TKH Genel Başkanı Aysel Tekerek: Üniversitelerine sahip çıkanları selamlıyoruz!

Komünistlerin bu haftaki basın toplantısında değerlendirmelerde bulunan TKH Genel Başkanı Aysel Tekerek, Boğaziçi Üniversitesi’ndeki eylem nedeniyle gözaltına alınanlar için, “Bu ülkenin aydınlık geleceğinin parçası olan gençler derhal serbest bırakılmalıdır” dedi.

TKH Genel Başkanı Aysel Tekerek: Üniversitelerine sahip çıkanları selamlıyoruz!

Türkiye Komünist Hareketi’nin (TKH) 6 Ocak 2021 tarihli haftalık basın toplantısı TKH Genel Başkanı Aysel Tekerek’in katılımıyla gerçekleşti.

TKH YouTube kanalından canlı olarak yayınlanan basın toplantısında Tekerek, Boğaziçi Üniversitesi’ndeki direnişi selamlayarak, ülke ve dünya gündemine dair değerlendirmelerde bulundu.

“Üniversitelerine sahip çıkanları, üniversite kapısını, gericiliğe, sahte akademisyenlere, sahte rektörlere karşı mühürleyen gençlerimizi buradan bir kez daha selamlıyoruz” diyen Tekerek, “Kapıya taktığınız kelepçe telaşınıza, korkunuza nasıl çare olamayacaksa, öğrencileri bu şekilde cezalandırmanız da gidişinize engel olmayacaktır” değerlendirmesinde bulundu.

Tekerek’in değerlendirmeleri şöyle:

AKP’Yİ 18 YILDA KÖŞEYE SIKIŞTIRAN İKİ DİRENİŞ

“Değerli yurttaşlarımız,

Biz komünistler hayatımızın her alanında çalıştığımız yerlerde, mahallemizde, yazılarımızda, eylemlerimizde şimdi olduğu gibi bu basın toplantılarında özellikle temel bir gerçeği temel bir doğruyu ısrarla vurguluyoruz. O da şudur. Buradan da yeniden söylemek isteriz. AKP iktidarı 18 yıldır bu ülkeyi yönetiyor. Bu 18 yılda AKP’yi köşeye sıkıştıran, onda gerçek anlamda telaş uyandıran, tüm foyasını meydana çıkaran birçok gelişme içerisinde en önemlilerinden ilki Tekel Direnişi, ikincisi Gezi Direnişi.

Tekel direnişinde Tekel işçileri yurdun dört bir yanından Ankara’ya toplandılar. Kışın ortasında polis tarafından tazyikli suya maruz kaldılar. Ankara’nın ortasına çadırlarını kurdular. Ölmek var dönmek yok dediler ve o çadırların kurulduğu alan günler boyunca, eşitlikten, özgürlükten emekten yana olanların buluşma noktası oldu. İşçiler Tekel’in peşkeşine karşı çıkarken yurdu savundular, yurtlarını savunmadan kendi emeklerine sahip çıkılamayacağının en güzel örneğini gösterdiler.

O dönem Tayyip Erdoğan başbakandı. Her basın toplantısına grup toplantısına keyifle çıkan, halka masallar anlatan Erdoğan 2 Şubat 2010 günü çıktığı grup toplantısında sinirli ve oldukça gergindi.
Tayyip Erdoğan o toplantıda Tekel işçilerini tehdit etti. Hep gördüğümüz gibi o zamanda hak arayışını yasa dışı ilan etti. İşçilere evinize dönün dedi.

Ama işçiler dönmediler.

Bu defa “Babalar gibi satarım” diyenlerin karşısında işçiler vardı ve bu direniş AKP tarafından hiç tahmin edilememişti. AKP ileri demokrasi yalanları ile gemisini hızla yürütürken sert bir kayaya çarpmış, karşısında emeğin birliğini ve gücünü görmüştü.

Tekel işçileri AKP’nin maskesini bir güzel indirdi.

Bu direnişten tam üç yıl sonra ise Büyük Haziran Direnişi, Gezi Direnişi yaşandı. Ülke topraklarında bugüne kadar benzeri görülmemiş, görkemli, ülkenin her yerine yayılmış bu büyük direnişin ayak sesleri aslında kendini önceden de gösteriyordu.

2012 yılında ODTÜ öğrencileri son zamanların en kitlesel yürüyüşünü gerçekleştirdiler. Akademisyenleri öğrencilerine destek oldular. ODTÜ tarihinde ODTÜ’ye yakışır bir sayfa daha açılmış, ODTÜ öğrencileri memlekete umut yağdırmıştı.

Bakın o zaman da Tayyip Erdoğan çıkıp “Bu tür öğretim üyeleri olsa ne olur olmasa ne olur. Bunların elinde ancak bunlar olur.” diyerek hocaları hedef göstermişti.

2013 Haziran Direnişi ise öyle bir korku yarattı ki bu haramiler üzerinde, hala direnişi hedef gösteriyorlar. Akıllarından çıkaramamakta oldukça da haklıdırlar.

Bu örneklerin gösterdiği tek şey vardır değerli yurttaşlarımız. Ülke AKP’nin biçtiği elbiseyi giymeyi reddedince, halkın tepkisi seçim sandıklarında soğutulamayanınca; işçiler başa, öğrenciler yürüyüşe, halk direnişe geçince ve bu haklılığı oldukça gücü ile birleştirince bu düzenin tüm ayakları çatırdamaya başlıyor. Bu düzenin tüm temsilcilerini bir telaş sarıyor.

İktidarın telaşı belli. En korktukları şey oluyorsa yalan makinaları yetmiyorsa halk kendini hatırlatıyorsa, onlar da güçlerini halka karşı hatırlıyor ve telaş içinde daha fazla gericiliğe daha fazla faşizme sarılıyorlar. AKP de böyle yaptı. Hukuk, medya, üniversiteler, idari teşkilatlar hepsini ama hepsini kendine bağladı kendi iktidarının devamı için yeniden dizayn etti.

Düzen muhalefetinin de talaşı belli. Her fırsatta “ilk sandıkta” deyip, halkın tepkilerini, itirazlarını, tencerenin buharını alacak şekilleri de deneyerek, “bizi provoke ediyorlar” gibi cümleler kurup, halka akıl öğretmeye çalışarak durumu idare edenler, “tatava yapmayın” diyenler, “senin yerine de ben konuşurum” diyenler, halkın bu oyunu bozduğu zamanlarda ancak bir kenar süsü olabildiler.”

“ÜNİVERSİTELERİNE SAHİP ÇIKANLARI SELAMLIYORUZ”

“Değerli yurttaşlarımız,

Bugün bu vurguları şu nedenle bir kez daha yapıyoruz.
Umut yerine karamsarlığın aşılandığı, AKP’nin gidişinin mümkün olmadığını ya da mümkün olmasının hep dengelere bağlandığı, halkın gücünün hep küçümsendiği, siyasetin hak aramanın meclis koridorlarına indirgendiği bu dönemde Boğaziçi Üniversitesi’nin direnişi bu ezberi bir kez daha bozmuştur.

Üniversite öğrencileri çok haklıdır. Direnişe katılan öğretim üyeleri çok haklıdır. Haklı olmakla kalmayıp güçlerini göstermeleri, üniversite kapısına kelepçe takmak kadar akıl dışı uygulamayı yapacak telaşı AKP’de yaratmıştır.

Üniversitelerine sahip çıkanları, üniversite kapısını, gericiliğe, sahte akademisyenlere, sahte rektörlere karşı mühürleyen gençlerimizi buradan bir kez daha selamlıyoruz.

Sabaha karşı gözaltına alınan, bu ülkenin aydınlık geleceğinin parçası olan gençler ise derhal serbest bırakılmalıdır.

Kapıya taktığınız kelepçe telaşınıza, korkunuza nasıl çare olamayacaksa, öğrencileri bu şekilde cezalandırmanız da gidişinize engel olmayacaktır.”

“BAKAN KOCA SMA HASTALARININ ÜCRETSİZ TEDAVİ EDİLDİĞİNİ DE SÖYLEYEBİLİYOR”

“Değerli Yurttaşlarımız,

Son zamanlarda gündeme gelen SMA hastaları ilgili olarak birkaç noktanın altını çizmek istiyoruz ve hemen belirtelim ki bu konuda tuz baştan kokmuştur.

