RÖPORTAJ | Avukatlar Sendikası Genel Başkanı Selin Aksoy: AKP iktidarı, sermayenin yıllarca uğraşarak yarattığı bir iktidardır

İnşa edilen düzende emekçilere köle rolü biçilmeye çalışılıyor. Ülkede yaşanan her olayın faturası ağır ya da hafif daima biz emekçilere kesiliyor. Geçmediğimiz yolların parası, gitmediğimiz havaalanlarının parası, kapısından geçmenin bile yasak olduğu sarayların masrafı, yolsuzlukların, rantiyelerin faturası daima bizlerden kesiliyor.

RÖPORTAJ | Avukatlar Sendikası Genel Başkanı Selin Aksoy: AKP iktidarı, sermayenin yıllarca uğraşarak yarattığı bir iktidardır

Pandemi ile birlikte derinleşen kriz, işçi sınıfının haklarının gasp edilmesi ile daha doğrusu krizin bedelinin emekçilere ödetilmesi ile derinleşmeye devam ediyor.

Patronların kar oranları her geçen gün artarken işçi sınıfının hakları da aynı hızda azalmaya sürdürürken siyasette de aynı şekilde mafyatik ilişkilerde ortaya saçılmayı sürdürüyor.

Ülkemizde yaşanan bu gelişmeleri biz de Avukatlar Sendikası Genel Başkanı Selin Aksoy ile konuştuk.

Özellikle salgınla birlikte bu krizin sosyal yönünü de yaşar hale geldik. Size göre iktidarın ve sermaye temsilcilerinin krize karşı bir programları var mı yoksa rüzgar nereden esiyorsa yelkenleri oraya mı çeviriyorlar?

Ne böyle bir programları olduğunu söyleyebiliriz ne de rüzgarın estiği yöne göre hareket ettiklerini. Krize karşı bir programları yok ancak yelkenlerini rüzgara değil, çıkarlarına çeviriyorlar. Yani sermayenin çıkarlarının korunması onlar için ana hedef olduğu için, herhangi bir kriz anında – ki bugün salgın büyük bir krizdir- sermaye sınıfının korunması için aksiyon alıyorlar.

Kriz bir yandan salgın bir yandan hem sermaye çevreleri, hem de iktidar emekçilere karşı bastırdıkça bastırıyor. İşsizlik, yoksullaşma ve hak gaspları herkesin dilinde. Sizce emekçiler bu duruma karşı tepki gösterebiliyor mu?

İçinde bulunduğumuz salgın ortamının derinleştirdiği kriz koşullarında, işçinin yapabildiği tek şey hayatta kalabilmek. Pandeminin tüm ekonomik sonuçlarının işçi sınıfının omuzlarına yüklendiği, kısa çalışma ödeneği, ücretsiz izin adı altındaki uygulamalarla işçiyi asgari yaşam koşullarda yaşama hakkı bile tanınmadığı bugünlerde emekçiler bu duruma karşı yeterli tepkiyi örgütlü bir şekilde gösteremiyorlar. Öte yandan birçok şantiyede veya atölyelerde işçilerin haklarını elde edebilmek için seslerini yükselttiğini de biliyoruz. Buradaki ana problem örgütsüzlük, işçiler örgütsüz olduğunda tepki göstermekten de geri durabiliyorlar.

Hak gaspları emekçilerin tepesinde her zaman demoklesin kılıcı gibi sallanıp duruyordu. On yıl önceye ya da otuz yıl önceye de gitseniz hak gaspları son derece yaygındı. Ancak hiçbir dönemde bu denli aleni bir biçimde hakların hiçe sayıldığı bir dönem yaşanmamıştı. Sermaye ya da iktidar bu gücü nereden alıyor?

İktidar bugüne kendisini her koşulda destekleyen ve önündeki engelleri aşmasına her zaman yardımcı olan sermaye sayesinde geldi. Yani aslında mevcut iktidar, sermayenin yıllarca uğraşarak kendi yarattığı, kendi için yarattığı bir iktidar. Kendisine ait olduğu için denetime tabi tutulacağı bir mekanizma da yok. Hal böyle olunca da; “yıkan da yaratan da” kendisi oluyor. Artık sermaye kendi isteklerini herkesten ve her şeyden üstün tuttuğunu gizlemeye ihtiyaç duymuyor çünkü artık kurduğu kölelik düzenin önünde hiçbir engel kalmadığını düşünüyor.

Ekonomik kriz, salgın bir yanda sürüyor. Diğer yanda iktidar blokunda ise “hesaplaşmalar” gündeme geliyor. Mafya liderlerinin videoları siyaseti belirliyor. Herhangi bir olay karşısında her kesimin sesinin çıktığını görüyoruz. Ancak bir tek emekçilerin sözü son derece cılız çıkıyor. Bu konuda neler yapılması gerekiyor?

İnşa edilen düzende emekçilere köle rolü biçilmeye çalışılıyor. Ülkede yaşanan her olayın faturası ağır ya da hafif daima biz emekçilere kesiliyor. Geçmediğimiz yolların parası, gitmediğimiz havaalanlarının parası, kapısından geçmenin bile yasak olduğu sarayların masrafı, yolsuzlukların, rantiyelerin faturası daima bizlerden kesiliyor. Bu kadar ağır bir yükün altında ezilirken emekçinin sesini duyurmak istediği en ufak bir alana dahi tahammül edilemiyor. 1 Mayıslar binbir çeşit bahanelerle yasaklanıyor. Yani aslında yıllardır hayalini kurdukları kölelik düzenini kurduklarına inansalar da, emekçilerin bir araya gelmesinden, birbirleri ile dayanışmasından ve ortak bir ses çıkarmasından da bir o kadar korkuyorlar. Yapmamız gereken yurttaş olduğumuzu ve aslında egemen olduğumuzu hatırlamak, emekçiler olarak daha sık ve daha kalabalık bir araya gelmek.