RÖPORTAJ | Ali Rıza Küçükosmanoğlu: Bugün mafya liderlerinin sesleri düzen muhalafetinin toplam sesinden daha fazla çıkıyor

"Bugün işçi sınıfının mücadelesini sınıfsal bir perspektifle buluşturacak olan şey sosyalistlerin, devrimcilerin varlığıdır. Mücadeledeki sınıfsal perspektif ancak bu şekilde geliştirilebilir."

RÖPORTAJ | Ali Rıza Küçükosmanoğlu: Bugün mafya liderlerinin sesleri düzen muhalafetinin toplam sesinden daha fazla çıkıyor

Uzun yıllardır işçi sınıfı sarı sendikacılığın ellerinde bir taraflara savrularak enerjisini, şevkini kaybetmeye devam ediyor.

Bu süreç artık öyle bir noktaya geldi ki sınıf sendikacılığı yapmak yadırganır biri durum oldu. Sayıları az da olsa yine de sınıf sendikacılığı yapan sendikalar ve sendikacılarda kıymetlerini koruyarak mücadelelerine devam ediyor.

Biz de hem ülkemizin içinde bulunmuş olduğu durumu hem de işçi sınıfının sorunlarını ve ne yapması gerektiğini Nakliyat-İş Sendikası Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu ile konuştuk.

2018 Temmuzdan beri ciddi bir ekonomik krizle karşı karşıyayız. Özellikle salgınla birlikte bu krizin sosyal yönünü de yaşar hale geldik. Size göre iktidarın ve sermaye temsilcilerinin krize karşı bir programları var mı yoksa rüzgar nereden esiyorsa yelkenleri oraya mı çeviriyorlar?

İktidarın bu sürece dair sermaye sınıfı ile birlikte bu süreci kendi çıkarlarına göre geçiştirme politikası var ve uzunca bir süredir toplumsal, sosyal ve ekonomik açıdan bu süreci kendi çıkarları çerçevesinde şekillendirmekte. Yani AKP iktidarı hem uluslararası sermayenin Türkiye’deki yerel sermayenin yerel tekellerin iktidarı aynı zamanda. Yani her ne kadar gerisinde tefeci bezirgan sermayenin sözcülüğünü yapsa da onlarla içli dışlı bir şekilde hareket ediyor. Dolayısıyla bu uluslararası tekellerin, emperyalistlerin çıkarlarına uygun politikaları hayata geçirdi. Ve dolayısıyla bu yaşananların faturası da halkımıza emekçilere kesildi. İşsizlik, reel ücretlerin düşmesi, halkın yoksullaşması gibi sonuçlar çıkardı.

Kriz bir yandan salgın bir yandan hem sermaye çevreleri, hem de iktidar emekçilere karşı bastırdıkça bastırıyor. İşsizlik, yoksullaşma ve hak gaspları herkesin dilinde. Sizce emekçiler bu duruma karşı tepki gösterebiliyor mu?

Burada da tabi özellikle pandemi süreci sadece türkiye’nin değil tüm dünyanın karşı karşıya kaldığı bir sorun. Bu pandemi sürecinde yaşananalar da Türkiye’nin sınıfsal mücadelesinin yansıması şeklinde seyrediyor. Bakıldığı zaman ölümler ve bu süreç içerisinde yaşanan diğer sıkıntılar bize şunları gösteriyor; uluslararası tekellerin ve sermayedarların kâr hırsları bugün hem ülkemizdeki iktidar da hem diğer iktidarlar da bu politakalara uygun şekilde hareket ediyor.

Dünyada onbinlerce, yüzbinlerce insanın hayatını kaybetmesi onlar için çok da önemli bir başlık değil. Asıl olarak yaşanan süreçteki veriler de bu gerçeği gösteriyor. Dünyada milyarder sayısı artarken yoksulluk ve yoksul sayısı, işsizlik artıyor. Diğer taraftan insanlar canından olmaya başladı ve dolayısıyla pandeminin asıl yükünü yoksul, alt taban çekti. Bu süreç içerisinde Türkiye’de sendikal açıdan patronlara cevap verilmedi. Biz sendika olarak ülkenin birçok noktasında pandemide yaşanan sorun ve hak gasplarına karşı mücadele ettik ama bakıldığı zaman ülkede genel olarak sendikal alanda çok fazla faaliyet yürütülemedi. Geçtiğimiz yıl ülkemizde üç ay boyunca sendikal faaliyetler yasaklandı ve bunun karşısında konfederasyonlar hiçbir şekilde sesini çıkarmadı. Bundan daha acı bir durum ise pandemi sürecinde ödenecek olan nakdi yardımların işsizlik fonundan karşılanması oldu. Bunu talep eden ise Türkiye’deki sendika konfederasyonları oldu. Bu durum Türkiye’deki sendikal mücadeledeki işçilerin emek mücadelesinin ne kadar geri bir durumda olduğunu bize gösteriyor. Bu süreçte sınıfın çıkarlarını koruyacak sendikalar patron örgütleriyle birlikte işbirliği yaptı.

