RÖPORTAJ | Semra Pektopal: Gericilerin asıl derdi bizleri baskılamak

"Çocuk Gelinleri savunan birisine tepki gösterdiğim için yargılanmaktan onur duyuyorum. Benim gibi düşünen birçok kişi var ve bunu bilmek bana umut veriyor."

RÖPORTAJ | Semra Pektopal: Gericilerin asıl derdi bizleri baskılamak

Birleşik Kamu İş bir önceki dönem MYK üyesi ve TÜM YEREL-SEN kurucularından Semra Pektopal, 2020 yılında, Akit TV’de “12-16 yaşındaki çocukların, ilk çocuğu doğurmak için ideal yaşta olduğunu” söyleyen İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Muttalip Kutluk Özgüven’e sosyal medya üzerinden tepki göstererek “12-16 yaş, hamilelik için ideal yaş diyen sapık Prof. Dr. Muttalip Kutluk Özgüven, Çocuk Gelinlere, halkı özendirmiştir, bir an önce tutuklanmalı” dediği için yargılanıyor. Semra Pektopal ile dava sürecini konuştuk.

Öncelikle bize dava sürecinizden bahsedebilir misiniz?

Semra Pektopal: 15 Mayıs 2020 tarihinde Prof. Dr. Muttalip Kutluk Özgüven, Akit TV adıyla yayın yapmakta olan TV kanalının canlı yayınına konuk olmuş, yayın esnasında şu sözleri sarf etmiştir:

“Süpermen diye bir şey yok hayal kahramanı ama süper kadın diye bir ırk var. Ve bu da 13–16 yaş arasında, istediğiniz doktora sorun. 12–17 de olur. Çok muazzam rejenerasyon kabiliyeti var, vücudu mükemmel falan. Bu yaş ilk çocuğu doğurmak için ideal bir yaş olarak belirlenmiş. Yani ben diyorum ki; erkekler olsun, kadınlar olsun, biraz zekâmızı koyalım.”

Şahıs, bahsi geçen sözleri ile 12-16 yaş aralığındaki kız çocukları ile cinsel ilişkiye girilmesini alenen teşvik etmiştir. Oysa 15 yaşın altındaki kız çocukları ile cinsel ilişki yasalarımıza göre suç olarak kabul edildiği için şahıs, söylemleri ile suç olarak kabul edilen bir fiili, meşrulaştırmaya çalışmış ve bu suretle suç işlenmesini teşvik ve tahrik etmiştir.

Türk Ceza Kanunu’nun “Çocukların cinsel istismarı” başlıklı 103 üncü maddesinin 1 inci ve 2 inci fıkralarında “çocuğu cinsel yönden istismar eden kişinin sekiz yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacağı”,
aynı yasanın “suç işlemeye tahrik” başlıklı 214 üncü maddesinin 1 inci fıkrasında; “suç işlemek için alenen tahrikte bulunan kişinin altı aydan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacağı, 3 üncü fıkrasında ise tahrik konusu suçların işlenmesi halinde tahrik eden kişinin, bu suçlara azmettiren sıfatıyla cezalandırılacağı”, 217’nci maddesinde ise “halkı kanunlara uymamaya alenen tahrik eden kişinin, tahrikin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılacağı” düzenlemelerine yer verilmektedir.

TCK’nın bu maddelerine göre Cumhuriyet Savcılarının hemen bu şahsı tutuklaması gerekirdi. Ama ne yazık ki hak ve adaletin bitirildiği, adalet sistemimizin çökertildiği bu günlerde, bunu yapmalarını beklemek ölü gözünden yaş beklemek gibi neredeyse. Şahsın anılan eylemi, toplumun hemen her kesimi tarafından tepki ile karşılanmıştır. Toplumun ahlaki değerlerini ayaklar altına alan bu sözleri, ulusal medyadan sarf eden bir şahsın her türlü eleştiriye katlanma yükümlülüğü bulunmaktadır. Nitekim bizzat şahsın işvereni olan İstanbul Aydın Üniversitesi’nin Rektörlüğü tarafından yapılan açıklamalarda da şahsa ait görüşlerin sapkınlığından bahsedilmektedir. Ben de tepkisini koyan insanlardan biriyim ve şöyle bir paylaşım yaptım:

“13-16 yaş, hamilelik için ideal yaş’ diyen sapık Prof. Dr. Muttalip Kutluk Özgüven, Çocuk Gelinlere, halkı özendirmiştir, bir an önce tutuklanmalıdır.”

