Bir Haziran Hareketi hatırlatması

Bir Haziran Hareketi hatırlatması

05-12-2021 07:53

Bir aydır gündemde olan klasik adlandırmayla ‘üçüncü’ cepheden bahsediyoruz. Sol Parti’nin, Emek Partisi’nin, Halkevleri’nin, Türkiye Komünist Hareketi’nin ve Türkiye Komünist Partisi’nin bir araya gelerek “düzen dışı bir seçenek oluşturur muyuz” yollu mesaileri artık sır değil. Nesnel koşulların bu özneleri tarihi bir sorumluluğa çağırdığının sır olmadığı gibi.

Nevzat Kalenderoğlu

Türkiye’de iktidar partisindeki güç kaybının ayyuka çıkması; yönetme iradesindeki zayıflık, toplumdaki geniş yığınlarından oluşan tepki ve iktidar karşıtı tutum siyaset arenasını hızlandırdı. Erdoğan tipi Başkanlık modelinin dayattığı iki (suni) cephe, düzenin tabiriyle ‘Cumhur’ ve ‘Millet’ ittifakı birbiriyle yarışıyor(muş gibi) gözükerek AKP’den veya Erdoğan’dan yaka silken halkı sonu belli bir yola sokuyor. Yolun güzergahı sandığı beklemek, gidilecek yer ise ehven-i şer’e razı gelmek.

Birbirine ‘rakip’ bu iki cenah, farklı teamül ve projelerle aslında aynı düzenin devamından yana; aralarındaki nüansları ‘demokrasi’ diye kitlelere yutturma derdindeler yalnızca. Bir de düzen karşıtı konumlanarak emekçi halka umut olma yolundaki sosyalistler, devrimciler, solcular, emekçi sınıfın çıkarlarından yana konumlanan özneler var. Bir aydır gündemde olan klasik adlandırmayla ‘üçüncü’ cepheden bahsediyoruz. Sol Parti’nin, Emek Partisi’nin, Halkevleri’nin, Türkiye Komünist Hareketi’nin ve Türkiye Komünist Partisi’nin bir araya gelerek “düzen dışı bir seçenek oluşturur muyuz” yollu mesaileri artık sır değil. Nesnel koşulların bu özneleri tarihi bir sorumluluğa çağırdığının sır olmadığı gibi.

Solu sol yapan değerlerin, laikliğin, aydınlanmanın, kapitalizm-emperyalizm karşıtlığının, kamuculuğun ağza dahi alınmadığı bir düzlemde halka asıl alternatifin gösterilmesi açısından değerli bir girişim; bu anlamda ciddi bir sorumluluk, dahası düzenle bağı kopan/kopacak yığınlar için de gerçek bir mücadele alanı. Neler olacağını zamanla göreceğiz…

Henüz doğum sancıları evresindeki bu birliktelik girişimi, bu öznelerin ne ilk omuzdaşlığı ne de son denemesi olacak kuşkusuz; bu dosya kapsamında değindiğimiz yakın dönem tecrübelerden birisi de Birleşik Haziran Hareketi idi.

Malumunuz, yakın tarihin en görkemli, en kendiliğinden, en kitlesel halk hareketi olan 2013 Haziran Direnişi sönümlenirken ve programsız kitle – örgütsüz halk kent merkezlerinden kendi yerelliklerine çekilirken 2014 yazında siyasi partiler, örgütler ve aydınlar ODTÜ Vişnelik Toplantıları’nda bir araya geldi ve bu buluşmaların üçüncüsünde Birleşik Haziran Hareketi’nin kuruluşu ilan edildi. Haziran Hareketi’nin bugün yeni bir cephe arayışında olan ve yukarıda bahsi geçen toplamı da aşan daha geniş yelpazeden oluştuğu bir gerçek; ‘Taksim Dayanışması’ olarak hatırladığımız en geniş birliktelikten süzüldüğü ve dahası sönümlenmeye yüz tutan bir eylemler bütününün ardından yola çıktığı da.

BAĞIMSIZ BİR HAT VE BASINÇLARI

Buna rağmen Haziran Direnişi’nin ardından en kitlesel, en örgütlü ve en çok noktaya yayılıp Haziran Direnişi’ne içkin yerel gündemlrein yanı sıra ülkedeki genel siyasi tabloda da ciddi bir ağırlık noktası oluşturmaya karar verdi BHH. Bunun kerameti kuruluşta herkesçe altının çizildiği, sadece halka yaslanan ve bağımsız bir düzen dışı hat oluşturma iddiasıydı.

Bu iddiayı gerçekleştirmeye çalışırken ve düzen içi basınca karşı koyarken içinden geçilen kesitin özgünlüğüne de dikkat çekmek gerekir. Haziran eylemlerinin görkemi, kitleselliği ve “bitmeyecek” gibi uzun soluklu oluşu kuşkusuz iktidar için de büyük riskti. İktidarı salladı, Haziran’ın sönümlenmesi ise karşı saldırıyı dört koldan hızlandırdı. Bu karşı saldırıyı tüm toplum, örgütler ve Haziran Hareketi gibi çiçeği burnunda yapılar da ensesinde hissetti.

Örneğin Nisan 2015’te basına yansıyan Bakanlar Kurulu toplantısında gündeme gelen güvenlik raporunda Haziran Hareketi de bir ‘tehdit unsuru’ ilan ediliyordu. Tehdit şu idi: “Birleşik Haziran Hareketi ‘Gezi ruhunu’ canlandırmak amacıyla ülke genelinde eylem ve etkinlik başlatabilir”.

Önce Fethullahçı yapılanma Haziran döneminin sönümlenmesini fırsat bilerek AKP ile soğuk savaşını sıcak savaşa çevirdi ve 2013 Aralık ayının sonunda “17-25 Aralık” olarak bilinen yolsuzluk ve rüşvet iddialarını ses kayıtlarıyla topluma yaydı. Toplum, youtube’da twitter’da bu ifşaları izlemeye koyuldu. Edilgenleştirildi.

Kürt siyasi hareketinin arası Çözüm süreci, Dolmabahçe mutabakatı gibi süreçlerin ardından AKP ile de açılmıştı. Ankara Kızılay’da patlayan bombalar hatırlarda. Reyhanlı’da cihatçıların bomba yüklü araçlarla onlarca kişiyi katletmesi de. “Gezi’ye mesafe koyduk” sözleri de.

Haziran Hareketi ise birinci yılını doldurmadan kucağında seçimleri buldu. Haziran Hareketi’ni oluşturan yapılar CHP’ye ve Kürt siyasi hareketine ‘bağımsızlık’ ilkesi gereği mesafesini korurken, hareketin organlarında görev alan ‘tekil’ ve ‘flamasız’ bireyler seçimler gündemini oldukça sıcak tuttular. Bu bir suçlamadan ziyade iç basıncı da işaret etmek için yapılan bir hatırlatma sayılmalıdır.

Can Atalay, Kamil Kartal, Barış Atay, Deniz Yıldırım ve Evren Haspolat yaklaşan 2015 seçimlerinin öneminden bahsederek CHP-Haziran-HDP’nin yan yana durması gerektiğini yazılı olarak ifade ettiler ve birlikteliğin gündemine soktular. “Haziran 2015 seçimlerinde AKP’nin temsil gücünü azaltmak, yüzde on seçim barajını hükümsüzleştirmek, demokratik toplumsal muhalefetin parlamentoda temsili güçlendirmek için de “Haziran – HDP ittifakını” inşa etmek için mücadeleyi önemsiyoruz” dediler. Haziran’ı ise bu koalisyonda inisiyatif almaya davet ettiler.

BHH ile yollarını bir vadede ayıran bu arkadaşlar gibi BHH’nin bileşenlerinden olan bir dizi yapı (EHP, SHD gibi) “+1 oy” kampanyası ile HDP lehinde seçim çalışması yaptılar, bu da bir yol ayrımı idi. Komünist Parti (KP), 550 kadın adayla seçimlere girmeyi yeğledi. Dönemin Özgürlük ve Dayanışma Partisi lideri Alper Taş’a bu esnada CHP’den teklif gelmiş, BHH’nin kurucu unsurlarından birisi olarak Meclislerin seçim tartışmalarına ve tartışmalar neticesinde çıkan ‘adres göstermeksizin dayanışma’  kararına saygılı olduklarını belirterek bu teklifi reddetmişlerdi. Haziran’nin bu kararı her cenahta ‘pasifizm’ olarak yaftalandı.

Yüzde 10 barajının hedefe konulması, HDP’nin bu barajı geçmesiyle AKP’nin çok önemli güç kaybedeceği söylemi, matematiğin dahi HDP’yi işaret ettiği, HDP’nin ‘Türkiye partisi’ olma iddiası 2015’in ilk genel seçimlerinde HDP’nin yıldızını parlatan ve kimine göre emanet kimine göre kalıcı %4-5 oy hacmini daha sandığında toplamasına yetecek donelerdendi. 

CHP ve HDP basıncı, kabaca seçim basıncı veya politik yorumlamalardaki farklılaşma BHH’nin merkezindeki ciddi bir bileşen toplamını ondan uzaklaştırdı. 7 Haziran 2015 seçimlerinden yalnızca iki gün önce, Diyarbakır’da HDP mitingi hedef alındı. Saldırının IŞİD bağı ortaya çıkarken; 5 yurttaşımız bu saldırı sonucu hayatını kaybetti. 

Haziran 2015 seçimlerinde AKP %40,87’ye gerileyip Meclis’teki çoğunluğunu kaybederken tek başına iktidar olma gücünü elinden kaçırdı. HDP de %13,1 oy oranıyla seçim barajını yıktı. Sonrası ise malum, bu seçimlerin hızla tekrarlanarak 1 Kasım 2015’te yinelenmesi ve halka reva görülen patlamalar.

20 Temmuz 2015’te Suruç’ta IŞİD katliam yaptı, 33 genci aramızdan aldı. 10 Ekim 2015’te Ankara’da tren garının önünde yine IŞİD katliam yaptı. Barış Mitingi başlamadan saldırı düzenleyen cihatçılar iki bomba 109 yoldaşımızı aramızdan aldı.

Memleket tablosu gibi, BHH’nin de sonu hüsranla bitti; üst üste yaprak dökümü başladı.

ÖNERMELER

Öyleyse masadaki EMEP’li, SOL Parti’li, Halkevci, TKP’li, TKH’li dostlarımıza yeni bir kuruluş öncesi bazı önermeler:

Bağımsız hat iddiası, seçimleri ‘ıska’ geçmekle ya da herkese dayanışma mesajları yayınlamakla olacak iş değildir. Seçimler gündemi, üzerinde mutlak bir politika (kendi adayı veya bağlayıcı bir ‘ortak’ karar) belirlenmesi şart olan yakıcı bir gündemdir.

Bağımsız hat iddiası ve bir yeni güç olarak siyaset sahnesine çıkmak demek, iç-dış basınçları elinin tersiyle iterek hem CHP’ye hem HDP’ye belli bir mesafe tayin etmekle mümkündür. Bu ‘mesafe’ yoksa zaten bir yeni odaktan söz edilemez. Düzenin kapsayamadığı geniş emekçi yığınları kapsamak, bu iki büyük aktörün düzenle bağlarını eleştirmekle mümkündür.

Sosyalistlerin bir araya gelişini küçümseyen, yerine daha afili ve büyük ve şahsiyetsiz birliktelikler öneren liberal fikirlere kapıları kapatmak gerekmektedir. Her dönemin bir CHP-X-HDP formülasyoncu romantikleri çıkacaktır, bildikleri matematik toplama işleminden ibarettir ve elmalarla armutların toplamından heyecan duymak özü yok sayıp biçim için sabaha kadar konuşan ‘burjuva siyaseti erbabı’nın işidir. Sol’a kıyafet biçmek hadlerine değildir. Reformculuk, ıslahatçılık, TÜSİAD’cılık kapı dışarı edilmelidir.

Büyük denizlerde kulaç atmayı kim istemez? Ama, amaçtan, işçi sınıfının siyaset sahnesine çıkmasından artık ümidi kesmiş, o kutlu yürüyüşe gidiş için ise aşama aşama şartları iyileştirmeyi salık veren, ‘önce şu olsun da…’ tarifleriyle sosyalist özneleri yolundan saptıran, halkın buna iknası daha kolay diyen, devrim demeyelim ürkek, sosyalizm demeyelim kaçarlar diyen devrim kaçkınlarından ve onların popülist siyasetinden uzak durmak gerekir. Solun ilkeleri bugün halkın karanlıktan aydınlığa çıkış reçetesidir. İkirciksiz bir biçimde sol ilkeler, sol program, sosyalist iktidar programı halkın önüne konulmalıdır.

Her dem memleketin gittiği karanlığı betimleyip, işçi sınıfının ahvaline dertlenip, yoksul ve çaresiz bırakılmış halk yığınlarını tarif edip; günün sonunda ille de ‘ben’ diyen özne de birlikteliğe daha kurulmadan zarar verir. Yığınlara umut olma iddiasıyla yola çıkacak bir birliktelikte kendi çocukluk hastalıklarını onulmaz bir problemmiş gibi ülke meselelerinin yanına iliştirmek, siyasi olgunluktan uzak hesaplarla görülmesi gereken asıl hesabı ertelemek, dahası bu hesabı görme niyetindeki özneleri tayin ve tasnif etmeye kalkışmak bugünün yakıcı gündemlerini en hafif tabirle teğet geçmektir. Kuruluş ve son kertede birliktelik iradesini bu yönde zayıflatmak çokça tanık olunan bir çocukluk hastalığıdır ve artık prim görmemelidir.

Son söz olarak, umutsuz yığınlar için, yoksul emekçiler için, verili aksak, sakat, sağa yatmış siyaset tablosunda ilkeli bir birliktelik olursa ne de iyi olur evet ama; olmazsa da birileri gelir o boşluğu doldurur, siyaset boşluk kaldırmaz.