NATO’nun ön cephe gücü ve TSK

NATO’nun ön cephe gücü ve TSK

12-04-2021 14:21

Türkiye'nin yurtdışındaki operasyonel asker gücü yüzde 13,2 gibi son yılların rekor seviyesine yükseldi. 47 binin üzerindeki sayı ile neredeyse ordu düzeyindeki askeri varlığı yurtdışındaydı.

Vedat Altan

George Soros, Türkiye’nin en iyi ihraç ürünün ordusu olduğunu söyleyerek, emperyalist ülkelerin ülkemizden beklentisinin ne olduğunu zamanında ortaya koymuştu. Soros, 2003’te kendisinden Türkiye ile Arjantin’i karşılaştırmasını isteyenlere şu yanıtı vermişti: “Türkiye’nin Arjantin’den tek farkı stratejik pozisyonudur. Bu stratejik pozisyonuna bağlı olarak, Türkiye’nin en iyi ihracat ürünü de ordudur.” Kore’ye Türk askeri gönderildiği dönemde, zamanın ABD Dışişleri Bakanı Dulles, Türk askerinin kendilerine maliyetinin “23 sent” olduğunu söylemişti. O günden bu güne perspektif pek değişmedi. NATO’nun ileri karakol ülkesi olması da bu ihraç ürününü değiştirmedi. Olan her seferinde emekçi çocuklarına oldu.

Hikaye bildiğimiz şekilde başlıyor. Kore savaşı ile. O yıllarda Sovyet “tehdidine” karşı kurulan NATO’ya girme isteği palazlanan burjuvazinin, artık sapmaz bir yolu olarak karşılarına fırsat olarak çıkıyor. Dönemin Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak, NATO’nun kurulmasından iki gün sonra, 6 Nisan 1949’da “Türk halkı Batı kolektif sistemine katılmadığı için hoşnutsuzluk içindedir” diyerek açık çek çıkarıyor. Üye ülkeler ilk başta NATO’ya alınmasına karşı çıkıyor.

14 Mayıs 1950 seçimlerini kazanıp iktidara gelen Demokrat Parti (DP), ayağının tozuyla NATO’ya üyelik konusunu ele aldı. Adnan Menderes ve Celal Bayar, NATO’ya üye olmak istediklerini açıkladı. Ancak DP iktidarının 1 Ağustos 1950 tarihli NATO’ya üyelik başvurusu da Eylül’de reddedildi. 25 Temmuz 1950’de DP hükümeti Kore’ye 4500 askerden oluşan bir birlik göndermeye karar verdi. 500 kişilik ilk kafile 20 Eylül’de İskenderun’dan yola çıktı. Gerisi bildiğimiz gibi, emperyalist şekillenme açısından 23 centlik maliyeti ile aranılıp ta bulunamayan kan ayaklarına gelmiş oldu. NATO’ya girilmişti.

Bu güne gelene kadar bu hız kesmeden devam eden yurtdışına asker gönderme ve bulundurma 2017 yılında Pew Araştırma Merkezi tarafından hazırlanan bir raporda 2016’da yurtdışında en fazla asker konuşlandıran ülke ABD’den sonra Türkiye olduğunu ortaya çıkmıştı.  Araştırmada ABD, toplam askeri gücünün yüzde 14,9’unu yurtdışında çeşitli ülkelere konuşlandırdı. Türkiye’nin yurtdışındaki operasyonel asker gücü yüzde 13,2 gibi son yılların rekor seviyesine yükseldi. 47 binin üzerindeki sayı ile neredeyse ordu düzeyindeki askeri varlığı yurtdışındaydı.

NATO adına yapılan yurtdışı görevlerine kısaca bir göz atacak olursak;

Bosna-Hersek

Türkiye, Bosna-Hersek’teki savaşın ardından da insani yardım harekatı adı altında yapılan emniyetli bölgelerin tesisi ve korunması maksadıyla kurulan BM Koruma Kuvveti’nde (UNPROFOR) yer aldı. Bosna-Hersek’teki 1 Mekanize Türk taburu, Bosna-Hersek Türk Tabur Görev Kuvveti Komutanlığı adı altında 844 personeliyle Zenica’da barışın sağlanması için görev yaparken, NATO’nun aldığı karar uyarınca bu birlikte 2003 Eylülünde personel ve malzeme indirimine gidildi.

