Düzen muhalefetinde yeni boyut: Demokrasi İttifakı

Düzen muhalefetinde yeni boyut: Demokrasi İttifakı

09-10-2021 23:16

"Üçüncü yol” söyleminin “Demokrasi Konferansı” ile birlikte daha fazla ete kemiğe büründüğü, Cumhur ve Millet ittifaklarının yanında bir de HDP’nin merkezinde durduğu “Demokrasi İttifakı” şekilleniyor.

Neşe Deniz Babacan

Türkiye siyasetinde “demokrasi cephesi”, “demokrasi için birlik”, “demokrasi kurultayı”, “demokrasi konferansı” gibi adlandırmalar ve çalışmalar yeni değil. Neredeyse her zaman liberaller ile birlikte anılan bu faaliyetler yakın tarihimizdeki hayli uzun zamandır Kürt siyasi hareketine endeksli bir şekilde yürütülüyor. Teorik ve ideolojik gıdası liberalizm tarafından belirlenen bu “demokrasi faaliyeti”nin güncel siyasal açılımlarının ufkunun Abdullah Öcalan’ın “Demokratik Cumhuriyet” tezini pek aşmadığı görülüyor. Bir tarafa bunu not edelim.

Bir diğer nokta ise bugün Türkiye siyasetinde Kürt siyasi hareketine, daha doğrusu HDP’ye bir misyon biçme arayışı olarak gündeme gelmektedir. AKP ile yürütülen “çözüm sürecinde” Türkiyelileşme adı verilerek kimlik kazandırılan HDP’nin bugünkü pozisyonu arasında farklar ve duruş açıları olduğunu ve HDP’nin düzen muhalefetinin bir ittifak unsuru haline dönüştüğünü ortaya koymak gerekiyor.

AKP ile kol kola vererek bugünlere gelinmesinde payı olan liberallerin ve yetmez ama evetçilerin bugün AKP karşıtlığı üzerinden siyaset yapıyor olması kendileri açısından çelişki olarak görülmüyor. Bunu artık yüzsüzlük olarak nitelemek yanlış olmayacaktır. Ortada en ufak bir günah çıkarma dahi yok, bu yaklaşımın açık bir şekilde Süleyman Demirel’in “dün dündür, bugün bugündür” söylemi ile akrabalığı mevcut.

Benzeri bir pragmatizmin HDP açısından hayata geçtiğini söyleyebiliriz. Bilindiği üzere Kürt siyasi hareketinde yapılan bir dizi siyasal açılım ve ittifak “taktik” olarak niteleniyor. Ancak çok uzun bir süredir bu taktiklerin sermaye güçlerini, düzen siyasetini ve emperyalizmi işaret ettiğini söyleyebiliyoruz. Liberalizm ile Kürt ulusalcılığının sentezinden karşımıza çıkan tablonun güncel özetinin bugün Türkiye siyasetinde “Demokrasi İttifakı” olarak cisimleşmesi bu açılardan şaşırtıcı görülmüyor. Ancak not edilmesi gereken nokta özellikle son “çözüm süreci” ile başlayan, bugün düzen muhalefetinin parçası haline gelen HDP’nin yolculuğunun İkinci Cumhuriyet adını verdiğimiz yeni rejime eklemlenme şeklinde değerlendirilmesinin gerekliliğidir. Bunun ise taktik değil, oldukça stratejik bir yaklaşıma denk düştüğü açıktır.

Millet İttifakı ile HDP ilişkisi

Türkiye’de düzen siyaseti cephesinde Millet İttifakı’nın zayıf noktasının HDP ile kurulacak ilişki olduğu biliniyor. Artık Türkiye’de düzen siyasetinin önemli başlıklarından biri olarak bunu söylemek mümkündür. Reel bir gerilim başlığı olarak AKP-MHP iktidarının Millet İttifakı’nı çatırdatmak için sürekli HDP ile olan işbirliğini gündeme getirmesi bu açıdan şaşırtıcı değil ve muhtemelen önümüzdeki seçimlere kadar bu çizgi devam edecek. Geçtiğimiz haftalarda gündeme gelen muhataplık tartışması da benzeri bir şeyi gündeme getirmiştir. Bu tartışmada Meclis’i temel zemin olarak tarif eden Millet İttifakı’nın son başlığa biraz daha hazırlıklı girdiği söylenebilir.