“GERİCİLERİN ASIL DERDİ BİZİ BASKILAMAK”

Semra Pektopal: Tutuklanmayacağını biliyorum ama o anki tepkim o şekilde gelişti. Şikâyet konusu paylaşım, bana ait olan kişisel sayfamdan iznim haricinde alınmıştır. Şahsımca yapılan paylaşım herkese açık nitelikte olmayıp sadece arkadaşlarım arasında geçen görüş paylaşımları niteliğinde olup bu paylaşımların iznim haricinde Muttalip Kutluk Özgüven tarafından kayıt altına alınarak işlenmesinin kendisi suç niteliğindedir. İletişimin, konusu suç teşkil edecek şekilde tespit edilmesi halinde de yasal bir delilden bahsedilemeyecektir. Bu şekilde hukuka aykırı olarak ele geçirilen delillerin hukuken bir değeri olmadığı ortadadır. Bahsedilen paylaşımda, suç unsuru içeren herhangi bir ifade bulunmamaktadır.

Bu Ortaçağcı gericilerin asıl dertleri, ülke olarak içinden geçtiğimiz bu zor günlerde bile sosyal medya paylaşımlarımıza kadar bizi baskılamak ve sindirmektir. Ülkemizi hızla orta çağın karanlıklarına götürmek isteyenler, bu yolda dikensiz gül bahçesi yaratmak istiyorlar, bunun için de önlerine çıkan her engeli ezip geçiyor ve tüm hak arama yollarını tıkıyorlar. Kişilerin, kitle örgütlerinin, demokratik tepkilerini göstermelerine asla tahammül göstermiyorlar. İşte tahammül göstermediklerinden biri de benim bu açıklamamdır. Dava açılmadan önce Facebook hesabımdan, şahıstan özür dilemem istendi ama bunu kesinlikle kabul etmedim. Süreç bu şekilde gelişti.

Çocuk Gelinleri savunan birisine tepki gösterdiğim için yargılanmaktan onur duyuyorum. Benim gibi düşünen birçok kişi var ve bunu bilmek bana umut veriyor.

Kimler ‘çocuk gelin’ olarak kabul ediliyor? “Çocuk Gelin olmak” 21. Yüzyıl Türkiye’sinde neden hala çok yaygın, bunun altında yatan nedenler nelerdir?

Semra Pektopal: Bildiğiniz üzere; on sekiz yaşın altında evlendirilen kız çocuklarına ‘çocuk gelin’ denilmektedir. ‘Çocuk gelinler’ sorunu gelişmemiş ve gelişmekte olan birçok ülkenin olduğu gibi Türkiye’nin de önemli bir sorunu, kanayan yarasıdır. Türkiye’nin de taraf olduğu Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’ye (20 Kasım 1989) göre ‘Çocuğa uygulanabilecek olan kanuna göre daha erken yaşta reşit olma durumu hariç, on sekiz yaşına kadar her insan çocuk sayılır.’ Çocuk Koruma Kanununa (3 Temmuz 2005) göre ise çocuk ‘daha erken yaşta ergin olsa bile, on sekiz yaşını doldurmamış kişidir.’ Buradan hareketle 18 yaşından önce yapılan evlilikler ‘çocuk evlilikleri’ ve on sekiz yaşından önce evlenen kız çocukları ise ‘çocuk gelin’ olarak kabul edilmektedir.

Çocuğun biyolojik gelişiminin tamamlanması, kendi duygularını tanıması, hayatını nasıl devam ettireceğine karar vermesi gibi durumlar belirli olgunluk gerektirmektedir. Bireylerden gelişimleri tamamlanmadan evlilik ve çocuk sahibi olma sorumluğunun beklenmesi sağlıksız sonuçlara neden olmaktadır. Erken yaşta yapılan evlilikler çocukta fiziksel, ruhsal, eğitim başarısızlığı ve toplumsal gelişimini engelleyen birtakım sorunlar oluşturmaktadır.

Kız çocuklarının küçük yaşta evlendirilmelerinin altında yatan nedenleri çok kısaca şu şekilde özetleyebiliriz. Kız çocuğu gözü açılmadan evlendirildiği takdirde, kocasına ve onun ailesine itaat ve uyum sorunu yaşamayacağı, aileler için yoksullukla mücadele kız çocuklarının erken yaşta evlendirilerek alınan başlık parasının kurtarıcı olarak görülmesi, ailede bir boğazın eksilmesi, kız çocuğunun namusunun korunması için onun bir an önce evlenmesi gerektiği düşüncesi, çarpıtılmış dini referanslar vb. nedenler.

Ataerkil ve geleneksel toplum yapısının hâkim olduğu birçok toplumda olduğu gibi Türkiye’de de çocuk yaşta evlilik, zorla gerçekleştirilen yaygın bir küresel sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Ebeveyn tutumu, çarpıtılmış din referanslı açıklamalar, eğitimsizlik veya hukuki süreçlerin tam olarak toplum hayatına yansıtılamaması sorunun çözümünü zorlaştırmaktadır. Toplumda hâkim olan kadına yönelik cinsiyetçi bakış açısı erken yaşta evlendirilen kız çocuklarının olumsuz konumlarını iyice pekiştirmektedir. Kadın bir neslin yetişme sürecinde ilk rehber olduğu için kadınların gelişmesi toplumun gelişmesi bakımından çok önemlidir. Bu yüzden çocuk gelinler yalnızca bireysel sorun olarak değil toplumsal sorun olarak da görülmelidir. Bunun karşısında devletin bunu engelleme noktasında yeterince yaptırımları yok. Devletin önleyici yasaları yok. Var olan yasaların da pratikte hiçbir uygulaması yok, hepsi sadece sözde kalıyor.

Bugün Türkiye’de milyonlarca çocuk, tarikat ve cemaatlerin yurtlarında barınıyor. Yine Diyanet’in kimi skandal fetvaları biliniyor. Şüphesiz gücünü bu gerici örgütlenmelerden alan Muttalip Kutluk Özgüven gibilerine ve bu gerici örgütlenmelere karşı neler yapılmalı?

Semra Pektopal: Bence, şeriat gümbür gümbür son sürat geliyor. Hem de ciddi hiçbir direnişle karşılaşmadan geliyorlar ne yazık ki. Bu gidişle Cumhuriyet ve Cumhuriyet değerlerimizin hepsi tarihe karışacak.

Bildiğiniz gibi AB-D emperyalistleri bizim gibi Müslüman ülkelerde Ortaçağcı gericiler ile iş birliği yaparak, yönetime gelirler. Aynen Afganistan’da Sosyalizme karşı “Yeşil Kuşak” oluşturmak için ABD emperyalizmi tarafından örgütlendirilip devrimcilerin üzerine salınan Taliban iktidarı gibi. Taliban iktidara geldiğinde ise ilk marifeti kadının üstünde dini bir baskı kurmak olmuştur. Kadınların çalışması yasaklanmış, “burka” denilen her tarafı kapalı giysiler giymeye zorlanmış, yanında erkek olmadan sokağa çıkan kadınlar acımasız cezalara çarptırılmıştır. Kadınlar eğitim hakkından da yoksun bırakılmıştır. Doktor, öğretmen nice kadınlar evlere mahkûm edildikleri için görevlerini yapamamaktalar.

Yine ülkemizde, Hizbullah vahşetini, birbirini ardına çıkan mezar evleri hepiniz hatırlarsınız. Bu Hizbullah elemanlarının yaşayış tarzı da bu güçlerin iktidara geldiklerinde yapacakları konusunda mesaj vermektedir.
Bu tarikatların gerçek Müslümanlıkla kesinlikle hiçbir alakaları yoktur. Bunların tek derdi kendisini besleyenlere karşı, görevlerini yerine getirmek ülkemizi ortaçağın karanlıklarına götürmek için din alıp din satmaktır. Yani halkımızın temiz dini duygularını sömürmektir tek dertleri.

Türkiye’nin dört bir yanına dal budak salmış tarikatları, şıhları, mürşitleri vb. ile genç kızlarımızı afyonlayarak, onları, Ortaçağ gericiliğine, köleliğine, cariyeliğine, dört duvar arasında mahkûmiyete gönüllü girmeyi arzular hale getiriyorlar.

Şeriat kadının özgürlüğüne izin vermez; çünkü kadınları kapitalizmde olduğu gibi bir meta olarak görür ve kadının özgür olması halinde herkesin malı olacağını savunur; ama görünüşte izin vermediği şeye pratikte kendisi uymaz. Bildiğimiz gibi pek çok şeriatçı grup tarafından günümüzde “İmam Nikâhı” ve “Hülle Nikâhı” adı altında pek çok uygulama mevcut.

Şeriatla yönetilen ülkelerde zina yaptıkları gerekçesiyle taşlanarak öldürülen kadınlar hala belleklerimizdedir. Yani şeriat en acımasız kuralları uygulamaktan çekinmez biz kadınlara…

“ÖRGÜTLÜ BİR GÜÇLE MÜCADELE ETMEMİZ GEREK”

Semra Pektopal: Bunların yıllardır ülkemize verdiği tahribatı ve pisliği ancak devrim temizler. Devrim olmadan bunlardan kurtulmak çok zor. Devrim için de bizim örgütlü olmamız gerekir. Örgütlü bir güçle mücadele etmemiz gerekir. Gezi direnişi bir fırsattı ama orada da örgütlü hareket edemedik, halkın tepkisini örgütlü mücadeleye dökemedik. Yani her şey örgütlenmekten ve örgütlü hareket etmekten geçmektedir. Solun, Sosyalistlerin bir araya gelip tek bir parti çatısı altında birleşmesi gerekiyor. Örgütlenmeden, örgütlü hareket etmeden başaracağımıza inanmıyorum. Gerçekten de işimiz çok zor ama örgütlenmeyi başardığımızda, başaracağımıza inanıyorum. Che’nin dediği gibi gerçekçi olup imkansızı başaracağız. Umutsuz değilim. Umudumu her zaman diri ve taze tuttum, tutmaya da devam edeceğim. Devrim olmadan bu ülkede kurtuluş olmaz.

Laikliğin her geçen gün biraz daha tasfiye edildiği ülkemizde, gericilik en fazla kadınların yaşamını etkiliyor. Kadınlar gericiliğe karşı mücadele etmek için neler yapmalı?

Semra Pektopal: AKP, uzun süredir can çekişen laikliğin bu 19 yıllık iktidarında ölüm döşeğine düşmesini hızlı bir şekilde gerçekleştirdi. Tüm toplumu ortaçağın karanlıklarına çekmek isteyen AKP, bu şeriat özlemlerini en çok da kadın bedeni üzerinden hayata geçirmeye çalıştılar.

AKP’nin kürtajı dini gerekçelerle yasaklamak istemesi, Diyanet’in buna fetvayla olur vermesi, Tayyip Erdoğan’ın “dindar gençlik” yetiştirme projesi, 4+4+4 ile eğitimin kısmen dinselleştirilmesi ve çocuk gelinlerin yolunun açılması, pek çok lisenin imam hatip lisesine çevrilmesi, yine “kadın erkek eşitliği kadının fıtratına terstir” sözü, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın adının değiştirilmesi, kadını sadece aile içinde var etmeye çalışmaları, kadınlara: “Üç çocuk doğurun, işinizden çıkın, evinize dönün!” teklifleri, tecavüzcüsüyle evlenme, kadının kahkahasını yasaklayan, hamile iken eve kapatmayı uygun gören, bir kişinin annesinin diz kapağından dahi tahrik olabileceğini utanmadan söyleyen, kızlı erkekli okumayı tahrik edici bulan ve yasaklamaya kalkan, nasıl giyineceği konusunda hükümler koyabilen bir anlayışı topluma dayatmayı, yaşamda uygulanabilir kılmayı kendine görev edinmiştir.

Eğitim ve yaşam hakkımızı ayrıştırıp kısıtlayanlara Atatürk’ün, “Bir toplum aynı amaca bütün kadınları ve erkekleri ile beraber yürümez ise ilerlemesine teknik olarak imkân ve bilimsel olarak ihtimal yoktur.” sözünü hatırlatmak istiyorum.

Bu sömürü düzenini erkeklerle birlikte mücadele ederek ortadan kaldırdığımız zaman ancak gerçek kurtuluşa ulaşabiliriz. Yani kadının kurtuluşu İşçi Sınıfının kurtuluşundan bağımsız değildir. Biz kadınlar çifte sömürüye maruz kaldığımız için erkeklere oranla daha direngen, oluyoruz. Ben tam 31 yıldır mücadele içindeyim ve bunu hep yaşayarak gördüm. Eğer biz kadınlar ön saflardaysak, mücadele ediyorsak erkekleri de sürüklüyoruz, içine katıyoruz mücadelenin. O yüzden biz kadınların daha çok mücadele vermesi, örgütlenmesi, bilinçlenmesi gerekiyor. Laikliğe en çok biz kadınların sahip çıkması gerekmektedir. Çünkü az önce verdiğim örneklerden de anlaşılacağı gibi laik bir yaşamdan yoksun olmak, köle bir yaşama mahkum olmak demektir. Bu yüzden bizlerin öncelikle gericiliğin kuşattığı kadınlara gitmesi gerekiyor. Onları uyandırmamız lazım. Çünkü meydan gericilere terk edildi ne yazık ki. Ülkemiz, kadınlarımız, insanlarımız onlara teslim edildi. Bizlerin bunu aşmasının yolu, halka inmek ve halkı bilinçlendirmek olmalıdır. Halkımızı bu sömürü düzeninden kurtarmanın başka yolu yok!

“MÜCADELEYE DEVAM!”

Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Semra Pektopal: Üzerime atılı suçu asla kabul etmiyorum ve Çocuk gelinlerin önüne geçmek için, eğitim seviyesinin ve bireysel farkındalıkların artırılması, hukuki kurallardaki çelişkilerin düzenlenmesi ve yasakların topluma güçlü şekilde hissettirilmesi, toplum yapısının üretmiş olduğu toplumsal cinsiyet rollerinin dayanak kullanıldığı olumsuz durumların engellenmesi ve ataerkil yapıyla mücadele etmeye daha önce olduğunu gibi bundan sonra da mücadele etmeye devam edeceğim. Bunun yanı sıra, sermayeye karşı yoksul halkı, sömürüye karşı işçi-memuru, eşitsizliğe karşı adaleti, talana karşı doğayı, hayvanları, erkek şiddetine karşı kadınları, istismara karşı çocukları, her ne pahasına olursa olsun savunmaya ve bunlar için mücadele etmeye devam edeceğim. Kimse beni mücadelemden vazgeçiremez! Yargılandığım günden bu yana çok samimi bir şekilde davam ile ilgilenen ve beni yalnız bırakmayan İlerici Kadınlar Derneği’ne çok teşekkür ediyorum, iyi ki varsınız.