Gençlik, 1969’dan beri ayakta!

1969’da Komer’in arabasını ateşe veren ve ateşi sönmeyecek hâle getiren Taylan Özgür’ün, Sinan Cemgil’in, Ulaş Bardakçı’nın kavgasını üniversitelere taşımak, emekçi halkına karşı sorumlu olan gençliğin ilk hedefidir. 1969’dan beri gençlik hâlâ ayaktadır ve ayakta kalmaya devam edecektir.

Gençlik, 1969’dan beri ayakta!

Yaşam Ateş

Tarihler 6 Ocak 1969’u gösterdiğinde ODTÜ, tarihinde gerçekleşen öğrenci hareketlerinin en etkin eylemlerinden birine şahit olmuştu. “Vietnam kasabı” olarak bilinen Robert Komer’in ODTÜ’yü ziyaret etmesi sonucu birçok öğrenci (başta Taylan Özgür, Ulaş Bardakçı, Sinan Cemgil olmak üzere) rektörlük binası önünde toplanarak, orada bulunan Komer’in arabasını ateşe verir. Bu eylemin elbette öncesi ve sonrası ile ilgili çokça önemli nedenler ve önemli sonuçlar sıralanabilir; fakat Türkiye sol tarihinde geniş bir yer kaplayan ve olayların seyrini değiştiren öğrenci gençliğin temel sorunu ve bu sorunla mücadelesi, aslında kapitalizmle ve onun çoktan yükselişe geçmiş, vahşileşmiş aşaması emperyalizmleydi.

“O dönemde bu mücadeleyi neler körüklüyordu?” sorusunu sorarsak; ortada bir 68 hareketi olduğunu, Latin Amerika’da, Ortadoğu’da, Avrupa’da ve dünyanın dört bir yanında halkların emperyalizme karşı bağımsızlık savaşı verdiğini, en başta Sovyetler Birliği olmak üzere birden fazla sosyalist ülke gerçekliğinin var olduğunu, öğrenci gençliğin de tüm bunlardan etkilenerek bağımsızlık savaşına katıldığını (Filistin kamplarında savaşmaya, eğitim almaya giden birçok devrimci), sosyalizme yöneldiğini ve üniversiteleri de politize etme gerekliliğini ortaya koyduğunu görüyoruz.

Tüm bunlar Türkiye gerçekliğinde ise bazı farklılıklarıyla beraber aynı dayanaklara vararak gerçekleşiyordu. Komer’in arabasının yakılması; bu yüzden Türkiye sol hareketindeki gençlik hareketinde, siyasal duruş bakımından iyi bir örneğe tekabüldür. Çünkü; daha bir yıl öncesinden karşı çıkışlar mevcuttu. Henüz sonbahar aylarında, 1968 senesinde Vietnam’da görev yapan CIA uzmanlarından Komer, Türkiye’ye o yıl büyükelçi olarak atanmıştı. Yani; 1969’daki ziyaretinden bir yıl öncesinden karşı çıkışlar mevcuttu. Eylemler gerçekleştirilmiş, Vietnam devrimcileri tarafından da “kasap” olarak nitelendirilen Komer, arabası yakılmadan önce de protesto edilmişti.

Bir yıl sonra, 1969’da bu tepkiler iyice alevlenmişti. Buna ODTÜ rektörü Kemal Kurdaş’ın tamamen bireysel isteğine göre, üniversiteye Komer’i davet etmesi eklenmişti. Tabii ki bu da ODTÜ öğrencilerini harekete geçirecek nedenlerden biriydi. 20 binden fazla insanın ölümünde parmağı olan Komer’in elini kolunu sallaya sallaya, rahat dolaşmasına izin verilmeyecekti ve verilmedi de… Olaydan hemen sonraki gün üniversitenin bir ay kapatılması kararı alındı. Öğrenciler; bu karara karşı çıkarak, buna izin vermeyerek ODTÜ’yü işgal etti ve kendi sözünü geçirdi. Bu olay, 12 Mart muhtırasına gitmeden önce gerçekleşen unutulmaz olaylardan biriydi.

“Amerika defol!” “Yankee go home!” sloganlarının yükselmesi ve bunun ODTÜ’den birçok üniversiteye yayılması, anti-emperyalist tutumu fitillemeye başladı. Buna gerek 6. Filo eylemlerinde, gerek bağımsızlık yürüyüşlerinde, işçi direnişlerinde, üniversitenin özerkliğine sahip çıkmada, ülkenin siyasetine, politikalarına cevap üretmede şahit olunmuştu ve bunlar elbette emperyalizm karşısında suspus olan, ceketini ilikleyecek pozisyona geçen hükümeti rahatsız edecekti. Ülkenin de karışık bir sürece gireceği ve 71 muhtırasına doğru yol alacağı gittikçe belli oluyordu. Aynı zamanda ‘68 gençliğinin bu eylemden sonra bazı pratik tartışmaları açtığını ve bunun teorik olarak da ayrışmaları beraberinde getirdiğini bilmemiz gerekir.

ODTÜ, bu olaydan yıllar sonra da hükümeti, yandaşlarını protesto etmeye devam etti ve sembolik bir eylem olan Komer’in arabasını ateşe verme eylemi, yıllar boyunca etkisini sürdürdü ve sürdürmeye de devam edecekti. Bugün hâlâ emperyalizmin en can yakıcı hâliyle kendini hissettirdiğini ve öğrenci gençliğin hem eğitimi hem ekonomik sıkıntılarının hat safhalara ulaştığını gördüğümüz bu dönemde bağımsızlığın ve sosyalizmin sesini geçmişten geleceğe taşımak, hâlâ gençliğin en büyük görevlerdendir.

Gündemde olan atanmış ve yandaş rektörlere, liberal bir teslimiyet içinde olan üniversitelerimize, içi boş akademik eğitime, KHK ile görevine son verilen öğretim üyelerimizin yerini alan niteliksiz ve gerici anlayışla bezenen öğretim kadrosuna, üniversitelerimize ticarethane gözüyle bakan hükümete, bizi işsizliğe ve açlığa mahkûm eden bu bu düzene karşı savaşmak için gençliğin artık sayılamayacak derecede nedeni vardır. 1969’dan beri gençlik aynı sorunlarla boğuşmakta ve böyle gittikçe daha çok sorunla boğuşacaktır. Bu sorunları göz önüne aldığımızda sadece dönemsel sorunlar olmadığı belli olmaktadır, temelde sistemsel bir sıkıntı olduğunun göstergesidir.

Tüm bunların önüne geçmek için gençliğin daha çok üretmesi gerektiğini, ülkenin sorunlarına karşı siyasallaşması gerektiğini ve az önce bahsettiğimiz üretimini, bilgi üretimini devrimci hâle getirerek bir duruş sergilemelidir. Yeni bir üniversiteyi, gerçek bir üniversiteyi var edebilmek için yeni bir sistem hedefiyle kollarını sıvaması gerektiğini tekrardan belirtmek gerekir. Üniversitelerdeki piyasacı düşünceye karşı sosyalist düşünceyi yeşertmek, şimdi en başat görevlerdendir. Dolayısıyla; 1969’da Komer’in arabasını ateşe veren ve ateşi sönmeyecek hâle getiren Taylan Özgür’ün, Sinan Cemgil’in, Ulaş Bardakçı’nın kavgasını üniversitelere taşımak, emekçi halkına karşı sorumlu olan gençliğin ilk hedefidir. 1969’dan beri gençlik hâlâ ayaktadır ve ayakta kalmaya devam edecektir.