Sağlık para ile alınıp satılan bir hale gelince, bu tür özel hastalıkların tedavisi için ilaç tekelleri, insanlığı en zayıf noktasından tutuyor ve iliklerine kadar sömürüyor. Çaresiz ana babalar çocuklarının tedavisi için yardım kampanyaları düzenleyerek çocuklarının yaşaması için çırpınıyorlar.

Ama ne hikmetse bu konu yalancı Bakan Koca tarafından Varlık Fonu’na aktarılan paranın SMA hastalarına aktarılması talebi gündeme gelince açıklanıyor.

Bakan Koca, hiç utanmadan hiç sıkılmadan devletin bu tür kampanyalar ile aciz içinde gösterildiğini söyleyebiliyor mesela. SMA hastalarının ücretsiz tedavi edildiğini de söyleyebiliyor. Bu yalanları artık biliyoruz ama bir şey daha söylüyor ki onu özellikle vurgulamak istiyoruz.

Bakan Koca, son iki ayda SMA bilim kurulunun 5 kez toplandığını ve ilaçla ilgili verileri incelediğini söylüyor. Tüm bilim insanlarının söylediği gibi SMA hastalarında haftalar değil, günler değil, saatler bile çok önemli.

Bu ülkenin Sağlık Bakanı da bunu çok iyi bilmesine rağmen son iki ayda 5 kez toplanmış olmayı icraat olarak sunabiliyorsa söyleyecek başka şeyi kalmadığı içindir.  Bir de Bakan Koca bundan sonra evlenecek çiftlerin gen taramasından geçirileceğini söylüyor.

18 yıldır şahlanış, diriliş masalları anlatmayı biliyorsunuz ama 18 yıldır bu testleri zorunlu kılmayarak, şimdi de bunu yeni bir icraat olarak göstererek kimseyi kandıramazsınız.

Değerli yurttaşlarımız, Bakan Koca elbette ki bazı şeyleri söyleyemez. Ama halkın sağlığını savunan bilim insanları da ısrarla şunu söylüyorlar.

SMA hastası bir bebeğin tedavisinde erken teşhisin oldukça önemli olduğunu ülkedeki sağlık sisteminin ise bunu olanaklı kılmadığını belirtiyorlar. Parası olmayan bekliyor; randevu sırası, laboratuvar sırası, tedavi sırası. O arada SMA’lı çocuklarımız zaman kaybediyor ve ölüme hızlıca yaklaşıyor. Yeni doğan bebeklerinin tam olarak taraması zaten yapılmıyor. Erken teşhis de paralı yani.
Ne Varlık Fonu ne de dayanışma kampanyaları bu sorunu çözmeye yetmeyecektir.

Bizim ihtiyacımız olan parasız, yaygın bir sağlık hizmetidir. Pandeminin de gösterdiği budur. SMA hastalığının da gösterdiği budur.”

“KADIN CİNAYETLERİNE GERİCİLER, İŞ CİNAYETLERİNE PATRONLAR YOL VERİYOR”

“Değerli yurttaşlarımız,

2020 yılını kadın cinayetleri ile kapattık 2021 yılına kadın cinayetleri ile girdik. 2020 yılında yüzlerce kadın katledildi. Çoğunlukla evlerinde ve ateşli silahla katledildi.

İçişleri Bakanı 2020 yılında oranlar düştü diyor. Utanmasa ona da bir oh çekecek. Belki de çeker bilmiyoruz tabi. Ama 1 yıldır Gülistan Doku bulunamazken İçişleri Bakanı’ndan nedense ses çıkmıyor. Gülistan Doku dosyasında faillerle değil Gülistan’ın ailesinin avukatı ile uğraşılıyor.

Kadın cinayetlerine gericiler yol veriyor, iş cinayetlerine patronlar yol veriyor. Bakanlar bunun bekçisi olmuş iş takibi yapıyor.

