Türkiye sosyalistlerin ittifakını bekliyor!

Türkiye sosyalistlerin ittifakını bekliyor!

09-10-2021 23:14

AKP’nin içinden çıktığı Saadet Partisi, AKP’den kopan Deva ve Gelecek partileri ile MHP’den çıkan İyi Parti ile kurulan ittifakın “emekten yana, ilerici ve sol bir program” ortaya koyması mümkün değildir. Eşyanın tabiatı itibariyle...

Ali Ateş

AKP’nin kurucu partisi olduğu “yeni düzen”in AKP-MHP eliyle bir yandan yeni bir anayasayla hukuku oluşturulmaya çalışılırken diğer yandan düzen muhalefetinin fiili duruma karşılık yeni bir hukuk arayışıyla karşı karşıyayız. AKP’nin başkanlık rejiminin karşısında düzen muhalefeti güçlendirilmiş parlamenter rejimle toplum karşısına çıkıyor. Daha doğrusu bugün düzen siyasetinde burjuva kanatların ittifak zeminleri bu eksende kuruluyor, sermaye düzeninin daha iyi nasıl sürdürülebileceği tartışması bugün emekçi sınıfların önüne bir kurtuluşmuş gibi konuyor. Bugün ülkenin temel sorunlarından birisinin “tek adam yönetimi” olduğu açık olmakla birlikte sorunların asli kaynağı olarak bunun gösterilmesi bizlere göre bir yanılsamadan ibaret.

Başkanlık, yarı-başkanlık ve güçlendirilmiş parlamenter sistem arayışına sıkıştırılmış bir gündemle karşı karşıyayız. Cumhur İttifakı, AKP ve MHP arasında kurulan ittifak, başkanlık rejiminden taviz vermeyeceğini söylerken toplumun karşısında “ülkenin beka sorunu var” dışında bir söylem üretmiyor. Millet İttifakı, başını CHP ve İyi Parti’nin çektiği ittifak ise, neredeyse bütün sorunların kaynağında tek adam yönetimini görmektedir. Cumhur İttifakı’nın nefesi tükenirken Millet İttifakı sermayeye ve batıya daha uyumlu bir alternatif olarak ortaya çıkıyor. İşin daha derinine bakıldığında ise toplumsal ve siyasal sorunların kaynağına inildikçe düzen siyasetinde kurulan ittifak bileşenlerinin politik tutumlarının birbirinden çok farklı olacağı görülecektir. Suriye sorunundan Kürt sorununa, laiklik gündemlerinden İstanbul Sözleşmesi’ne kadar bir dizi başlıkta Millet İttifakı kırılgan bir zemine sahip gibi görünüyor. Cumhur İttifakı ise birbirlerine muhtaçlığın getirmiş olduğu bir statükoyu temsil ediyor.

Bugün düzenin kanatlarının her ikisi de toplumsal yeni bir projeden yoksunlar. Cumhur İttifakı, gerici istibdat rejimini korumayı, Millet İttifakı ise düzenin restorasyonunu başa yazmış durumda.

Düzenin revizyonu ve restorasyonu arayışı

Ülkenin toplumsal, siyasal ve ekonomik sorunlarının, özellikle doğrudan emekçi sınıfların karşı karşıya kaldığı sorunların reçetesi noktasında büyük bir boşluk bulunuyor. Toplumda bu gidişe yönelik tepkiler birikirken bu tepkilerin AKP’nin iktidardan inmesine, özelde ise Erdoğan’ın başkanlığının son bulmasına kilitlendiği açık. Ancak emekçi kesimlerde biriken tepkinin, tek adam yönetiminin sonlanmasıyla soğrulması bugün Türkiye kapitalizminin geldiği yer itibariyle çok mümkün görünmüyor. İşsizliğin, yoksulluğun ve gelir adaletsizliğinin her geçen gün arttığı bir tabloda, düzenin AKP-MHP eliyle revizyonu ile CHP-İYİP eliyle restorasyon arayışının ülkenin temel sorunlarını çözmede yetersiz kalacağı açıktır.

Çünkü ülkenin yaşadığı temel sorunları yapısaldır. Dışa bağımlı, yabancı sermaye girişine dayalı, inşaat odaklı bir ekonominin yaşadığı krizin çözümünün emperyalist ilişkilerde yeniden uyumla çözülmeye çalışılması, düzenin her iki kanadı açısından da, tek yol olarak sunuluyor. Türkiye sermaye sınıfının, emperyalist sistemle göbekten bağı, bugün düzen siyasetinin her iki kanadının da politik yönelimini belirlerken, kaynak bulmak üzerine kurulu bir iktisat politikasının emekçi sınıfların çıkarına değil doğrudan sermaye sınıfının krizine çare olacağı açık olsa gerek.

Ama daha üst yapısal bir çerçeveden bakarsak bile bugün düzen muhalefetinin de ekseni sağa kaymış “yeni düzen”in muhalefeti olduğu açık olacaktır. Bu öncelikle bileşim itibariyle böyle. AKP’nin koptuğu Saadet Partisi, AKP’den kopan Deva ve Gelecek partileri ile MHP’den çıkan İyi Parti ile kurulan ittifakın “emekten yana, ilerici ve sol bir program” ortaya koyması mümkün değildir. Eşyanın tabiatı itibariyle… İkinci olarak ülkede yaşanan 20 yıllık gericileşme süreci CHP’nin uyum sağladığı, devrimci bir sol odağın etkisinin çok cılız olduğu gerçeği de eklenince CHP’nin de “dönüştüğü” bir gerçeklik olarak karşımızda duruyor. CHP’nin yüzünü sola değil, sağa döndüğü gerçeği, herkes tarafından kabul görecektir.

