TKH Genel Başkanı Aysel Tekerek ile seçim ve ittifaklar siyaseti üzerine

Hem düzen muhalefetinin peşine takılmayan hem de sosyalizmin bağımsız hattını temsil edecek devrimci bir güç birliğinin mümkün olduğunu belirten Tekerek, solun güncel görevi ile tarihsel görevinin hiç bu kadar çakışmadığını vurguladı.

TKH Genel Başkanı Aysel Tekerek ile seçim ve ittifaklar siyaseti üzerine

AKP-MHP bloğunun bir azınlık iktidarına dönüştüğü ve hızla kan kaybettiği bu süreçte Türkiye’nin en önemli gündem maddesi hiç kuşkusuz yaklaşan seçimler. Seçim sath-ı mailine giren Türkiye’deki manzara ise TL’nin her geçen gün değer kaybettiği, ekonomik krizin faturasının emekçilerin sırtına yüklendiği, gericiliğin bütün toplumsal hücrelere sızdığı, emperyalizmin taşeronluğu konusunda vites yükseltildiği ağır ve karanlık bir tablo.

Seçim süreci, Millet ve Cumhur İttifakları arasındaki rekabete indirgenmiş gibi görünse de, kamuoyunda sosyalistlerin bağımsız hattının gerçek, güçlü bir alternatif olarak vücut bulması yönünde bir beklenti de mevcut. Sosyalist seçeneğin güçlendirilmesi için emek harcayan Türkiye Komünist Hareketi (TKH) bu karanlık tabloyu yırtmak için kolları sıvamış durumda. Biz de TKH Genel Başkanı Aysel Tekerek ile güncel siyaseti, seçim ittifaklarını ve komünistlerin tutumunu konuştuk. Hem düzen muhalefetinin peşine takılmayan hem de sosyalizmin bağımsız hattını temsil edecek devrimci bir güç birliğinin mümkün olduğunu belirten Tekerek, solun güncel görevi ile tarihsel görevinin hiç bu kadar çakışmadığını vurguladı.

 “DÜZEN SİYASETİNDE EKSENİN TOPYEKÛN SAĞA KAYDIĞI TESPİT EDİLMELİ”

 CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun önceki hafta sonu yayınladığı video üzerinden bir “helalleşme” tartışması başladı düzen siyasetinde. Özellikle muhalefette kendisini gösteren bu yeni kavram setleri üzerinden yürüyen bir siyaset tarzı hâkim. Sevgi, vicdan, birbirini anlayabilmek gibi argümanlar üzerinden yürütülen bu tartışmanın altında siyaseti sınıflar üstü bir şey olarak sunma çabası yatıyor olabilir mi?

AKP’nin yirmi yıla yaklaşan iktidarının sonuna doğru gelindiğine dair birçok veri olduğunu biz komünistler de söylemekteyiz. AKP’nin meşruiyetini, gücünü ve yönetme kabiliyetini yitirdiği bir dönemde AKP sonrasına hazırlık, Cumhur İttifakı dışında duranlar açısından siyasetin ana gündemi haline geldi.

Böylesi bir kesitte bugün dile getirilen görüşler, taşınan niyetin, üstlenilen misyonun ve gelecekte oynanacak rolün de çerçevesini belirliyor aslında. Yani AKP’nin inişe geçtiği dönemde aldığınız tutum, yaptığınız ve söylediğiniz her şey, bir sonraki dönemin de habercisi. Tam da burada Kılıçdaroğlu’nun helalleşme çağrısını, en güçlü iktidar adayı olan bir partinin düzen siyasetindeki rolü ve misyonu olarak yorumlamak mümkün.

 Biraz açarsam, CHP liderinin helalleşme adımı, bir yandan CHP’nin seçim siyaseti olarak görülebilir. İkinci olarak da CHP’nin uzun süredir izlediği ana yönelimle doğrudan ilgilidir. CHP, merkez sağa yaslanan bir parti haline geldi. Geçmişte ortanın solu diye kendisini tarif eden CHP, bugün merkez parti haline gelmiştir.

Sadece CHP değil düzen siyasetinde eksenin topyekûn sağa kaydığı tespit edilmeli. Bununla birlikte, bu adımın altında yatan süreci de iyi kavramak gerek. AKP’nin 20 yıllık karşı devriminin yaratmış olduğu tahribat, düzeni, sermayeyi ve hatta sermaye devletini artık taşıyamıyor.

En çok ihtiyaç duyulan şey, sermaye düzeni ve siyaseti açısından uyum. Emperyalizmle uyum, emperyalist tekel ve finans güçleriyle uyum, sermayeyle uyum, düzen siyasetinde uyum, devlette uyum… Hatta bugün toplumdaki kutuplaşma, kapitalizmin ekonomik krizini kaldıramayacak bir durum yaratıyor.

Öte yandan, bugün güçlendirilmiş parlamenter rejime sıkıştırılmış bir siyaset düzlemi var. Düzen muhalefeti, bizatihi bu zemin üzerinden kendisini tarif ediyor. Bu siyaset, bir reform programı bile değildir, sermaye devletinin ve kapitalizmin bekası için tahrip olmuş zeminlerin tadilatından başka bir şey değildir. İşte Kılıçdaroğlu’nun helalleşmesi adımını, daha gerçekçi bir politik zemin üzerinden tarif edersek, böylesi bir role tekabül ettiğini söylemek abartı sayılmamalıdır.

Hatırlanacak olursa, “helalleşme” kavramı ilk olarak Recep Tayyip Erdoğan tarafından yakın bir dönemde dile getirildi ve toplumsal alanda bu çağrının yansıması “helalleşme değil hesaplaşma” oldu.  Hesaplaşma, toplumsal ve siyasal alanda aslında sonraya ötelenen değil bugünü de belirleyen bir mücadele başlığı haline geldi, başka bir deyişle hesaplaşma mücadele alanının dışına itilemedi.

Kılıçdaroğlu bir tercih yapmış, hesaplaşama listesi yerine helalleşme listesi yayınlamıştır. Nedeni de gayet basittir.  Hesaplaşmamak için helalleşmektedir Kılıçdaroğlu.

Millet ittifakının bugün tek hesaplaşması başkanlık rejimine karşı güçlendirilmiş parlamenter rejim denklemindedir. Bu alan dışında sermayenin genel ihtiyaçları, emperyalist planlar gibi alanlarda bırakın hesaplaşmayı uyumlulaşma söz konusudur.

Özetle söylersek, Kılıçdaroğlu hesaplaşmayı en asgari düzeye indireceği bir Millet İttifakı döneminde helalleşmeyi en azami seviyeye çıkarmak zorunda. Zorundaki, tereyağından kıl çeker gibi, “herkes için CHP” olabilsin.

 “SEÇİMLER ÖNEMLİDİR, ANCAK DEVRİMCİ MÜCADELE AÇISINDAN ASLİ VE TEK BELİRLEYİCİ BİR OLGU DEĞİLDİR”

 Tutuklu bulunan eski HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, sosyalistlere hitaben bir yazı kaleme aldı ve özellikle seçimlere yönelik bir dizi soru yöneltti. Demirtaş’ın bu açıklamalarını nasıl okuyorsunuz? Bu muhalefet ve sosyalistler arasında bir birlik çağrısı mı?

 Seçimlerin yaklaştığı bir dönemde solcuların, sosyalistlerin, komünistlerin neyi, nasıl yapacağı haklı olarak önem taşıyor. Hatta sadece Demirtaş değil, bugün siyasette sosyalist hareketin ne yapacağı önemli gündem maddesi haline geldi. Bu, solun ve sosyalist hareketin ideolojik ve tarihsel gücünü gösteriyor.

Evet, sol gerçekten de seçimlerde ne yapacak? Ne yapmalı? Ya da ideolojik olarak güçlü olan solun, siyasal olarak da güçlenmesi için nasıl bir yol izlemek gerek?

AKP sonrası dönemde solun yeri, seçimlerde alacağı tutumun doğrudan sonucu olacak bu soru bu nedenle de önemli. Bu söylediğimiz, bazı kesimler, tersten işletiyorlar. AKP sonrası dönemde yer kapmak ile karıştıranlar var. Burada ifade etmek istediğim, yer kapmak değil toplumsal mücadele alanında yer tutmaktır.

Bugün seçimler önemlidir, ancak devrimci mücadele açısından asli ve tek belirleyici bir olgu değildir. Önemli olan, devrimci ve komünist bir hattın toplumsal-siyasal alanda güçlenmesi, emekçi sınıflar arasında örgütlenmesi ve sosyalist hattın toplumsal-siyasal zeminde bir alternatif haline gelmesidir.

