Türkiye'nin faiz-kur kıskacı: Buradan kolay bir çıkış yolu yok

Prof. Dr. Orhangazi, “İthalata olan bağımlılığın artması sebebiyle bu doğrudan kurdaki artış, ithal girdi fiyatlarındaki artışla birlikte enflasyonist etkilere yol açıyor. Bu kıskaçtan da kolay bir çıkış yolu yok. Aynı senaryoyu sürekli yaşayıp duruyoruz.” dedi.

Türkiye'nin faiz-kur kıskacı: Buradan kolay bir çıkış yolu yok

Manifesto TV’de her pazartesi akşamı Alev Doğan’ın hazırlayıp sunduğu Manifesto’nun Gündemi programının bu haftaki konuklarından biri Akademisyen Prof. Dr. Özgür Orhangazi oldu.

Prof. Dr. Orhangazi, Türkiye ekonomisi ve içinden çıkamadığı kur krizini, Merkez Bankası’ndaki görev değişikliğini ve faiz-kur kıskacını değerlendirdi.

Türkiye’de gündemin çok hızlı değiştiğine, TCMB Başkanı’nın dahi 3-5 ayda bir görevden alındığına değinen Orhangazi, bu değişen gündemlerde ekonominin yalnızca kur ve faiz üzerinden değil daha genel ve tarihsel sürece bakarak tartışılması gerektiğini ifade ederek, “Türkiye ekonomisi 2018’den bu yana yapısal bir krizin içerisinden geçiyor. Bu kriz şu anlamda yapısal bir kriz; eski büyüme modeline geri dönülemiyor, yenisi henüz ortaya çıkarılabilmiş değil.” dedi.

AKP iktidarının ilk dönemi 2002-2007 arasında küresel finansal bir kriz olduğunu ve 2010-2013 dönemleri arasında çok yüksek büyüme oranlarının, yüzde 7-7.2 ile 8-8.3 yıllık ortalama büyümenin yakalandığı dönemler olduğunu değerlendiren Orhangazi, bu büyümelerin de yüksek dış sermaye girişleri sayesinde gerçekleştiğini belirtti.

Her iki dönemi de küresel likiditenin çok yüksek olduğu, uluslararası finansın kârlı yatırım olanakları aradığı zamanlar olarak değerlendiren Orhangazi, “2010’ların başında TL/dolar kuru 1,7 civarındaydı. Bunun nedeni de ülkeye dış sermaye girişleriydi. Daha sonraki 2014-2017 dönemi küresel likidite şartlarının değiştiği, ABD’de faizlerin yükseldiği Türkiye ve benzeri ülkelere dış sermaye girişlerinin yavaşladığı bir dönem. Bu yavaşlamayla birlikte büyüme de yavaşladı, yüzde 5’lere düştü yıllık ortalama olarak ve kur artmaya başladı. Daha önceki dönemde biriken finansal kırılganlıklar ve yapısal dengesizlikler 2018 krizine yol açtı.” İfadelerini kullandı.

“TÜRKİYE, 2018 KRİZİ İLE FAİZ-KUR KISKACINA GİRDİ”

Türkiye’nin 2018 kriziyle birlikte faiz-kur kıskacı içerisine girmiş olduğunu belirten Orhangazi, “Ya faizleri yüksek tutarak, dış sermaye girişlerini çekip kuru stabilize edebiliyorsunuz; fakat bu sefer içerdeki ekonomi yüksek faizlerden ötürü dönmemeye, borçluluk krizi olasılığı ortaya çıkmaya başlıyor ya da içeriyi büyütmek için faizleri düşürüp kredi genişlemesine gittiğinizde kur kontrolden çıkıyor.” dedi.

Orhangazi, “İthalata olan bağımlılığın artması sebebiyle bu doğrudan kurdaki artış, ithal girdi fiyatlarındaki artışla birlikte enflasyonist etkilere yol açıyor. Bu kıskaçtan da kolay bir çıkış yolu yok. Aynı senaryoyu sürekli yaşayıp duruyoruz.” İfadelerini kullanırken, şöyle devam etti:

“2020 Kasım ayına doğru kurun kontrolden çıkması yeni bir kur krizinin gündeme gelmesi, hatta ödemeler dengesi krizinin eşiğine gelmiş olmamız ancak ekonomi kadrolarında yapılan değişiklik ve politikalarında yapılan 180 derecelik bir dönüşle engellenebilmişti ama yine aynı mekanik devreye giriyor burada. Kuru kontrol altına aldığınızda bu kez de içeride yüksek faizin yarattığı sorunlarla boğuşmak zorunda kalıyorsunuz. Bu hem politik olarak hem iktisadi olarak sürdürülebilir olmuyor.”

“SADECE SORUNU ÖTELEYİP DURUYORUZ”

Financial Times gazetesinde yazılan tahminlere göre 7 Kasım’dan 19 Mart’a kadar olan sürede Türkiye’ye Swap’lar yoluyla 16 milyar dolar, hazine tahvillerine 4 milyar dolar, Borsa’ya 700 milyon dolar ve şirketlere 4 milyar dolar olmak üzere 25 milyar dolara yakın bir dış sermaye girişini aktaran Orhangazi, “Çok yüksek miktarlar fakat bunlar çok kısa vadeli girişler. Kuru kontrol etmek için bu kısa vadeli girişlere ödediğimiz yüksek faiz de nihayetinde kalıcı bir çözüm orta çıkaramıyor. Sadece sorunu öteleyip duruyoruz sürekli.” diye konuştu.

“POLİTİK BELİRSİZLİKLERİN ARTMASI İŞLERİ DAHA DA AĞIRLAŞTIRIYOR”

“Türkiye ekonomisinin 2000’li yılların başından beri benimsediği büyüme modeli birtakım finansal kriz, kırılganlık yaratarak yapısal bir krize girdi. Bunun bir tespit olarak durması lazım” diyen Orhangazi, “Bunun üzerine krizin yönetilememesi ve politik belirsizliklerin artması işleri daha da ağırlaştıran belirsizlikleri ortaya çıkaran dolayısıyla faturayı kabartan bir unsur olarak karşımıza çıkıyor.” İfadelerini kullandı.

NEOLİBERAL POLİTİKALARIN SONUCU…

Orhangazi, ardından şu değerlendirmeleri paylaştı:

“1989’da sermaye giriş-çıkışları serbestleştirildikten bu yana Türkiye ekonomisinin dinamikleri esasen dış sermaye giriş-çıkışları ile belirlenmeye başladı. 90’lı yıllarda bu dış sermaye girişlerinin arttığı dönemde ekonominin büyüdüğü herhangi bir nedenden ötürü bu sermaye girişleri tersine döndüğünde de bir ekonomik krize girdiğimiz model işte 94, 98, 2001 olmak üzere üç kriz bunun göstergesiydi. 2000’lerde ve 2010’lardaki durum, bu bağımlılığın daha da artması ve dış sermayenin boyutlarının da çok fazla artması bunun önemli bir kısmının da dış borç yaratan sermaye olması dolayısıyla dış borçların ödenmesi veyahut en azından döndürülmesi gerekiyor.

Şu anda Türkiye’nin özel şirket, kamu, bankacılık sektörü hepsini üst üste koyduğunuzda 430 milyar dolar dış borcu mevcut. Bu da milli gelirin yüzde 60’ına tekabül ediyor. Bu dış borcun takriben 134 milyar dolarının önümüzdeki 1 sene içerisinde ya ödenmesi ya yeniden borçlanılarak çevrilmesi gerekiyor. Bu dışa bağımlılığı çok arttıran bir şey. Borçların çevrilmesi zorunluluğu üstüne; kronik cari açıkları, çok yüksek miktarda bunun için gereken dövizi, üstüne dış sermaye yapılan kar-faiz vesaire ödemelerini ekleyin, bir de 2016-17’den bu yana her sene gerçekleşen yurt içinde yerleşiklerin yüksek miktarda yurt dışına çıkışını da eklediğimizde döviz ihtiyacını çok kabartan bir durumla karşı karşıyayız.”