Düzenin sağa kaymış eğik düzlemi

Düzen siyasetinin merkezi sağa kaymıştır. Verili siyasi güçlerin artık yeni eksen üzerinden kendisini tarif ettiği bir gerçeklik söz konusu. Bu tablonun kabulü ile bu tabloya karşı mücadele, sadece solcu bir söylem olmanın dışında, bugün ülkenin ve emekçilerin kurtuluşu için ortaya konacak mücadele programının da temel taşı. Laiklik, kamuculuk ve bağımsızlık ilkeleri üzerinden inşa edilmeyen hiçbir toplumsal program, düzenin sağa kaymış eğik düzlemine bir meydan okuma olmayacaktır.

Avrupa Birliği’ne hayırhah bakılması, emperyalist ABD’nin Ortadoğu’da kurtarıcı olarak görülmesi, laikliğin yumuşatılması, piyasa düzeninin meşrulaştırılması gibi politik tutumlar, eğik sağ düzlemde siyaset yapmaktır. Ya da başka bir deyişle emperyalizm, gericilik ve sermaye karşıya alınmadan ilericilik, eşitlik, özgürlük ve demokrasi mücadelesi mümkün değildir.

Laiklik, kamuculuk, bağımsızlık

AKP’nin yeni rejimine karşı çıkmak, özünde AKP eliyle Türkiye’nin yuvarlandığı gerçekliğe ya da yaşadığı dönüşüme karşı çıkmaktır. AKP eliyle Türkiye, son 20 yıldır, gericiliğin daha da kurumsallaştığı ve laikliğin ortadan adım adım bitirildiği bir süreç yaşıyor. Bunun başta kadınlar ve gençler olmak üzere toplumun özgürlüğünün ve yaşam alanlarının kısıtlandığı bir somutluk yarattığı herkes için açık olsa gerek. Haziran Direnişi’nin aynı zamanda doğrudan yaşam alanına müdahale eden gericiliğe karşı bir tepki olmadığını kim söyleyebilir?

AKP eliyle yaşanan gerici dönüşümün en önemli ayağı ise yağma ve ranta dayanan haramiler düzeninin kurulmasıdır. Beşli çete olarak bilinen inşaat patronlarına ve yabancı sermayeye açılan devlet olanakları, yandaş sermayeye çekilen peşkeşler toplumsal tepkinin bir diğer boyutu iken aynı zamanda ekonomik krizin de nedenleri olarak değerlendirilmek durumunda. AKP, doğrudan burjuvazinin çıplak diktatörlüğünü temsil eden bir parti olarak sermaye sınıfının çıkarlarını korumuş, emekçi sınıfların payına ise daha fazla sömürü ve yoksulluk düşmüştür.

Hele AKP’nin, Büyük Ortadoğu Projesi adıyla ABD emperyalizminin biçtiği rol ve misyonla hayata geçirmeye çalıştığı dış politikanın ülkemize maliyeti çok büyük olmuştur. Bir iç sorun olarak görülse de sığınmacılar sorunu bile AKP dış politikasının nelere yol açtığını göstermektedir. Ya da Suriye’de bir cihatçı şeriat emirliğinin ülkenin yanı başında AKP eliyle kurulması doğrudan Türkiye’yi cihatçı terörün hedefi haline getirmiştir. Yine aynı şekilde Suriye’de ABD emperyalizminin planları doğrultusunda Suriye’nin bölünmesi üzerine kurulan senaryonun Kürt siyaseti eliyle hayata geçirilmesinin ülkemizde Kürt sorunuyla doğrudan ilgisi bulunuyor. Kürt sorununun çözümünde bile anti-emperyalist bir tutumun temel tutamak noktası olması gerektiğini görmek zor olmasa gerek.

Ülkenin ve emekçi sınıflarının kurtuluşunda toplumsal bir program ortaya konacaksa bu toplumsal programın temel noktaları, yukarıda ifade ettiğimiz gibi laiklik, kamuculuk ve bağımsızlıkçılıktır.

Türkiye, sosyalistlerin ittifakını bekliyor

Böylesi bir program ancak ve ancak ülkenin sosyalist, komünist ve devrimci güçleri tarafından yazılabilir, ortaya konabilir. Eksik olan bu. Emekçi sınıfların, ülkenin cumhuriyetçi ve ilerici kesimlerinin ve yoksul Kürt emekçilerinin çıkarlarını temsil edecek bir programın bir alternatif haline gelmesinin yolu bağımsız bir sosyalist odağın kurulmasından geçmektedir.

Hem böylesi bir zemin hem de böylesi bir ihtiyaç her zamankinden daha fazla hissedilmektedir. Ülkenin emekçi sınıfları ve ilerici birikimi, düzen siyasetinin parametreleri tarafından belirlenmiş muhalefet değil devrimci bir siyaset arıyor!