O açıdan, biz seçimlere, sosyalist-devrimci bir odağın şekillenmesine yol açması hedefiyle bakıyoruz. Milletvekilliği pazarlıklarıyla işimiz yok, biz yer kapmak, koltuk kapmak peşinde değiliz. Biz, sınıf mücadelesinde, devrimci bir damarı güçlendirmeye bakıyoruz.

Yukarıda ifade ettiğim gibi bu açıdan, seçimler gelir geçer, düzene kan taşımak değil düzen karşıtı bir hattın güçlenmesi bizim derdimiz. O açıdan, bugün alacağınız pozisyon seçim sonrası nasıl bir hattı temsil ettiğinizi belirleyecektir!

Açık ifade etmek gerekir ki, seçim sonrası “devlet bürokrasisinde sosyalistlere koltuk göstermek” gibi düşünceler, bu düzenle sosyalistlerinin barışmasını istemek demek. Biz kapitalizmle barışmayacağız; bu sömürü düzenini değiştirmek komünistlerin asli misyonudur!

Millet İttifakı başta olmak üzere düzen muhalefetinde AKP karşıtlığı genel bir tutkaldır ve bu onlar için yeterli olmaktadır. Ancak bugün sermaye devletinin idari biçimini tartışmak dışında herhangi bir toplumsal program toplumun önüne konmuş değildir. Biz iş, aş, gelecek, insanca yaşanacak ücret, eşit yurttaşlık gibi bir dizi talebin bugün geniş emekçi yığınların talebi olarak görüyoruz ve burada bir sol programla çıkmak gerektiğini düşünüyoruz.

Bunların tartışılması lazım. Ancak program değil, tersine seçim taktikleri ve matematikleri tartışılıyor, pazarlıkları yürütülüyor. Bunu doğru bulmuyoruz. Hangi programı temsil ediyorlar? İşte soru bu.

Sermayeye karşı emek ve kamuculuk, gericiliğe karşı laiklik, emperyalizme karşı bağımsızlık diyoruz. Bunun programını temsil etmemiz lazım. Fakat emperyalizmle, sermayeyle ve gericilikle uyum arayan düzen partileriyle sosyalistler nasıl bir araya gelebilir?

Sermayeyle, emperyalizmle ve gericilikle arasına mesafe koymayanlarla bizim doğal olarak aramızda bir mesafe olacaktır. Kimse bizden, komünistlerden, düzen muhalefetinin vagonunun peşine takılmamızı beklemesin. Biz yeni bir Cumhuriyet diyoruz!

Ancak mesele tek başına burjuva düzenin idari biçimi olsaydı, sol için bunun yeterli olacağını söylemiş olsaydık, solun millet ittifakı içinde zaten yerini alması gerekirdi. Sol için AKP’nin yenilmesi kadar, AKP sonrası dönemin dinamikleri de bir o kadar önemlidir.

Özellikle liberal kesimlerin belirlediği genel tablo şudur: Bugün soldan beklenen, düzen muhalefetin kabul edilebilir, herkesin oyunu rahatlıkla alabilecek bir cumhurbaşkanı adayı gösterilmesi halinde bu adayın desteklenmesi. Bunun karşısında yaratılacak bir alternatifin ise bölücü bir uğraş olarak kabul edilmesi.

AKP sonrası dönemde ise genel olarak bir demokrasi zeminin işleyeceği zannediliyor ve yönetim mercilerinde yer alarak, parlamentoda güçlü olarak sigortalanmış olması gerektiği vaaz ediliyor. Tabir-i caiz ise sosyalistlerden istenen Millet İttifakına “önce yardım ve sonra da Millet ittifakında yataklık etmek”. Solun buradan güçlenebileceğini düşünmek.

Bir diğer yaklaşım ise şudur.

AKP, yenilmelidir, bu solun aynı zamanda görevidir. Ama solun bir diğer görevi gerçek bir kurtuluş yolunun her güncel başlıkta gölgelenmesine izin vermemektir. Cumhurbaşkanlığı ya da parlamento seçimlerinde olabilecek tüm siyasi gölgelerden kurtularak kendi programı ve ilkeleri ile siyaset yapabilmesidir. Bir kez daha vurgulayarak söylersem, devrimci, anti-kapitalist, anti-emperyalist, kamucu, laik odağın şekillenmesi, toplumsal bir alternatif haline getirilmesi bugün solun temel görevidir.

Eğer herkes için özel bir dönemden geçildiği kabul ediliyorsa ve bu özel dönem tarifi sadece AKP’nin gidişine daraltılmıyorsa, memleketin geleceğinin, emekçilerin sorunlarının çözüm yollarının arandığı bir dönemse, aynı zamanda bu dönemin özelliği, burada sol kendini Millet İttifakının sözlerinin sigortası yerine koyarak değil, tümden bu düzenin sigortasını attıracak bir yere koymadığı sürece tarihe bir başarı izi bırakamaz. Düzenin sigortası değiliz, biz bu sömürü çarkına karşıyız ve emek düşmanı düzeni değiştireceğiz. Biz kendimizi bu ikinci yaklaşımın içinde görüyoruz.

“KOMÜNİSTLER DÜZEN MUHALEFETİNİN KIRMIZI SOSU DEĞİLDİR!”

Peki Türkiye sosyalist hareketinde bu seçim sürecinde düzen muhalefetinin arkasına takılmadan, sosyalizmin bağımsız hattını temsil edebilecek bir birlik sağlanabilir mi?

Elbette sağlanabilir ve sağlanmalıdır. Sorduğunuz soru daha çok kamuoyunda üçüncü ittifakın şekillenmesi olarak tartışılıyor. Açıkçası 3. ya da 4. ittifak olarak ele almak da doğru değil. Çünkü hem meseleyi sadece seçimlerden ibaret gören bir ittifak anlayışından çıkarmak gerek hem de “düzen düzleminde” devrimci siyaset tarif edilemez.

Biz bu işbirliğini seçimleri de içeren ancak toplumda, emekçi sınıflarda, gençlikte yeni bir devrimci sinerjinin ve örgütlenmenin önünün açılması için güç birliği olarak görüyoruz. Tek başına bir seçim ittifakına indirgemek daraltıcı bir yaklaşım.

İkinci olarak bugünkü ittifak tartışmaları açıkçası, düzenin seçim pratiğine indirgenmiş bir düzlem. Bu düzlem, düzen muhalefetinin çerçevesini çizdiği bir somutluk olarak karşımıza çıkıyor. Buradan devrimci bir hat değil, düzenin restorasyon ihtiyacına soldan meşruiyet katmak dışında bir anlam ifade etmez. Menemen, domatessiz ve yumurtasız olmaz doğru ama komünistler düzen muhalefetinin kırmızı sosu değildir!

Görüleceği üzere, bugün 3. ittifak tartışmalarına ya da gelişmelerine baktığımızda ortada Millet İttifakı’nın trenine binmek denemez ama Millet İttifakı’nın döşediği rayda yol arayışı görüyoruz. CHP lideri ile yapılan görüşme ve pazarlıklar, kurulması istenen ittifakın, ne yazık ki solun düzen muhalefetiyle uyumunun arayışının başka bir şey değildir. Düzen muhalefetinin çizdiği proje var, sol buraya yerleştirilmek isteniyor. Bunu doğru bulmuyoruz.

 Düzen muhalefetinin peşine takılmak doğrudan Millet İttifakı’nın içinde yer almak ya da destek açıklamasıyla yapılmıyor; gördüğümüz kadarıyla dolaylı destek formülasyonuyla bir kez daha karşımıza çıkıyor.

Hem düzen muhalefetinin peşine takılmayan hem de sosyalizmin bağımsız hattını temsil edecek devrimci bir güç birliği mümkündür. Bize göre solun güncel görevi ile tarihsel görevi hiç bu kadar çakışmamıştı.

Hem düzen muhalefetinin peşine takılmamak hem de sosyalizmin bağımsız bir odak olarak sözünü güçlü bir şekilde söylemesinin yolunu oluşturmaya çalışıyor. Bu kapsamdaki arayışların da bir parçası olarak sağlam temellerle kurulması için dostlarımızla birlikte çabalarımızı sürdürüyoruz. Sosyalist ve komünist partiler bu konuları elbette görüşüyor, tartışıyor, belirli bir olgunluğa getirmeye çalışıyor. Bu çerçevede aralarında partimizin de dört sosyalist ve komünist partinin sürdürdüğü görüşmeler belirli bir şekilde ilerliyor. Bizim dışımızdaki kimi nedenlerle süreç dilediğimiz hızla gelişmese de geçmişte bir araya gelinen örnekler olduğu da unutulmamalıdır.

“BU ÜLKEDE AKP’YE ALAN AÇMAYAN VE MEŞRUİYET TANIMAYAN TEK GÜÇ VARSA O DA SOSYALİSTLERDİR”

“Farklılıklarımızı bir kenara bırakalım önce AKP’den kurtulalım sonrasına bakarız” yaklaşımına ilişkin ne söylemek istersiniz.