Kosova krizi

Türk Silahlı Kuvvetleri, Kosova’da bir süre devam eden krizin silahlı çatışmaya dönüşmesi üzerine NATO’nun 24 Mart 1999 tarihinde hava harekâtı başlatması nedeniyle, bu operasyona 10 adet F-16 uçağıyla destek verdi.

Türk Hava Kuvvetleri, harekât süresince gece ve gündüz toplam 2 bin saatten fazla harekat uçuşu gerçekleştirdi. Bu kapsamında, 3 adet tanker uçağını İncirlik’te, 8 adet F-16 uçağını da Bandırma’da hazır durumda bulunduran Türkiye, Adriyatik’teki bir Türk firkateyni ile mayın avlama gemisini de bu harekâtta görevlendirdi.

Türkiye, Kosova krizine çözüm bulunması ve NATO ile Yugoslavya Federal Cumhuriyeti arasında imzalanan barış anlaşmasının uygulanması amacıyla oluşturulan yaklaşık 42 bin kişilik güce de bir mekanize piyade taburuyla katıldı. NATO’nun Balkanlar’da ulaşılan askeri gelişmeler çerçevesinde, Kosova’da icra ettiği barışı koruma harekâtına katılan birliklerde kuvvet indirimine gitme kararı uyarınca Türkiye, bu birliğin malzeme ve personel sayısını azalttı.

Makedonya

27 Ağustos 2001’de bir bölük birliği ile katıldı. NATO’nun Müttefik Uyumu Harekâtı’nı 31 Mart 2003 tarihinden itibaren Avrupa Birliği devralırken, Türkiye, AB tarafından 15 Aralık 2003 tarihine kadar icra edilen “Concordia” harekâtına; 2 Subay, 2 Astsubay ve 4 erden oluşan iki Hafif İrtibat Timi, ayrıca AB Karargâhı’na 2 Subay ve NATO Üsküp Karargâhına da 1 Subay ile katkı sağladı. Türkiye, 15 Aralık 2003 tarihinde AB tarafından Makedonya’da oluşturulan PROXIMA Polis gücünde dört Jandarma personeli ve NATO Üsküp Karargâhında bir subay görevlendirdi.

Afganistan

Türkiye, ABD’deki 11 Eylül saldırılarına karşı başlatılan “Sürekli Özgürlük” harekâtına katıldı. Afganistan’da barışı sağlamak üzere oluşturulan Uluslararası Güvenlik Yardım Kuvveti’nde (ISAF-UGYK) 276 kişilik birlikle yer alan TSK, Komutanın devrinin ardından yaklaşık 260 personelden oluşan bir piyade bölük birliği ve destek unsurlarıyla görevini sürdüren TSK, NATO’nun Kabil Bölge Komutanlığı’nı oluşturmasının ardından 6 Ağustos 2006 itibariyle personel sayısını 900’e çıkardı.

Sudan ve Kongo görevleri

TSK, NATO tarafından sağlanan lojistik desteğin bir bölümü olarak Afrika Birliği’nin Darfur/Sudan’daki Barış Koruma misyonuna da bir C-130 uçağı ile katkı sağladı.

TBMM’nin 27 Haziran 2006 tarihinde aldığı 876 numaralı karar gereğince, Avrupa Birliği (AB) tarafından Kongo Demokratik Cumhuriyeti’ndeki seçimler nedeniyle, 30 Temmuz-30 Kasım 2006 tarihlerinde icra edilen barışı destekleme harekâtı için de bir C-130 Askeri Nakliye Uçağı ile 17 askeri personel görevlendirildi.

Baltık ülkelerinin ‘hava polisliği’

Türkiye, NATO Konseyi kararı çerçevesinde de 1 Nisan-31 Temmuz 2006 tarihleri arasında Baltık ülkelerinin hava sahalarında yapılmaya başlanan “hava polisliği” görevine katıldı. Bu kapsamda 4 adet F-16 uçağı yaklaşık 80 personeliyle Letonya, Litvanya ve Estonya’nın hava polisliğinde görev aldı.

TSK, ABD’de 2005 yılında Katrina Kasırgasının yarattığı tahribatın ardından NATO İnsani Yardım Harekâtı kapsamında 30 Eylül-8 Ekim 2005 tarihleri arasında bir C-130 uçağını görevlendirdi.

Hazır ordu bulundurmak

Buraya kadar Türkiye’nin yurtdışı askeri iş birlikteliklerini saymış olduk. Bunların hepsinin altında yatan ve her zaman dillendirdikleri bir jeo-politik önem bildirgesi bulunmakta. Bu önem bildirgesine göre kendisine tarihsel bir rol biçen devlet yapılanması askeriyesini de buna göre yapılandırmayı ihtiyacı duydu. Komşuları ile olan tarihsel ihtilafları başta olmak üzere çevresindeki enerji kaynakları ve emperyalist planlar Türkiye’nin etrafındaki bu gibi hareketliliğe hazır bir ordu bulundurmasını kendisi açısından elzem kılıyor. Oturduğu yerden bir ordu hazır olamayacağına göre bu ordunun sahada canlı tatbikatlar ya da görevlerde bulunması işleri için bulunmaz bir fırsat sunuyor. Her ne kadar düşük yoğunluklu bir 30 yıllık iç savaş tecrübesi olsa da klasik ordu düzeneğinde bir görev boyutunda olmayan bir hareketlilikti.  Hazır ordu bulundurmanın avantajlarını sadece içerde gerilla ve karşı gerilla işleyişine değil dışarıda düzenli birlik ve görev süreci şeklinde göstermesi yukarıda sayılan görevleri anlamlı kılıyor.

Nüfus alanı genişletme

Dışarıya karşı bu kadar asker göndermenin sadece kendi jeo-politik bir önemi ile açıklamak siyasetin yasaları açısından da izah edilebilir pek bir yanı bulunmuyor. Birden fazla fayda ilişkisi gereğince görev alınan tüm yurtdışı görevlerde, bulunan ülkenin milliyeti ve dini başta olmak üzere kültürel ve güncel hayatta nüfus elde etmek, ticari çıkarları için işbirliği kurmak, istihbaratı çalışmalarda ve etkilerde bulunmakta bu faydaların kendisi açısından önemli bir ayağını oluşturuyor. Uzun vadeli bir sürece yayılan bu başlıkların hepsi satıh meselesini ne kadar dışarıda kurarsan içeride o kadar rahat edersin ilkesine dayanıyor.

Emperyal görevlerde vazgeçilmez olduğunu göstermek

Hazır bir ordu bulundurmanın, zayıf halka ülkelerinde ortaya çıkacak bir terkedilme veya zayıf düşürülme durumuna karşıda el güçlendirme çalışması olaraktan okumalıyız. Emperyalist gücün yaptırımları başta olmak üzere ülkeye gelen yatırımın kaçmasından ucuz işgücü ile sadece elde dilemeyecek başka stratejik iş birlikteliklerini ortaya konma yöntemi biçiminde sunulmasını sağlıyor. Yukarıda saydığımız BM yâ da NATO görevlerinin hepsini bu bütünleşme iş birlikteliği içerisinde görmek gerekiyor.

Yukarıda saydığımız başlıklarda ne kadar kazançla çıkmıştır Türkiye tam olarak kestiremiyoruz. Büyük başarı ve ekonomik çıkar olduğuna dair önemli bir gösterge bu güne kadar göremedik. Bu durum yapısal bir sorun olan zayıf halka ile açıklasak ta uzun vadede yatırımların kendi iç operasyonel hazırlıkları olduğunu da görmek gerekir. Bu başlığa en iyi örnek belki de Kıbrıs’tır. Kıbrıs’taki Türk vatandaşı sayısı operasyon yapmak için yeterli bir uluslararası gerekçeye evrilmiş durumdadır.

Katil bir örgütün parçası olmanın utancı bu ülkenin tarihine bir kez yazılmıştır. Bu tarihten kurtulmak için NATO’dan çıkılması gerektiğini her zaman gür ses ile haykıracağız. NATO’nun aynı zamanda ülkemizdeki emekçi sınıflar açısından da bir kambur olduğunu unutmamamız gerekiyor. NATO’nun defedilmesi sosyalizm hülyasına bizi bir adım daha yaklaştıracaktır.