TKH Genel Başkanı Aysel Tekerek: Emperyalizme, kapitalizme karşı gerçek bir mücadele verilmezse, bu düzen içinde bocalamaya devam ederiz

TKH Genel Başkanı Aysel Tekerek "En büyük dayanışma gerçek bir mücadeleyle kurulur. Emperyalizme kapitalizme karşı gerçek bir mücadeleyle olur. Aksi takdirde dediğim gibi bu düzen içerisinde bocalamaya devam ederiz." dedi.

TKH Genel Başkanı Aysel Tekerek: Emperyalizme, kapitalizme karşı gerçek bir mücadele verilmezse, bu düzen içinde bocalamaya devam ederiz

Türkiye Komünist Hareketi (TKH) Genel Başkanı, Manifesto TV’de yayınlanan Manifesto’nun Gündemi programına konuk oldu. Tekerek programda AKP-MHP iktidarının HDP’ye yönelik kapatma girişimleri hakkında değerlendirmede bulundu. “HDP’li dostlarımızla dayanışma içerisindeyiz. Ancak en büyük dayanışma gerçek bir mücadeleyle kurulur. Emperyalizme kapitalizme karşı gerçek bir mücadeleyle olur. Aksi takdirde dediğim gibi bu düzen içerisinde bocalamaya devam ederiz.” diyerek şunları kaydetti:

“HDP’nin kapatılması girişimi oldukça önemli gündemlerden bir tanesi. Bunu değerlendirmek için 4 ay önce Devlet Bahçeli’nin yaptığı açıklamaya hapsolarak oradan bakarak bu konunun değerlendirilmesi eksik kalır bize göre.

Biraz daha geriye gitmekte fayda var. AKP’nin dönemsel ihtiyaçlarını ve güncel çıkarlarını anlamak açısından biraz daha geriye gitmekte ve oradan bakmakta fayda görüyoruz biz. Geriye dediğim de aslında 2009 gibi olabilir.
2009’da hatırlanacak olursa o dönemin başbakanı olan Recep Tayyip Erdoğan ‘Milli birlik ve kardeşlik projesi’ adını verdikleri bir projeyi ilan etmişti. Tabi bu kamuoyunda ‘açılım süreci, barış süreci’ olarak adlandırılmıştı daha çok. 2009’dan hemen sonra bu proje Kürt siyasi hareketi tarafından da kabul gördü. Zaten daha önce İmralı tutanaklarından da anladığımız kadarıyla bir diyalog süreci başlamıştı ve 2009’da Kürt siyasi hareketi de tabii bu süreci kabul ederek ve hazırlıklı bir şekilde girmiş oldu. Hemen bu projenin açıklanmasından sonra 2010 yılı Türkiye siyaseti açısından kritik bir yıldı aslında hatırlayacak olursak; yine AKP’nin anayasa değişikliği adı altında referanduma giderek hem siyasi bir onay alması hem gücünü tazelemesi hem de aslında partiden parti devletine dönüşme sürecinin önemli uğraklarından bir tanesiydi.