4 Yaşında katledilmiş Leyla’nın müebbet ceza almış amcasını tahliye eden bir yargı düzeni var karşımızda.

Siyasi tutsaklar cezaevinde, çocuk katilleri ellerindeki kanla aramızda dolaşıyorlar. AKP’nin ülkeye giydirmeye çalıştığı gömlek giderek daralıyor. Çoğunluğunu kaybeden AKP, ömür süresini reformlarla uzatmaya çalışıyor.”

“PANDEMİYİ İYİ BİR FIRSATA ÇEVİRDİLER”

“Halkın yüzü gülmezken patronların yüzü hep gülüyor.

Pandemi nedeniyle sürekli mağdura bürünen büyük sermayedarları anlatalım biraz da.

2021’in ilk günlerinde milyarderler endeksi açıklandı. Çoğunluğunu pandemi koşullarında geçirdiğimiz 2020 yılında ilk beş yüzdeki milyarderler son sekiz yılın en büyük servet artışını 2020 yılında gördüler. Yüzde 31’lik bir atışla servetlerine servet kattılar.

Yani milyarlarca insanı sömürdüler. Dünyayı yağmaladılar. Pandemiyi iyi bir fırsata çevirdiler. Gelin biz de size 2020 yılı yoksullar emekçiler endeksini açıklayalım. Dünya listesindeki ilk 500 yüzde 31 kar artışı yapmışsa bilin ki dünya emekçileri de yüzde 500 daha da yoksullaştı 2020 yılında.

Hele ülkemizde bu tablo, daha da belirgin.

İşten çıkarma yasak denildi ama patronlar bunun da bir yolunu bulup, önüne gelen emekçiyi Kod 29 uygulaması ile işten çıkardı. Salgın döneminde Kod 29 uygulaması ile işten çıkarılanların oranı yüzde 70’i buldu.

Peki Kod 29 ne demek onu da hatırlatalım hemen. Patronun işçiyi ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı davranışı nedeni ile işten çıkarması. Bu kod zaten binlerce emekçi için haksız yere uygulanıyordu. Pandemi ile kurala dönüştü.
Pandemiden önce işçisinin emeğini sonuna kadar sömüren patron pandemi ile “sömüremediğim işçiyi ne yapayım” diyor ve Kod 29’a sarılıyor.

Pandemi döneminde çarkların devam ettiği sektörlerde ise az işçi ile çok iş yaptırmanın yolunu arayanlar işçi çıkarmak için Kod 29’a sarılıyor. İşsizlik yasaklanmış değil aksine işsizliğin önü Kod 29 ile daha da açılmış durumdadır.

Buradan tüm işçilere bu tür haksızlıkla karşı karşıya kalmaları durumunda Sınıf Tavrı’nın Alo İşçi Dayanışma Hattı’nı aramalarını öneriyoruz.

Bir anda işsiz bırakılan, adliye önlerinde arabuluculuk bürolarında ne yapacağını bilmeden çaresizce dolaşan, bir avukat bulacak maddi gücü zaten olmayan tüm işçilerimiz ile dayanışma içinde olacağımızı buradan bir kez daha ilan ediyoruz.”

“DÜNÜMÜZ, BUGÜNÜMÜZ, YARINIMIZ OLAN PARTİMİZİN SAFLARINA EMEKÇİLERİ ÇAĞIRIYORUZ”

“Değerli yurttaşlarımız,

Geçtiğimiz haftalarda TKP’nin yüzüncü yılına armağan edilen Ekrem Ataer’in Yeni Ülke yayınlarından çıkan kitabını sizlere iletmiştik.

Yeni Ülke Yayınları’ndan 100. Yılımıza armağan edilen bir kitap daha çıktı. Bu haberi vermiş olmanın sevinci içerisindeyiz. “TKP’nin 100. Yılı Dünümüz, Bugünümüz, Yarınımız” adlı kitaba emeği geçen tüm yoldaşlarımıza teşekkür ediyoruz.

Dünümüz, bugünümüz, yarınımız olan partimizin saflarına emekçileri çağırıyoruz.

Bu davet bizim.

Bu düşüncelerle toplantımızı sonlandırıyoruz. Bizi dinlediğiniz için teşekkür ederiz.”