Hak gaspları emekçilerin tepesinde her zaman demoklesin kılıcı gibi sallanıp duruyordu. On yıl önceye ya da otuz yıl önceye de gitseniz hak gaspları son derece yaygındı. Ancak hiçbir dönemde bu denli aleni bir biçimde hakların hiçe sayıldığı bir dönem yaşanmamıştı. Sermaye ya da iktidar bu gücü nereden alıyor?

Sermaye bu gücü asıl olarak işçi sınıfının örgütsüzlüğünden alıyor. Yaşanan bu süreçler karşısında emekçilerin cephesinde şimdilik etkili bir mücadele çıkmıyor. Türkiye’de sendikaya üye olan işçi sayısı bize bu durumu açık bir şekilde gösteriyor. Toplam sendikalı işçilerin sadece yüzde beşi toplu iş sözleşmesinden faydalanabiliyor. Kaldı ki mevcut sendikal yapılar da işçi sınıfının haklarına dair olan bu gasplara da karşı koyamıyor. Reel ücretler düşüyor ama buna karşı bir şeyler yapılmıyor. Hava-iş Sendikası TİS’i önceki sözleşmeye göre ücretleri %30 düşürdü ve bunu imzalamayan işçiler de işten çıkarılmayla karşı karşıya kaldı. Yani bırakalım hakları korumayı, sendikalar var olan hakların kaybında rol oynayabiliyor. Bugün Türkiye’de işçi sınıfının büyük bir potansiyeli olmasına rağmen bu potansiyeli kaldırabilecek, hareketlendirebilecek sendikal bir anlayış yok.

Tabi bugün de ülkenin birçok tarafında devam eden direnişler, grevler var. İşçi sınıfı aşırı geri bir noktada değil elbette. İşçi sınıfı örgütlendiğinde mücadeleye kanalize edilebiliyor. Bugün yaşadıklarımız bize bunları gösteriyor; ancak bu mücadeleleri sonuca bağlayabilecek bir yapı yok. Bugün daha geniş ve daha örgütlü bir sınıf mücadelesinin ortaya konulması gerekiyor.

Bugün Türkiye işçi sınıfının ihtiyacı olan şey sarı sendikacılık değil, sınıfın çıkarları doğrultusunda hareket edecek sınıfsal mücadele alanlarıdır. Bugün ihtiyaç duyduğumuz şey DİSK’in kurulduğu dönemdeki sınıfsal mücadele, sendikal mücadele anlayışıdır; ancak bugün DİSK’te bile bu anlayış bulunmamakta. Bugün işçi sınıfı yılgın olarak gözükse bile örgütlü olduğu süreçlerde çok büyük kazanımlar elde ettiği de gerek tarihte gerek bugün kendini belli ediyor. Bugün işçi sınıfının mücadelesini sınıfsal bir perspektifle buluşturacak olan şey sosyalistlerin, devrimcilerin varlığıdır. Mücadeledeki sınıfsal perspektif ancak bu şekilde geliştirilebilir.

Ekonomik kriz, salgın bir yanda sürüyor. Diğer yanda iktidar blokunda ise “hesaplaşmalar” gündeme geliyor., mafya liderlerinin videoları siyaseti belirliyor. Herhangi bir olay karşısında her kesimin sesinin çıktığını görüyoruz. Ancak bir tek emekçilerin sözü son derece cılız çıkıyor. Bu konuda neler yapılması gerekiyor?

Artık öyle bir noktaya geldik ki bir mafya liderinin sözleri, muhalefetin toplam konuşmalarından daha fazla tartışılır, daha fazla etki eder bir hâl içerisinde. Bu süreçte işçi sınıfı için mücadele edenler Türkiye’nin içerisine düşürüldüğü bu durumdan dersler çıkarmalı. Muhalefetin işçi sınıfı muhafeleti üzerinden yükselen bir muhafelet olması lazım ama ne yazık ki bir mafya lideri üzerinden dönen videolar Türkiye’deki düzen muhalefetini belirler hâle geldi.