olanların, yani koleksiyonları temel alınarak yeni bir araştırma yapılmayanların, yani sadece sergileme işlevini yerine getirenlerin temel akademi ideasıyla bağlantısı kalmamış demektir.

Böyle bakıldığında üniversite müzelerinin periyodik olarak koleksiyonları üzerinde yapılan yayınların ne olduğunu açıklamaları beklenir. Akademik sorumluluk bunu gerektirir.

 

(1)https://www.aa.com.tr/tr/pg/foto-galeri/edirnedeki-omurgasizlar-muzesinde-2-bin-bocek-turu-sergileniyor/0

(2)https://www.milliyet.com.tr/tatil/hafta-sonu-istanbulda-mutlaka-gormeniz-gereken-muzeler-6625240

(3)https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye%27deki_%C3%BCniversite_m%C3%BCzeleri

(4)Ayaokur, A. Müzelerde bilgi yönetimi: Sadberk hanım müzesi örneği. Yüksek lisans tezi, Hacettepe Üniversitesi, 2014.

(5)Irmak E. Müzelerin araştırma işlevi ve müzelerde araştırma faaliyeti üzerine bir değerlendirme. Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi, 2013.