1 Mayıs'ta gençlik nerede duracak?

Şimdi sosyalist gençliğe düşen görev, her zaman olduğu gibi, insanlığın tek umudu olan sosyalizmi örgütlemek, geçmişten aldığı mirası geleceğe taşımaktır.

1 Mayıs'ta gençlik nerede duracak?

Ceren Soner

2021 1 Mayıs’ı, geçen yıl olduğu gibi pandeminin getirdiği siyasi atmosferde gerçekleşecek. Başka bir tabloda pandemi gündemi bizler için sağlık alanında bir tartışma başlığı olabilecekken kapitalizm koşullarında bu birincil başlık en geri plana atılmış durumda. İktidar salgını; işçi sınıfının hem siyasi hem ekonomik taleplerini geri plana atmak için bir fırsat olarak kullanırken temsil ettiği sermaye sınıfının taleplerini bir an olsun göz ardı etmemiştir. Virüsün sınıf ayrımı yapmadığını, “herkesin aynı gemide olduğunu” savunan sınıf uzlaşmacısı şarlatanlar konuşurken her kriz dönemi olduğu gibi salgın krizinin faturası da emekçilere kesilmiştir. Bu süreçten en çok etkilenenin işçi sınıfı ve unsurları olduğu, üstü kapatılamayacak bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır. Yazımızın konusunu ve çerçevesini oluşturan ise, bu unsurlardan biri olan ve pandeminin sosyal ve ekonomik boyutlarını doğrudan deneyimleyen gençliktir.

Sermaye ve pandemi karşısında gençlik

Bugünün gençliği, hayatının önemli bir kısmını AKP iktidarının boyunduruğu altında geçirmiş ve hayat rotası, Türkiye’nin 80 sonrası yöneldiği rotayla paralel olarak çizilmiştir. İç ve dış sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda belirlenen bu rota gençliği ucuz iş gücü olarak görmekte, “nihai sistem” olan kapitalizme bağımlı kılmaya çalışmakta; bu yönüyle geleceksizliği her politikasıyla tasdik etmekte ve tüm kurumlara kendi ideologlarını yerleştirerek özgür iradeyi kapsam dışı bırakmaktadır.

Gençliği depolitize etme uğraşında olan bu sistem, aynı zamanda gençliğin sorunlarını hiç olmadığı bir boyuta taşımıştır. 80 sonrası sermayenin tüm kurumlarıyla (eğitim başta olmak üzere) gençliği yeniden biçimlendirme çabası farklı varyantlarla devam etmekte fakat; kapsamak istediği toplamla kendi talepleri net bir şekilde çakışmaktadır. Bu bağlamda gençlik, ne tür vaatlerle kandırılmaya çalışılırsa çalışılsın tam boy bağımlı kapitalist Türkiye’nin önüne sunduğu “imkanlara” sığmamaktadır. Örneğin; artık liselere kadar inmiş olan kariyer kulüplerinin tersine inandırmaya çalıştığı gerçeklik, her geçen gün belirginleşiyor: Bu sistemde işçi çocukları işçi, patron çocukları patron olmaktadır. Böylesi bir tabloda gençlik; onu kontrol altına almaya çalışan sermayenin karşısında bir tehdit olarak varlığını sürdürüyor.

Bir örnek daha vermek gerekirse, pandemiyle birlikte artan esnek çalışma koşulları ve kayıt dışı istihdam, gençliğin uzun süredir gündeminde olan bir başlık. Birçok öğrenciye burs çıkmazken verilen kredi ve bursların ihtiyaçlara yetmemesi gibi nedenlerle hem okuyup hem çalışan toplamın oranı her geçen yıl artıyor. Bu ihtiyacın karşısında iş tecrübesinden yoksun olan gençliğin çalışma hayatında yaşadığı zorluklara üniversitelerin ve meslek liselerinin kitabına uydurulmuş staj sömürüsü de eklendiğinde; alışılagelmiş öğrenci kimliğinin bir değişime tabi olduğu gerçeği, gençleri düzeni sorgulamaya itmektedir. Daha önceleri dolaylı yoldan deneyimlediği veya bulunduğu çevreden ötürü maruz kaldığı soruna ideolojik bir tutum sergileyebilen öğrenci gençlik, artık emek sömürüsüne doğrudan dahil olmaktadır.

Üniversiteli gençliğin yoğunluklu bulunduğu sektörlerde, sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda değişimler yaşanmış ve bu sürecin sonucunda değersizleşen kafa emeği, gençliği ekonomik anlamda da işçi sınıfına yaklaştırmıştır. Bu tablonun başka bir çıktısı olarak gençlik; yaşam standartları açısından yıllarca verdiği emeğin karşılığını bulamamaktadır. İş bulabildiği takdirde bile aldığı maaşla kendisini geçindiremeyen ve ekonomik özgürlüğe sahip olmadığı için hayata sağlam adımlarla yaklaşamayan nesiller, aynı işçi sınıfının içinde bulunduğu durum gibi, bağımlılık ilişkileri içerisinde yitip gitmektedir. Ne okuduğu okulun var olmasını ve devamlılığını sağlayan emekçiler için ne de kendisi için bir üretimde bulunamayan gençlik, içinde yaşadığı ülkeye ve dünyaya yabancılaşmaktadır.
Pandemi döneminin bir götürüsü de eğitim alanında olmuştur. Üniversitelerde yıllardır süren bilimsel eğitimin tasfiyesi süreci devam ederken ‘online’ sıfatı altında eğitimin içi boşaltılmıştır. Diğer bir yandan da eğitime ulaşmanın zorluğu daha görünür olmuştur. Bilgisayar ve internet erişimi olmayan yüz binlerce öğrenci varken okullar, karşılanması imkansız olan talepler dayatmış, itiraz eden öğrenciler ise “Herkes okuyacak diye bir şey yok” gibi saçma cevaplarla karşılaşmıştır. Niteliksiz ve verimsiz geçen eğitimin en yakın zamanda örgün modele geri dönmesi adına hiçbir adım atmayan iktidar, bu dönemde gençliğe yaşattığı ekonomik ve sosyal sorunların hesabını veremeyecek durumdadır. Daha da kötüsü, iktidarın gençliğe hesap vermek gibi bir derdi de yoktur, onların hesabı yalnızca sermayeyledir.

Gençliğin yolu; işçi sınıfının yoludur

Deneyimlediğimiz sayısız örnek; işçi sınıfının ve (her ne kadar reddedilmeye çalışılsa da) onun bir parçası olan gençliğin kader ortaklığını gün yüzüne çıkarmaktadır. Tek başına kurtuluşun mümkün olmadığı; siyasi ve ekonomik “gelişmeler”le birlikte apaçık ortadadır. Gençliğin yapması gereken; düşmanı olan burjuvazinin yanı sıra “Kaç kendini kurtar!”cılara karşı bir pozisyon almak, kendisinin de geçeceği sömürü sürecini tarihsel olarak deneyimleyen işçi sınıfının yanında olmaktır. Çünkü işçi sınıfının tarih içindeki bir diğer yeri de, bu düzeni değiştirecek olan sınıf olmasında; devrimci rolündedir.

Kapitalizmin insanlığa sunabileceği her “nimetin” sonuna geldiğimiz, pandemiyle birlikte bir kere daha tescillenmiştir. Ün, makam, başarı, para gibi vaatlerle gençliği kapsamaya çalışan sistem, inandırıcılığını yitirmektedir. Bu yanılsamaya baştan karşı çıkan sosyalistler, bir kere daha haklı çıkmıştır. Fakat haklı olmanın, doğru yerde durmanın tek başınayken bir değeri olmadığı gibi, değişimi hedefleyen bir pratikle buluşmaması da hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Bu düzenden hesap soracak olan; gençliğiyle, kadınlarıyla, emekçisiyle birlikte işçi sınıfıdır. Gelen 1 Mayıs da, gençliğiyle, kadınlarıyla, emekçisiyle birlikte işçi sınıfınındır! Şimdi sosyalist gençliğe düşen görev, her zaman olduğu gibi, insanlığın tek umudu olan sosyalizmi örgütlemek, geçmişten aldığı mirası geleceğe taşımaktır. Bu umutla birlikte işçi sınıfının yolunu ören Parti’yi ve onun gençliğini selamlıyoruz. Yaşasın 1 Mayıs!