Bu bahsettiğimiz olgununun maddi zemini elbette var. Özellikle son yerel seçimlerde HDP’nin başta İstanbul ve Ankara olmak üzere Türkiye’nin farklı noktalarında Millet İttifakı’nı desteklediğini biliyoruz. Bu atılan adımın tek başına yerel seçimlere özgü olduğunu söylemek pek mümkün değil. Daha önceki seçim pratiklerine de bakıldığında, HDP’nin yüzde 10’luk barajı geçmesi adına yürütülen siyasetin özellikle CHP tabanındaki hareketliliği kendiliğinden oluşturmadığını varsaymak durumundayız. Ya da daha başka bir ifadeyle bu durumun düzen muhalefetinin ve CHP yönetiminin inisiyatifi dışında oluştuğunu söyleyemeyiz. Dolayısıyla ortada belli bir zaman dilimine yayılmış olan ve “AKP’yi geriletmek, Tayyip Erdoğan’dan kurtulmak” ekseninde yürütülen bir muhalefet çizgisi ve bunun işbirliği zeminleri mevcut. Bugün, Millet İttifakı bu çizgiyi “güçlendirilmiş parlementer sistem” çizgisine taşırken HDP’nin bunun yerine alternatif ya da daha radikal bir program önermesini beklemeyelim. O açıdan HDP’nin Millet İttifakı ile olan etkileşimi, işbirliği ya da açık/örtülü ittifakının bir anda ortadan kalkması da kolay olmasa gerek. HDP tarafından son açıklanan son tutum belgesi bunun temel bir göstergesi olmuştur. Önceliği demokrasi mücadelesine veren, HDP’nin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde “sorumlu” davranacağını ve gerekirse bir adayın desteklenebileceğini söyleyen, “Demokrasi İttifakı”nı ilan eden HDP yukarıda bahsettiğimiz olguların mantıki sonucuna ulaşmıştır.

Akşener ve Kılıçdaroğlu’nun çizdiği yol

Bu tespitleri yapmak için çok uzağa gitmeye gerek bulunmuyor. 2020 yılının son aylarından Kürt siyasi hareketinin çeşitli kademelerinden, Millet İttifakı (CHP) ile Erdoğan karşıtlığı ekseninde HDP’nin işbirliğinin güncellenmesi, Erdoğan’ın istifaya çağırılması, doğuda Kürt hareketinin batıda ise CHP’nin inisiyatif almasıyla “Erdoğansız bir seçime” gidilmesi yoluyla “faşizme karşı birleşik bir cephe” örülebileceği ifade edilmekteydi. Kabaca HDP’nin Millet İttifakı’na katılımın yolunu yapmak anlamına gelen bu yaklaşım doğal olarak AKP iktidarının kayıtsız kalabileceği bir başlık değildi. (Bu noktada örnek olarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da sürece Meral Akşener ile Pervin Buldan’ın 8 Mart’ını kutlama vesilesiyle katıldığını hatırlamak isabet olacaktır.)

HDP’nin terör odağı olarak gösterilmesi, açılan kapatma davası ve AKP’nin İyi Parti ve CHP üzerindeki basıncı arttırması ile birlikte yaz başında önce Meral Akşener’den, sonra da Kemal Kılıçdaroğlu’ndan HDP’ye nasıl bir misyon biçildiği ifade edilmiştir. Bu süreci hızlandıran etmenlerden bir tanesi de HDP Eş Genel Başkanları Mithat Sancar ve Pervin Buldan tarafından cumhurbaşkanı adayının ortak çıkartılması gerektiğinin söylenmesi olmuştur. Bunun üzerinde Akşener’in 6 Haziran 2021 tarihinde televizyonda şunları söylemesi şaşırtıcı olmamıştır:

“Gelecek seçimlere nasıl bir ittifakla gidilecek onu zaman gösterecek. Sayın Kılıçdaroğlu bir model önemli kıymetli bir şey bu. Daha önce siz bana ‘Cumhurbaşkanı adayı mısınız?’ diye sordunuz. Ben 24 Haziran’daki tecrübeme dayanarak, ülkenin nefes almasına engel olacak bir tutumda bulunmam. Ama o tecrübeden çıkardığım bir tecrübe var benim de önerdiklerim var. Biz bu konuda bir şey konuşmadık. Benim önerim şu; gördüğüm şu oldu ortak bir adayla gidilmenin faydalı olduğuna inanıyorum. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Millet İttifakı tek aday çıkarmalı ve HDP kendi ayrı aday çıkarmalıdır”

Devamında ise 13 Temmuz 2021 tarihinde Kemal Kılıçdaroğlu açık bir şekilde HDP’nin Millet İttifakı’nın solunda yer alması gerektiğini düşündüğü bir ittifak zeminine açık bir şekilde şu şekilde işaret etmiştir:

“HDP, Türkiye partisi olma iddiasında. Bu herkes için çok önemli. Gördüğüm kadarıyla HDP’nin Millet İttifakı içinde yer almak gibi bir gündemi yok. Belki de Türkiye İşçi Partisi’yle, EMEP’le ayrı bir birliktelik hedefleyecekler.”

Bu açıklamalardan çıkan sonuç HDP’nin merkezinde durduğu bir ittifak zemininin Millet İttifakı’nın dışarıdan desteklenmesi gibi bir misyona sahip olacağına işaret etmekteydi. Son haftalarda yapılan muhataplık tartışması ve 27 Eylül 2021 tarihinde HDP tarafından açıklanan tutum belgesi bu misyona pozitif yanıt verildiği anlamına gelmektedir.

HDP ittifakının CHP açısından anlamı

Bu açıklamaların tam ortasında 24 Haziran 2021 tarihinde “Demokrasi Konferası”nın toplandığını ve aslında Akşener ve Kılıçdaroğlu’nun işaret ettiği zeminin somutlanmaya başladığını da bir tarafa not etmek gerekiyor.

Yukarıda HDP’nin, düzen muhalefetinin restorasyon programı olarak ortaya koyduğu “güçlendirilmiş parlementer sistem” önerisi dışında alternatif ya da devrimci bir program gündeme getirmediğini ifade etmiştik. Gerçek anlamda demokrasi için devrimci bir programı ortaya koymak ve tam boy bir sermaye karşıtlığı, ikirciksiz bir laiklik savunusu ve emperyalizm karşıtlığı gerektiği açık. Ancak HDP’nin ya da Demokrasi Konferansı çevresinde yan yana gelen toplamın böyle bir derdi bulunmuyor. Böylesi bir noktada CHP eleştirisi yapmanın da bir anlamı kalmayacağını ya da yapılacak eleştirinin de aslında Kürt hareketinin “taktikler silsilesi” kapsamına sokabileceğimizi söyleyebiliriz. Zaten Demokrasi İttifakı da kendisini doğrudan Millet İttifakı’nın siyasi koordinatlarına yerleştireceğini açıklamış bulunmaktadır.

Millet İttifakı’nın özünde sağ bir ittifak olduğu bugüne kadar çokça yazılıp çizildi. Esas olarak AKP’nin tabanına açılma derdi olan bu ittifakın dönüp dolaşıp kendi solunu konsolide etme arayışına girmesi de pek şaşırtıcı değil. Özellikle kendi bileşenleri tarafından da artık merkez sağ bir parti hüviyeti kazandığı söylenen CHP’nin bu derdi daha güncel bir sorun. Bu noktada da HDP’nin merkezinde durduğu ve CHP Genel Başkanı tarafından parti isimleri de verilerek yapılan önerinin son tahlilde önümüzdeki seçimleri kesen geniş bir ittifaklar politikasının parçası olduğunu ortaya koymak önem taşıyor. Bu açıdan Türkiye solunun objektif olarak Millet İttifakı ile HDP arasında köprü pozisyonuna yerleştirilmesi solun kimliksizleşmesi ve düzen muhalefetine eklemlenme anlamında ele alınması gereken bir başlık. Bu noktada yukarıda ifade ettiğimiz şekilde Millet İttifakı’nın eleştirisinin sadece HDP’nin merkezinde durduğu bir zeminden yapılması ise yetersiz ve son tahlilde anlamsız bir yaklaşım olarak ele alınmalıdır. Eğer ki Millet İttifakı’nı eleştirmek istiyorsanız bunun için onlarca farklı başlık bulunmaktadır.

“Demokrasi İttifakı”ndan ne çıkar?

Türkiye’de Kürt sorunu çözülmeden hiçbir sorunun çözülemeyeceği ya da demokrasinin ilerleyemeyeceği önermesi bugün de gerek liberaller gerekse solun bir bölümü tarafından dile getirilmekte. Ülkemizde Kürt emekçilerinin kurtuluş mücadelesi ile sermayenin kanatlarının bekasının örtüşemeyeceği gerçeğinden yola çıktığınız zaman Kürt sorununun çözümünün sosyalizmde aranması gerektiği daha somut bir olgu ile karşı karşıyasınız demektir. İmha, inkâr, askeri yöntem, siyasi çözüm, demokratik açılım vs… bunların hiçbiri kapitalist Türkiye’de Kürt sorununun çözümü açısından işe yaramamıştır, yaramayacaktır da. Bunları ifade etmemizin nedeni özellikle Kürt sorununa duyarlılık, demokrasicilik adına aslında düzen siyasetinin ve bugün düzen muhalefetinin suyuna gitmenin kurtuluş yolunu getirmeyecek olmasıdır.
Seçimlerde HDP’nin kilit rolü üzerine son yıllarda çokça vurgu yapılmış, buna göre seçim taktikleri belirlenmiştir. Özellikle Türkiye solu açısından da HDP’ye atfedilen bu rol, gerçek sol değerlerin geri plana itilmesi ve buradan yakalanmaya çalışılan sahte yükselişlerin aracı olarak görülmektedir. Özellikle son yirmi yıldır, Kürt siyasi hareketinin olanaklarını kullanarak Meclis’e girmek ve buradan siyaset yapmaya çalışmak Türkiye’de solun vazgeçemediği bir alışkanlık haline dönüşmüştür. Ancak bu alışkanlık da her alışkanlık gibi kötü sonuçlara gebe hale gelmekte, bu sefer ufukta Millet İttifakı gibi bir gerçeklik bulunmaktadır.

Bugüne kadar reformist sol, HDP’nin solu ile CHP’nin solunu birleştirmek gibi naif denilebilecek bir pozisyona yerleşerek kendini meşrulaştırmaya çalışmaktaydı. Şimdi ise iş ciddiye binmiştir. Ana muhalefet partisinin genel başkanı sol ittifak olarak HDP merkezli bir oluşuma gidilmesi gerektiğini ifade etmektedir, demokrasi konferansı ve devamında doğrudan HDP aracılığıyla “Demokrasi İttifakı” gündeme gelmekte, Selahattin Demirtaş cezaevinden yaptığı açıklama ile “Demokrasi İttifakı” ile solun işbirliği zeminini tarif etmekte, pratik olaraksa HDP listelerinden milletvekili pazarlıkları yapılmaya başlanmaktadır. Bunların hepsinin “tek adama ya da faşizme karşı birleşik cephe” gibi bir arka planı olduğunu ama düşülen noktanın sermayenin kanatlarından bir tanesinin siyasal zeminine denk düştüğünü burada bir kere daha ifade etmemiz gerekiyor.

Bunların üzerine HDP’ye dönük kapatma davasının gündemde olduğu ve HDP’ye dönük bir dizi saldırının yaşandığı bu dönemde ülkemizdeki Kürtlerin yaşadığı baskı, yasaklar ve zulme karşı ortaya çıkan dayanışma, solun kayıtsız bir şekilde Kürt siyasi hareketinin yörüngesine girmesi ile eşdeğer tutulan bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Oysaki, HDP’ye ya da Kürt emekçilerine dünük saldırganlığa karşı çıkmak başka bir şey, liberaller, HDP ve hatta Millet İttifakı ile siyaseten yan yana gelmek başka bir şeydir.

Dolayısıyla Demokrasi ittifakından, düzen muhalefetinin restorasyon çizgisi dışında ortalama demokrasicililik, Kürt sorunu merkezli bir bakış açısı, sermaye, gericilik ve emperyalizm ile kavganın geri çekilmesinden başka bir şey çıkması pek de mümkün görünmemektedir. Kapatma davası ve seçim sistemindeki değişiklikler ile birlikte Türkiye partisi misyonundan daha fazla bölge partisi misyonuna çekilmesi ihtimal dahilinde olan HDP’nin çevresinde oluşacak ittifakın her halükârda Millet İttifakı ile etkileşim ve hatta işbirliği içerisinde olma zorunluluğunu üzerinde hissedeceği açıktır.