Sol Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen: AKP’nin nefesini tüketen hem içerde hem dışarIda ciddi gelişmeler var

Sol Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen "Ama gelinen aşamada bunun da artık toplumu toparlayabilecek, temel sorunlarını üzerini örtebilecek ve aslında kendi ekseninde hareket eden kitleleri konsolide edebilecek bir durum olmaktan da çıkıyor. Yani AKP’nin aslında nefesini tüketen hem içerde hem dışarda ciddi gelişmeler var" değerlendirmesinde bulundu.

Sol Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen: AKP’nin nefesini tüketen hem içerde hem dışarIda ciddi gelişmeler var

Sol Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen, konuk olarak katıldığı Manifesto’nun Gündemi programında AKP iktidarının sona yaklaşıp yaklaşmadığı konusunda değerlendirmelerde bulundu. AKP iktidarının bir çöküş döneminde olduğunu belirten İşleyen, AKP’nin  nefesini tüketen hem içerde hem dışarda ciddi gelişmeler olduğunu vurguladı. İşleyen’in konuya ilişkin öne çıkan değerlendirmeleri şu şekilde:

“AKP İKTİDARININ BİR ÇÖKÜŞ DÖNEMİNDE OLDUĞUNU İFADE EDEBİLİRİZ”

“AKP iktidarının bir çöküş döneminde olduğunu ifade edebiliriz. Bu pandemiyle derinleşen bir durum ama öncesinde de son yerel seçimlerde de gördüğümüz bir tablo vardı. Çoğunluk gücünü kaybettiği ve muhalefetin iktidar karşısında nispi bir denge sağlayabildiği bir tablo gördük. Buradan sonra da hem ekonomik krizin etkisi hem de pandemide toplumun açığa çıkan hiçbir sorununa yanıt veremeyen bir iktidar yapısıyla bu çözülmesinin devam ettiği bir tabloyu görmek mümkün. Dolayısıyla AKP’nin elinde aslında sadece baskı ve toplumu kutuplaştırma gibi yeni gündeme gelmeyen, 7 Haziran- 1 Kasım süreci ve 1 Kasım’dan başlayarak, MHP ittifakı çerçevesindeki uyguladığı politikalar, daha çok dışarda savaştığı ve bunu içerde İslamcı, fetihçi ve milliyetçi bir kutuplaşmaya dönüştüren, içerde muhalefeti baskılayan ve toplumu bu eksenler etrafında kutuplaştıran bir politikayla belli eşikleri atladılar. Bu ittifakın kısmi olarak da başarılı olduğunu söylemeliyiz. Başkanlık sistemine geçiş ve Erdoğan’ın o koltuğa oturması çerçevesindeki gelişmeleri bu ittifak sayesinde bu politikayla sağladılar. Ama gelinen aşamada bunun da artık toplumu toparlayabilecek, temel sorunlarını üzerini örtebilecek ve aslında kendi ekseninde hareket eden kitleleri konsolide edebilecek bir durum olmaktan da çıkıyor. Yani AKP’nin aslında nefesini tüketen hem içerde hem dışarda ciddi gelişmeler. Yani bu fetihçi politika sınırlarına dayandı. AKP’nin Suriye’de Libya’da Doğu Akdeniz’de izlemeye çalıştığı ve içeriyi de konsolide eden ve ittifakını da pekiştiren burada toplumu hem kutuplaştıran hem de kendi kitlesinde bir mobilizasyon yaratan bu dış politika çerçevesi büyük oranda tıkandı. İçerideki durum aslında bu ekonomideki gidişat ve toplumun pandemide hem sınıfsal eşitsizliklerin bu kadar açığa çıkmış olması hem de toplumun aslında sağlığa, gıdaya ve eğitime erişim başta olmak üzere en temel ihtiyaçlarını bile karşılayabilecek bir kuvvette olmaması ve aslında Türkiye’nin geleceğine ilişkin 2023 diye şimdiden eskimiş ve köhnemiş ve toplumu da heyecanlandırmayan, kendi kitlesinde de bir heyecan yaratmayan hatta çok istedikleri bir 100. yıl hesaplaşma kinini bile tekrardan açığa çıkartamayacak kadar sönük bir tabloyla karşı karşıya. O yüzden seçim yasasındaki değişiklik hamleleri muhalefeti etkisizleştirme hamleleri sürecek ama bunu ne kadar değiştirebilirler meselesinde bütünüyle seçeneklerin tükendiğini ve aslında düzen muhalefetinin siyasetinde de başat olarak öne çıkan ‘önümüzdeki ilk seçimde AKP yenilecek ve bir iktidar değişikliğiyle Türkiye’nin bütün sorunları çözüm yolu açılacak’ diye yarattıkları iyimser bir manipülasyonla da aslında muhalefet karşı karşıya. Yani bundan kastettiğimiz şey birincisi Erdoğan’ın bütün seçenekleri tükettiğini söylemek ve düz bir yıkılışa doğru gideceğini beklemek çok büyük bir yanlış olur. Çünkü bütün 20 yıla yaklaşan tarihi ittifaklar, ittifak değişimleri kendisini kazanabileceği durumlarda ittifaklarını değiştirdiğini ve bu arayışlarına devam eden bir iktidar yapısından söz edebiliriz.

Önümüzdeki dönemde değişik seçenekler denemeye özellikle ABD’deki değişiklikle birlikte oradaki oyun planına dahil olma arayışları her ne kadar şimdilik yüz bulamasa da ona dahil olma arayışları AB ile tekrar ilişkilenme arayışları bu çerçevede sürebilir ama asıl mesele bu iktidar önümüzdeki bir erken seçim ya da 2023’te yıkıla da bilir, yenile de bilir. İki temel faktör var aslında biri bu siyasal İslamcı rejim iktidarda kalmalarına rağmen çökmüş bir rejim. Türkiye’nin veya Ortadoğu’nun geleceğini belirlemeye aday olan uluslararası sermayenin ABD emperyalizminin ciddi bir desteğiyle iktidara gelmiş ve kuvvetini buradan kazanmış olan bir yapının çöküşünden söz edebiliriz. Dolayısıyla, Türkiye’nin geleceğinin bu şekilde tasarlanabilme ihtimalleri büyük oranda ortadan kalktı ama asıl mesele Türkiye nasıl değiştirilecek, Türkiye’yi kim değiştirecek? Bu iktidar değişikliği nasıl olacak? Sorusu tam da bir kopuş var ama anketçilerin kararsızlar dediği biraz karamsarlara ve umutsuzlara dönüşen kitlenin genişlediğini görüyoruz. Bu kitlenin temel özelliği aslında mevcut rejime ve onun ekonomi politikalarına, onun baskıcı politikalarına karşı çıkması ve itiraz etmesi bir değişim arayışı içerisinde olması ama o değişikliğin muhatabını, o değişikliği sağlayabilecek bir güven merkezini kendi yaşadığı yalnızlığa, çaresizliğe karşı güven duyacağı bir muhalefet odağını henüz göremiyor olmasıdır. Temel aslında Türkiye’nin sıkıştığı yer burası. Dolayısıyla önümüzdeki tabloda mevcut bir değişim ihtimali var ama bu değişim ihtimalinde şunu hesaba katmamız gerekiyor. Bu değişime kim önderlik ederse, bu değişimin niteliğini de onun siyasi programı belirler.

“BU ÇÜRÜMÜŞLÜK BÜTÜN TOPLUMU DA ESİR ALABİLİR”

Mevcut muhalefet bloğunun düzen muhalefetinin restorasyoncu, parlamenter sisteme dönüş diye ifade edilen ve bunun ötesinde Türkiye’nin ekonomik sorunlarına siyasal sorunlarına Türkiye’nin bir din devletine dönüştürülmüş yapısında açığa çıkan sorunlara ilişkin hiçbir dönüşüm önerisi de bulunmayan bugünkü AKP’nin kurduğu ve devam ettirdiği rejimle uzlaşmayı içeren onun belki çok uçlaşmış noktalarını törpülemekle sınırlı uluslararası sermayeye güven vermeyi, emperyalist merkezlere güven vermeyi ön plana alan, laiklik, bağımsızlık ve Türkiye’nin kapitalist sömürü sistemi içerisindeki ezilme biçimlerine, sömürülme biçimlerine itiraz etmeyen bir muhalefet bloğunun bir dönüşüme doğru gittiği ve onun siyasi programının belirlediği bir dönüşüme gidiyor Türkiye. Dolayısıyla bizim aslında tartışmamız gereken, bu sınırları nasıl genişletebileceğimiz, bu sınırlara toplumun ilerici birikimlerinin, emekçilerinin yükselen öfkelerinin buraya sıkışmasının önüne de geçecek bu sınırları açabilecek bir düzen dışı muhalefet kanalının yaratılmasını nasıl başaracağımız sorusu Türkiye’nin geleceği açısından, en önemli sorun olarak ortada duruyor. Kemal Kılıçdaroğlu dün bir konuşmada, Türkiye’de sağ-sol yoktur diye başlayan, sağ ve sol kavramlarının 18’inci yüzyıla ait olduğunu ifade eden bir tahlille açık bir sağcılığa doğru yönelmiş. Böylesi bir muhalefetin sağa yatmış ve sağın siyasetleri etrafından Türkiye’yi dönüştürmeyi ve AKP’yi bu politikalarla yenmeyi önüne koyan bir muhalefet bloğunun dışında, onun sınırlarını aşacak bir solda devrimci ve sosyalist bir güç birikmesini sağlayamadığımız için aslında bu sıkışma devam ediyor. O zaman aslında önümüzdeki görev de bunu sağlayabilmek. Bizim açımızdan da şöyle bir problem var aslında tüm dünyada var. Sistemin çöktüğünü Amerika’daki son gelişmeler de gösteriyor. Reel sosyalizmin yıkılmasından sonra başlayan bu liberal- neoliberal politikalarla biçimlenmiş dönem ciddi bir krize girdi. Onun siyasi merkezleri ciddi bir krize girdi ve bunun karşısında toplumlar bir sıkışma ve seçeneksizlikle karşı karşıya. Bu da toplumları çürüten sonuçlar üretmeye başlıyor. Çünkü AKP açısından da böyle. Bu bugünkü içinde yaşadığımız rejim açısından da böyle. Eğer o bütün çürümüşlüğüyle ortada kalmaya devam ederse ve onu değiştirecek kuvvet de açığa çıkmazsa bu çürümüşlük bütün toplumu da esir alabilir.

“GERÇEK BİR DEĞİŞİMİ ÖRGÜTLÜ TOPLUM GERÇEKLEŞTİREBİLİR”

Korkut Boratav hocamız, kapitalizmin yaşadığı krizle ilgili ‘zombileşti’ diye bir ifade kullanıyor, aslında bunu değiştirecek bir güç olmadığı için ‘zombileşti’ ve yıkıcı bir düzeni ortaya koyuyor. AKP açısından da tablo böyle. O yüzden, toplumun bugün aslında açığa çıkmaya başlayan yalnızlığa ve çaresizliğe karşı karşı bir yandan karamsarlık büyürken bir taraftan da örgütlenme ve dayanışma çalışmalarının lokal düzeylerde gelişmeye başladığı toplumun örgütlenme bilinci ve arayışlarının da güçlendiği bir tablo içerisinde muhalefetin görevi, bizlerin görevi Türkiye’nin sorunlarını teşhir etmekle birlikte, bu düzenin topluma neler yaşattığını teşhir etmekle birlikte bir örgütlü toplum seferberliğini oluşturacak toplumu örgütlemeye dönük topyekûn bir çalışma içerisine girmemiz. Çünkü bu rejimle gerçek bir hesaplaşma hem önümüzdeki birkaç yıllık bir seçimi de içeren bir dönem açısından hem de sonrası açısından en önemli mesele örgütlü bir toplum yaratabilmek. Çünkü şuna emin olmamız lazım, gerçek bir değişimi örgütlü bir toplum gerçekleştirebilir. Örgütlü bir toplumun seferberliğiyle biz Türkiye’deki bu ilerici birikimi aslındaki toplumdaki, gençlikteki, Boğaziçi’ndeki, kadın eylemlerindeki, köylerdeki, fabrika önlerindeki bütün direnişlere baktığımızda; emekten yana, özgürlükten yana, eşitlik fikrinin, kamuculuk fikrinin güçlendiği kamusal hizmetleri geri çağıran, kamulaştırma taleplerini öne çıkartan bir sol ileri demokratik bir muhalefet birikiminin olduğunu görüyoruz. Toplum burada şekillenmeye başladı dolayısıyla, bunu örgütlemeye bununla birlikte örgütlenmeye ve bunun politik alanda bütünüyle politik alanın sağa teslim edildiği bir tabloyu değiştirmemiz gerekiyor. Yani bütün toplumsal ilerici ve sol birikimler sonunda siyaset alanında temsil edilemediğinde, bugün siyaset alanı meclis bağlamı içerisinden de baksak reel siyaset düzleminin bütünüyle sağın kuşatması altına gittiğini ve sol bir sesin güçlü, etkili bu sağ siyaset düzlemini etkileyebilecek düzeyde bir güç oluşturamadığımızı görmemiz ve buna uygun bunu gerçekleştirmeyi başaracak bir süreci hep birlikte gerçekleştirmemiz de bizim ülkeye ve halka karşı en önemli sorumluluğumuz olarak karşımızda duruyor.”

Programın tamamını izlemek için;