MERKEZ BANKASI’NDAKİ GÖREV DEĞİŞİKLİĞİ

Orhangazi, Erdoğan’ın kararıyla görevden alınan Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal’ın yerine Şahap Kavcıoğlu’nun getirilmesine ilişkin “Bu konuda herhangi bir değerlendirme yapmam mümkün değil. Çünkü, bu değişikliğin nedenini değişikliğe karar veren kişi açıklamıyor. Yeni göreve gelen kişi zaten bir açıklama yapmıyor, dahası bu görevlendirmeyi yapan kişinin danışmanları bile bunu bir ‘beyin jimnastiği’ vesaire yolundan açıklamaya çalışıyor. Dolayısıyla dışarıdan olup da bu konuda bir yorum yapmak çok manalı görünmüyor” diyerek, şunları ekledi:

“Görünen şu yalnız, tabi bu değişikliklerin ve bu hareketlerin herhangi tutarlı bir ekonomik program çerçevesi içerisinde yapılmadığı açık. Nihayetinde yüksek faiz politikasının beğenin, beğenmeyin- eleştirin o ayrı bir şey ama amacı kurları belirli bir yerde tutabilmekti. E şimdi sizin elinizde hem yüksek faiz var hem kurlar kontrolden çıkmış hem belirsizlik artmış durumda dolayısıyla çok değerlendirmeye müsait olmayan, niye yapıldığı da anlaşılmayan bir durum. Nitekim dün akşam yeni MB Başkanı Bloomberg’e bir mülakat vermiş. Faizleri, 15 Nisan’daki Para Politikası Kurulu’nda “düşüreceğiz diye bir şey yok” demiş. Yani faizi de düşürmeyecekseniz ‘niye böyle bir belirsizlik yarattınız?’ diye sorulabilecek bir kişi var zaten…”

“BURADAN KOLAY BİR ÇIKIŞ YOK”

Orhangazi’nin, Türkiye ekonomisinin nasıl düze çıkacağı sorusuna yanıtı ise şöyle:

“Esasında kasımdaki görev değişiklikleri ile sanki o yola girildi izlenimi ortaya çıkmıştı. Şimdi bu tür krizlerin artık standartlaşmış Ortodoks çözümü nettir. Bu tür krize giren ülkeler IMF’den borçlanır, faizleri yükseltir, kamu harcamalarını kısar, ekonomik büyümeyi yavaşlatır ki bu da cari açığı düşürüp döviz ihtiyacını azaltacak bir şeydir. Milli gelirin daha büyük bir kısmını da dış borç ödemelerine aktarmaya başlar. Türkiye’de IMF’ye kategorik olarak gidilmeyeceği görülüyor fakat esasında bu kasımda uygulanmaya başlanılan programla ‘IMF’siz bir IMF programı’ belki gündeme geliyor gibi anlaşılmıştı ama bunu da yapamıyor çünkü bu sefer içerideki faiz-döviz kıskacının yarattığı sorunlar, yüksek faiz aynı zamanda bir takım sermaye çevreleri için de çok büyük problem yaratıyor. Dolayısıyla buradan kolay bir çıkış yok. Buradan çıkış tamamen dış sermayenin, uluslararası finansal sermayenin vereceği kararlara bağlı.”

Türkiye ekonomisinin yapısal sorunlarının tespit edilmesi gerektiği, uzun vadeli bir perspektifle duruma bakılması gerektiği ve sorunların tespitinden sonra bunların uzun vadede nasıl çözüleceğinin incelenmesi, tartışılması gerektiğine değinen Orhangazi, “Ne yazık ki buna uygun politik bir ortam mevcut değil şu anda Türkiye’de.” İfadelerini kullandı.

Programa link üzerinden ulaşabilirsiniz: