Ekonomide 3Y yaklaşımı: Yolsuzluk, yağma ve yolma

Ekonomide 3Y yaklaşımı: Yolsuzluk, yağma ve yolma

16-05-2021 17:35

Buradaki çürümüşlüğün sorumlusunu belirli bir aile topluluğunun ya da zümrenin "istismar edici" yaklaşımlarına havale etmek yetersiz bir bakış açısı. Mevcut durumun istismar edici yaklaşımlarla bağı olduğu aşikar. Ancak bununla birlikte, sermayenin devleti iktisadi bir düzenleme aracı olarak kullandığı bilinen bir eski gerçektir.

İlker Demirer

AKP’nin ilk yıllarında siyasetinde öne çıkardığı temel bir yaklaşım vardı: “3Y ile mücadele.”  Siyasetteki makasın değiştiği 2002 yılının hemen öncesinde tüm sermaye partilerini aynı söyleme sahip olduğu az çok hatırlanıyor. 3Y, bir başka deyişle yasak, yolsuzluk ve yoksulluk ile mücadele söyleminin demagojik yanı tartışılmaz. AKP iktidarı açısından tüm  pratik bu üç olgunun mutlak bir hale getirilmesidir. Yasaklar, yolsuzluklar ve yoksulluk düzenin bir kuralı haline gelmiştir.

Bununla birlikte, ortaya çıkan iktidar pratiğinin çok özgün bir yanı daha var. Ekonomik açıdan ele alındığında, sermaye düzeninin tüm özelliklerini, sömürü, emperyalizmle işbirliği, tekelleşme, mali sermayenin hakimiyeti vb., üstünde barındıran AKP iktidarı başka 3Y’yi temel haline dönüştürdü. AKP iktidarının ekonomi-politiğinin görünümüne oturan bu 3Y, kendi özgün şekliyle söylemek gerekirse, yolsuzluk, yağma ve yolma politikaları oldu. [1]

Bu yazının konusu olan yolsuzluk, yağma ve yolma politikalarının her birine dair ayrıntılı bir rapor sunmayacağız. Zaten bunu yapmak imkansız. Yolsuzluk iddialarının olağan hale geldiği, yağmanın istisnai değil, esas hale geldiği, yolmak aracılığıyla zenginleşmenin bir kural haline dönüştüğü bir ortamda detaylı bir liste çıkarmak mümkün değil.

Okurlarımız açısından, detaylı bir liste çıkarmanın neden mümkün olmadığını bir de “matematiksel” olarak ifade edelim. Söz konusu başlıkta, yalnızca yolsuzluk iddialarına ilişkin bir döküm çıkaracak olsaydık, basit Google araştırması ile üç kelimenin, “AKP, yolsuzluk, iktidar” milyonlarca ayrı habere konu olduğunu görürdünüz. Hatta bu üç kelimenin ikili bir biçimde ayrı ayrı ele alındığı örneklerde, 3 milyon 150 bin adet ayrı site Google tarafından etiketlenmiş durumda.

Yazının kapsamını biraz genişletmek aracılığıyla bu sayının ne denli büyük olduğunu “ispatlayalım”. Yalnız bu 3 milyon 150 bin adet haberin her biri, bu haberlerin birbirini tekrar eden seriler olduğu düşünüldüğünde, sadece bir dakika içinde okunduğu varsayılsa bile, tam 6 yıl aralıksız okuma yapmak zorunda kalırdık. Bu bilgileri ayıklamak, tüm interneti taramak zorunda kalsaydık, sanırım anlamlı bir veri analizi yapmak için başka teknikler kullanmamız gerekirdi. Elbette bu yazının konusu istatistik değil, politik olduğu için böyle tekniklere başvurmamız gerekmiyor.

Nereden çıktı bu kadar yolsuzluk ve yağma?

Ancak yolsuzlukları listeleme işine girişmek gibi bir işe kalkışılmasa da, bazı köşe taşlarını hatırlatmak gerekiyor. Yolsuzlukları sistematik hale getiren noktaların başında, yerel yönetimler geliyor. Ekonomik hacmin küçük, altyapı hizmetleri ve yerel organizasyon ihtiyacı dışında büyük yatırımların bulunmadığı yerel yönetimlerden söz etmiyoruz. İstanbul, Ankara gibi mega-kentlerin ekonomik düzenlemelerinde yolsuzluk sistematik hale gelmiştir.

AKP’nin 25 yıl boyunca yönettiği bu iki kentte ve Adana, Mersin, Antalya gibi diğer büyük kentlerde, açığa çıkan kirli ilişkiler ağı işin boyutunu gösteriyor. Elbette sadece AKP’nin yönettiği şehirlerde değil, diğer tüm şehirlerde de benzer bir durum söz konusu. Yerel yönetimler, yolsuzluğun yol hale geldiği yerler haline gelmiştir.  Yalnızca Ankara’da tespit edilen 3 milyar liralık yolsuzluk ve İstanbul’da tespit edilen 40’dan fazla yolsuzluğun hacmi, neredeyse küçük bir ada devletinin ekonomik hacmi kadardır. [2]

Bir ikinci nokta ise, yolsuzluk ile yağmanın iç içe geçtiği noktalar. Özelleştirme politikalarının burada oynadığı rol çok büyüktür. Bugüne değin 39 milyar dolarlık özelleştirmeye imza atan AKP iktidarı, bu özelleştirmelerde yarattığı yağma ve yolsuzluk iklimi ile sermaye düzeninin gerçek karakterini adeta ortaya koymaktadır. [3] Ancak bazı örneklerin gerçek bir servet aktarım mekanizması olduğunu hatırlatmak lazım.

Telekom özelleştirmesi, bunun tipik örneklerinden biridir. Lübnanlı Hariri ailesinin 2006 yılından itibaren aldığı ve adeta Telekom’un tekelci özelliği ile “soygun çemberine” dönüştürdüğü özelleştirme tarihimizin kara lekelerinden biri. 4,7 milyar dolarlık bir zararın işin görünen yüzü olduğu ortaya çıkarken, Telekom kapasitesinin geçen sürede yetersizlik göstermesi, nasıl bir soygunun olduğunu göstermektedir. [4]

Bu noktada, özelleştirmelerin aynı zamanda belirli bir sermaye çevresi açısından da nasıl bir kaldıraç rolü üstlendiğini ifade etmek gerekir. SEKA’nın, TÜPRAŞ’ın özelleştirmeleri tam da böyle bir rol üstlenmiştir. TÜPRAŞ’ın Koç Holding açısından üstlendiği “lokomotif rol” ve topluluğun gelişimindeki yeni evreyi temsil etmesi açısından önemlidir. Ancak bununla beraber, 2013’teki Danıştay sorgusunun TÜPRAŞ’ın yüzde 14’lük hissesinin borsa hilesi ile İsrailli sermaye grubuna 750 milyon dolardan fazlalık sağladığını ortaya çıkarmıştı. Aynı sorgunun Albayrak grubu için SEKA’da 149 milyon dolarlık kağıt üretim fabrikasının hurda değerinden bile düşük bir değere, 1.1 milyon dolara nasıl hibe edildiğini de göstermiştir. [5]

Yağma ve yolsuzlukların sadece AKP’nin kendi etrafındaki sermaye grupları açısından bir kaldıraç rolü göstermediği çok açık. Dünya’nın devletten en çok ihale alan beşli grubu Cengiz-Kolin-Limak-Kolin-Makyol’un oluşturduğu ve popüler tabirle ifade etmek gerekirse “beşli-çetenin” ötesinde bir sermaye içi şebeke yarattığını gösteren örnekler de bulunuyor. Enerji dağıtım işinin tamamen özelleşmesiyle birlikte ortaya çıkan yağma, sermaye sınıfı adına hareket eden devletin ve tekelci grupların kendi iç şebekesini de ortaya çıkarmıştır. Kamunun milyarlarca TL’lik borcu üstlendiği enerji dağıtım ağında sadece beşli çete değil, Enerjisa ile Sabancı topluluğu ve Alarko Holding de bulunuyor.

Böylece ortaya çıkan yağma ve yolsuzluğun tamamlayıcısı olarak “yolma” işleminin de anlamı ortaya çıkabilir. Son yıllarda örneğine sıkça şahit olduğumuz dolandırıcılık örnekleri, sadece AKP ile sermayenin iç içe geçişinden ötesini ifade ediyor. Kripto para dolandırıcılığından Çiftlik Bank örneğine kadar çeşitlilik gösteren dolandırıcılık örnekleri, gerçek bir “finansal müsadere” örneği olarak görülmelidir. Özellikle küçük sermayenin de içinde olduğu bir tasarruf birikimi, bu yolla belirli çevrelerin elinde toplanmıştır.

Biraz teori, fazlaca siyaset

Tüm bu olanların anlamını ortaya çıkarabilmek için kısa bir teorik ara vermek iyi olacak. Karşımızda duran bu ekonomi-politik iklimin “normal kapitalizmin” işleyişinden ayrı olan yanlarını öne çıkaran bir dizi yaklaşım var. Bu yaklaşımların başında olanları bir tür “ahbap-çavuş kapitalizmi” bulunuyor. Bu yaklaşımın özünde kapitalizmin normal işleyişine aykırı olarak piyasalara müdahale eden güçlü iktidar aygıtı ve zenginleşmenin aracı olarak devlet gücü ile bu gücü elinde tutanların tanıdıkları bulunuyor.

Buradaki çürümüşlüğün sorumlusunu belirli bir aile topluluğunun ya da zümrenin “istismar edici” yaklaşımlarına havale etmek yetersiz bir bakış açısı. Mevcut durumun istismar edici yaklaşımlarla bağı olduğu aşikar. Ancak bununla birlikte, sermayenin devleti iktisadi bir düzenleme aracı olarak kullandığı bilinen bir eski gerçektir. [6]  Ayrıca sermayenin ilkel birikim dönemlerinde “mülksüzleştirme aracılığıyla mülk edinimi” sağlaması da diğer bilinen bir gerçektir. [7]

Dolayısıyla ortada kapitalizmin özgün bir tarihsel uğrakta edindiği görünümden fazlası var. Sermayenin acımasız bir savaş ortamında var olma mücadelesi, AKP’nin 3Y’sini ortaya çıkardı. Öte yandan bu 3Y’nin aşırı büyümesi, düzenin bir meşruiyet krizi yaşama ihtimalini ortaya çıkarmaktadır.

Bu noktada, AKP’nin 3Y’sini sadece bu partinin özgün koşullarına değil, sermaye düzeninin bütünüyle ilişkili olduğunu hatırlamak gerekiyor. Öte yandan, AKP sonrası ortaya çıkabilecek bir sermaye iktidarında, bu 3Y’nin bir kez daha belirli yanlarının ilk başta törpüleneceği, sonrasında ise tüm aksaklıkların sorumlusunun sadece “abartılı bir yozlaşma” olduğu iddiasının öne çıkarılacağını unutmamak.

Ancak unutmamak gerekir ki; AKP ile sermaye düzeninin mantığı örtüşmektedir ve 3Y bu düzen için gerçek, emekçiler için ise bir aksaklık değil, yok edilmesi gereken bir düzenin parçasıdır.

Kaynaklar

[1] Burada ifade edilen yolmak tabirinin argoda geçen “birinin , hileyle parasını” almak olarak görülmesi gerekiyor. Hilenin bir servet biriktirme aracı haline nasıl geldiği bu yazıda ele alınacaktır.

[2]  Başkentin yolsuzluk dosyası açıldı, Birgün, 2020, erişim tarihi: 15 Mayıs 2021, https://www.birgun.net/haber/baskentin-yolsuzluk-dosyasi-acildi-usulsuzluklerin-tutari-3-milyar-tl-325732

[3]  CHP’li Bingöl, AKP iktidarı döneminde satılan kamu taşınmazlarını raporlaştırdı,2021, Cumhuriyet, erişim tarihi: 15 Mayıs 2021, https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/chpli-bingol-akp-iktidari-doneminde-satilan-kamu-tasinmazlarini-raporlastirdi-1832203

[4]  Telekom’u zarara sokanlar nerede?, Sözcü, 2020, erişim tarihi: 15 Mayıs 2021, https://www.sozcu.com.tr/2020/ekonomi/telekomu-zarara-sokanlar-nerede-5563064/

[5]  Özel yasa ile Albayrak Grubu’na satılmıştı, Cumhuriyet, 2019, erişim tarihi: 15 Mayıs 2021, https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ozel-yasa-ile-albayrak-grubuna-satilmisti-balikesir-seka-yeniden-uretime-basladi-1380101

[6] Paul Sweezy, Kapitalist Gelişim Teorisi, s.244, Kalkedon Yayınları

[7] Karl Marx, Kapital, 1.Cilt, s.729, Yordam Yayınları