 Solun genel olarak AKP’nin gidişine taş koyduğunu kim ima ediyorsa onlara geçmişi hatırlatmak gerekir ki, bu röportajın kapsamını da aşacaktır. Ancak şunu ifade etmeliyiz ki, sol bir güç olarak siyaset sahnesinde yer almaya başladıkça bu tez karşımıza daha da fazla çıkacaktır.

Yukarıda belirtiğimiz gibi AKP karşıtlığını, AKP’nin gidişinin görünmeye başladığı bir dönemde asgari bir ortaklık olarak görüp solu da oraya hapsetmeye çalışmak eğer bu tez düzen cephesinden geliyorsa sola açılacak alandan korkmak eğer düzen dışı muhalefetten geliyorsa da sola açılacak alanları hafife almaktır.

Bu ülkede AKP’ye alan açmayan ve meşruiyet tanımayan tek güç varsa o da sosyalistlerdir. Erdoğan’ın önünün kimler tarafından açıldığını halkımız çok iyi bilmektedir. Ülkenin AKP’den kurtulması ile solun bağımsız devrimci odağının yaratılması niye karşı karşıya konsun!

AKP gitmelidir, gidecektir, ama AKP’nin gitmesi üzerinden sermaye düzeninin başka aktörlerinin destekçisi olmak gerekmez. Bugün AKP karşıtlığı üzerinden aslında düzenin restorasyonuna sol adına payanda olunmaktadır.

İki şeyi karıştırmamak gerekir. Önce AKP gidecek, sonra AKP’den kopanların, içinden AKP’yi çıkaranların, MHP’den kopanların iktidarına sessiz kalmanın ve meşruiyet sağlamanın sol siyasetle ilgisi olabilir mi!

Kendi gücünüzle çıkmadığınız yerde kendi gücünüzle kalamazsınız. Bu açıdan bazı kısa vadeli kazanç gibi görünen ileri gidişler uzun yıllar onarılamayacak ağır zararlar verebilir. Buna da dikkat etmek gerekir.

“BU TOPRAKLARA ÇALINMIŞ VE SÖKÜLÜP ATILAMAYAN KAMUCU, BAĞIMSIZLIKÇI, LAİK BİR MAYA VAR”

 Son olarak, kimi toplumsal kesimler cumhuriyeti korumaktan bahsederken komünistler Yeni Bir Cumhuriyet diyor. Zor olanı mı tercih ettiniz?

Bir tercih yok aslında. Komünistlerin hep söyleye geldiği bir doğruyu, tam da cumhuriyet tartışmaları, rejim tartışmaları yapılan bir dönemde bir görev olarak söylüyor ve örgütlüyoruz.

Yeni bir cumhuriyet çalışmamız kapsamında birçok yerde toplantılar, paneller yolu ille emekçileri, kadınları, gençleri yan yana getiriyoruz. Bu toplantılar belli bir ilgi de görüyor.

Aslında partimiz, üstü ısrarla örtülen laiklik, bağımsızlık, emek başlılarındaki örtüyü kaldırmaya çalışıyor.

Bu röportajda da çokça bahsettiğimiz AKP sonrası dönemde olası millet ittifakının da üstünü örtmeye devam edeceği konular olmaya devam edecek bu başlıklar.

Millet İttifakı’nın tekke ve zaviyeleri bir sivil toplum örgütlenmesi olarak kabul edeceğini, ABD ile birlikte yürümeye devam edeceğini, emekçileri değil sermayeyi tercih edeceğini biliyoruz.

Bu nedenle yeni bir cumhuriyet, sosyalist cumhuriyet demeye ve her daim bunu örgütlemeye devam edeceğiz. Biz daha ilerisini, daha iyisini, daha doğrusunu istiyoruz. Güçlendirilmiş parlamenter rejimle mi yetinelim yoksa 20 yıllık karşı devrimci süreci tersine çevirecek yeni bir cumhuriyet mi isteyelim?

Biz zor olanı tercih ettiğimizi düşünmüyoruz. Öyle ya da böyle, az ya da çok bu ülkenin, bu topraklara çalınmış ve sökülüp atılamayan kamucu, bağımsızlıkçı, laik bir maya var. Bu mayanın büyütülebileceğini ve gücünü biliyoruz.