2010 referandum sürecinde, o dönem ilk defa duyduğumuz ‘sürecin ruhu, açılımın gereği’ adı altında, bu kavram adı altında 2010 referandumunda Kürt siyasi hareketi AKP’nin karşısına dikilmedi. ‘Yetmez ama Evet’çiler AKP’ye ciddi bir olanak sağladılar, ciddi bir propaganda yaptılar. Bugün her ne kadar günah çıkartsalar da biz bunu ihanet olarak kabul ediyoruz, halka ihanet olarak kabul ediyoruz. Yetmez ama Evetçiler’in desteğiyle referandumdan AKP istediğini aldı. Kürt siyasi hareketi de boykot konumu itibariyle pasif bir konumda yer alarak AKP’nin karşısına dikilmedi. HDP tam da bu süreçten sonra 2012 yılında kuruldu. Aslında açılımın kolaylaştırıcısı bir parti modeliyle kuruldu. O zaman da çok fazla ilan ediliyordu. Yine açılımın bir gereği olarak 2013 yılında büyük Gezi Direnişi’nde yine hatırlanacaktır Gezi Direnişi’nin milliyetçi kalkışma rengini taşıdığı söylenmişti. HDP’nin tabanı her ne kadar Gezi Direnişinin bir parçası olsa da siyasi olarak Gezi Direnişine mesafe konulmuştu. 2013 sonrasında 2015 yılına gelindiğinde bu sürecin kimilerine göre Ceylanpınar’daki polisin katledilmes,i kimilerine göre Selahattin Demirtaş’ın ‘seni başkan yaptırmayacağız’ açıklaması ama daha çok da İmralı tutanaklarından anladığımız kadarıyla Suriye’deki gelişmelerde AKP’nin çıkarlarıyla Kürt hareketinin çizdiği siyasi çizginin uyumsuz olmasıyla köprüler atılmış oldu.
Bu süreci böyle özetlememin nedeni şu aslında, AKP açılımın siyasi sonuçlarını üstünden atmaya çalışan, bu anlamıyla da siyasi sorumluluğu HDP’ye yıkmaya çalışan, kendi sorumluluğunu bir kenara atan iki yüzlü karakteriyle HDP’nin kapatılması gündemiyle yine karşımıza çıkmış oldu. Burada AKP, HDP ya da Kürt siyasi hareketine aslında bir bedel ödetmeye çalışıyor. Bu bedeli önce kişiler üzerinden cezalandırma yöntemiyle ödetmeye çalışıyordu, ki hala ödetiyor. O dönemin, açılımın önemli kişisel aktörleri derdest edilerek cezaevine konuldu, bir kısmı hala cezaevinde. Bunun dışında kurumlara ceza kesilmeye başlandı. Belediyelere kayyımlar atanarak belediye başkanları gözaltına alınarak hem halkın oylarına hem de belediyelere bir bedel ödetildi. Son olarak da doğrudan bir siyasi partiye bedel ödetilme gündemiyle karşı karışa kaldık. AKP bu bedeli neden ödetmeye çalışıyor? Az önce söylediğim gibi siyasi sorumluluğu bu yöntemle atmaya çalışıyor, gerici ve faşizan karakterini bu dönemde asla gizlemeyerek hukuksuz bir şekilde göz göre göre siyasi bir manevra olarak yapıyor. Bu dönemi bir kriminal dönem olarak nitelendiriyor ve bunu da attığı bu adımlarla göstermeye çalışıyor. Ancak bir yanıyla da şunu da söyleyebiliriz: AKP bir bedel ödetiyor ama HDP ile Kürt siyasi hareketi de bir bedel ödüyor. 2019’da resmileşen açılımın boşa çıkmasının bedelini, ama aynı zamanda AKP gibi aslında başından bu yana bizim söylediğimiz halk düşmanı, işçi düşmanı, kendisinden asla demokrasi ve insan hakları beklenmeyecek, özelleştirmelerin koçbaşısı olmuş bir siyasi partiden özgürlük ve demokrasi beklemek ve bu süreçte karşısına dikilmeyerek bütün virajları almasını sağlamak; artık devlete tam anlamıyla çöreklenmiş bir AKP’nin yolunu açarak aslında bu bedeli ödemiş oluyor. Şuna da değinmek lazım, AKP iktidara geldiği zaman özellikle Kürt siyasi hareketi tarafından “Yetmez ama Evetçiler” tarafından ayrı bir yere konuldu.

“AKP, 18 YILDIR LANET ETTİĞİMİZ NE VARSA ONU TEMSİL EDİYOR”

‘Bu diğer partiler gibi değil, Kürt diyor, açılım diyor, Kürtçe şarkılar söylüyor; Kürt halkının gerçekliğini kabul ediyor. Hatta açılım yapıyor. Diğer siyasi partilerden farklı bir yere konulmalı bu partinin adımlarına destek olunmalı, kof bir iktidar karşıtlığı bu anlamıyla yapılmamalı, bu fırsat değerlendirilmeli’ deniliyordu o zamanlar. Biz komünistler ise AKP kurulduğu andan itibaren tam tersini söylüyorduk. ‘Evet bu partiyi düzen partilerinden başka bir noktaya koyalım; ama olumlu bir noktaya değil’. Kendisinden önce iktidara gelmiş bütün düzen partilerinden farklı yanı AKP’nin çok daha tehlikeli bir parti olması; zaten bu zamanla ortaya çıktı. Diğer iktidarların yeltenemediği özelleştirmeleri yapmış olması, bütün gerici mazlum edebiyatı ile çevresinde gerici dönüşümleri itiraf etmesi, çeşitli farklı siyasi bağlantıları, ABD’de kurulması vs. Bir sürü örnek verilebilir. Evet farklı bir yere konulabilir, daha tehlikeli, daha net bir şekilde karşı olunması gereken, timsah gözyaşlarına aldanılmaması gereken ve karşıtlığı kenara asla bırakılmaması gereken bir parti olarak değerlendirelim demiş olduk AKP’yi.

Gelinen aşamada AKP gerçekten de basit bir parti değil, 18 yıldır iktidarda olan bugün lanet ettiğimiz ne varsa onu temsil eden, tabi açılımı da bir kenara bırakmış; o süreçte istim alarak çeşitli dönemlerde meşruiyet kazanmış olarak bugüne kadar ilerlemiş; şimdi de sıra HDP’nin kapatılmasına gelmiş oldu. HDP de aslında ne yazık ki eksik siyasi tutumumun bedelini ödemek durumunda kalıyor.

Biz tabi ki bu girişimi kınıyoruz, HDP kapatılmamalı diyoruz. Bunun bir de güncel başlığı var, AKP’nin güncel ihtiyaçları var. Bu güncel ihtiyaçlara da yakından bakılmalı diyoruz. O da şu: Tabirimi maruz görün ama AKP şu an bir taşla birden fazla kuş vurmanın peşine düşmüş durumda, HDP’nin kapatılması gündemiyle. Düzen içi muhalefette HDP çatlağı yaratmaya çalışıyor, gerici karakteriyle mesela İstanbul Sözleşmesi’nde olduğu gibi Saadet Partisi’ni yanına almaya çalışırken; faşizan karakteriyle düzen içerisinde muhalefet içerisinde HDP kartını oynayarak bir çatlak yaratıyor.

“AKP’DE PLAN VE PROJE BİTMİYOR”

HDP kapatılmasa bile seçim yardımından mahrum olur, kapatılmasa bile siyasi yasaklar olur gibi ihtimaller de AKP’nin işine gelir. Çeşitli ara seçim formülleri konuşuluyor bunlara bakmak lazım tabi; ama AKP’de plan ve proje bitmiyor. HDP’nin kapatılmasına o dönem “parti kapatmak işe yaramaz” diye açıklamalar yapılırken şimdi bunun arkasına dizilmiş durumdalar.

Tam da açılım sürecindeki gelişmeleri göstererek orayı kriminalize ederek siyasi sorumluluğu HDP’ye yükleyerek buradan bir kapatma bahanesi üretmeye çalışıyorlar. Burada hemen şunu da söylemek lazım, AKP ile MHP arasında ‘AKP’yi MHP yönetiyor’ deniliyor ama aslında burada söyleyene değil söyletene bak demek lazım. Bugün MHP ye bunları AKP söyletiyor. Az evvel söylediğim ana çıkarlar AKP’nin çıkarları. MHP de küçük ortak olarak tabi ki bu çıkarlardan beslenecektir; ama AKP ilginç bir siyasi yöntemle “MHP’ye daha çok yakışır” deyip ya da kendi dar çıkarlarını, kendi Kürt seçmenlerini biraz daha MHP perdesi koyarak, bir siyasi manevra yaparak ortaklığın gerekliliği olarak bu hamlelerde bulunuyor. Tabi bunlar Türkiye’deki mücadele eden insanlar için AKP’ye karşı, düzene karşı mücadele eden insanlar için; AKP’nin ne kadar tehlikeli bir hale de gelmiş olduğunu bize göstermiş oluyor. Bunun içinden sadece bir demokrasi ya da insan hakları ile daraltılmış bir mücadeleyle artık çıkılamayacağını görmemiz lazım bizim.

HDP’nin kapatılmasına kesinlikle karşı çıkılmalı, siyasi yasaklara kesinlikle karşı çıkılmalı; ama bütün bu süreci bu yüzden anlattım; bir dönemden de gerçekten ders alınmalı. 90’lı yıllara dönüyoruz vs. deniliyor ama bu ders alınmadığı sürece, düzene karşı topyekün bir mücadele verilmediği sürece biz bırakın 90’ları çok çok daha gerilere dönebilecek bir ülkeyiz ne yazık ki. Çünkü bu karanlığın, bu kokuşmuşluğun dibi yok. Biz o anlamıyla HDP’li dostlarımızla dayanışma içerisindeyiz. Ancak en büyük dayanışma gerçek bir mücadeleyle kurulur. Emperyalizme kapitalizme karşı gerçek bir mücadeleyle olur. Aksi takdirde dediğim gibi bu düzen içerisinde bocalamaya devam ederiz.”

Programı izlemek için: