Pandemi, bilimsel yöntem ve sorumluluk

Hidroksiklorokin esas olarak sıtma tedavisinde kullanılan bir ilaç ve Covid-19 tedavisinde bir yeri yok. Ancak, nedendir bilinmez, Türkiye’de rutin kullanıma alındı ve bir yıl süreyle testi pozitif çıkan her hastaya uygulandı.

Bilim insanının önemli bir toplumsal sorumluluğu olduğu tartışılmaz. Bilen insan olma, sözünün görece daha fazla dinlenir olması, omuzlarına böyle bir sorumluluğu yükler. Gerçek anlamıyla aydın olabilmek için de herkesten daha fazla olanağa sahiptir bilim insanı. Ama bilmek ile bildiğinin gereğini yapmak arasındaki ayrım ince bir çizgidir ve eğer ikincisi yapılmazsa kişi sadece bilgili kimse olur, aydın değil.

Hadi genel toplumsal sorumluluğu da geçelim ama, en azından, bilim insanlarının kendi uzmanlık alanlarında ve bilimsel yöntem konusunda tavır almaları gerekmez mi?

Böyle bir giriş yapmamın nedeni, son günlerde pandemiyle mücadele konusunda Türkiye’de yaşanan iki gelişme. Bunlardan ilki hidroksiklorokinin Sağlık Bakanlığı tedavi rehberinden çıkartılması ve beraberinde listede yer alan favipiravirin tartışılmaya başlanması. Diğer konu ise devam eden aşı çalışmaları.

Hidroksiklorokin esas olarak sıtma tedavisinde kullanılan bir ilaç ve Covid-19 tedavisinde bir yeri yok. Ancak, nedendir bilinmez, Türkiye’de rutin kullanıma alındı ve bir yıl süreyle testi pozitif çıkan her hastaya uygulandı. Üstelik hekim kontrolünde değil, kapıdan eve bırakılarak. Sonra geçenlerde yan etkileri nedeniyle kullanımdan kaldırıldığı söylendi. Gerçek neden bu muydu, yoksa stoklandığı söylenen bir milyon kutu ilacın bitirilmiş olması mıydı, bilemiyorum ama zamanında televizyon programlarında hidroksiklorokinin kullanılabileceğini söyleyen “bilim insanları”nı anımsıyorum.

Şimdi benzer bir süreç favipiravir için de yaşanmaya başladı. Favipiravir virüslere karşı kullanılan bir ilaç. Ancak Covid-19’a karşı bir etkisi yok ve zaten üretici firma da böyle bir iddiada bulunmuyor. Bu ilaç da uzun bir süredir Türkiye’de kullanıyor ama yan etkisi hidroksiklorokine göre daha az olduğu için yeni tartışılmaya başlandı. Favipiraviri de savunan çok sayıda “bilim insanı”nı hepimiz biliyoruz ancak şu sıralarda yine televizyonlarda nasıl ‘yan çizilmeye’ başlandığına da tanık oluyoruz. Geçen gün ünlü, akademik ünvanlı bir kişinin sözleri şöyleydi: “Önceden favipiraviri güvenle kullanıyordum ama son zamanlarda hastalarımda etkisiz kaldığını gözlemliyorum”. Bu sözün hiçbir bilimsel geçerliliği yoktur. Öncelikle tedavide etkisi olduğu gösterilmemiş bir ilaç kullanılmış; yani işlem bilimsel değil. İkincisi, favipiravir kullandığı hastaları iyileştiren etkenin favipiravir olduğu nasıl iddia edilebilir? Kullanılan diğer bir ilaç etkili olmuş olamaz mı veya hiç ilaç kullanılmasaydı hastalar iyileşmeyecek miydi? Üçüncüsü, neden önceleri çok etkili olan bir ilaç kısa sürede etkisini yitirdi? Üstelik bu yargılara somut kanıtlarla değil de izlenimle ulaşıp, sonra nasıl kamuoyunu yönlendirme olasılığı olan yerlerde açıklanabilir? Burada “izlenim” kavramı üzerinde biraz durmak gerekir, küçük de olsa klinik çalışma yapmış olan herkes bilir ki, izlenimler yanıltıcıdır. Zaten bu yüzden hastalar kontrole çağrılır, doğrudan izlenimler yazılmaz. Benim başıma da sıkça gelmiştir, ne zaman tedavisini yaptığım ve başarılı olduğumu düşündüğüm bir grup hastayı yayınlamak için kontrole çağırdıysam sonuçların izlenimlerim gibi olmadığını gördüm. Öncelikle sayıda yanıldığımı fark ettim; hasta sayımın hemen her zaman sandığımdan az olduğunu gördüm. Neyse, hastalar geldiğinde somut bir ölçeğe göre değerlendirdiğimde, daha iyisi değerlendirmeyi ben değil de bağımsız bir değerlendirmeci yaptığında, sonuçlarımın zannettiğim kadar iyi olmadığını, diğer araştırmacıların sonuçlarından çok da farklı olmadığını gördüm hep. Aslına bakarsanız böyle olması doğaldı, çünkü aynı tedaviyi uygulayıp, herkesten daha iyi bir sonuç almayı beklemenin anlamı yoktu zaten ama demek istediğim, izlenimler yanıltıcıdır; eğer bilim insanıysanız, bilimsel olmak yani ölçmek zorundasınız.

Elbette “hastalık yok hasta vardır” ilkesi gereği, öyle özel durumlar söz konusu olabilir ki favipiravir de, hidroksiklorokin de kullanılabilir. Örneğin Kovid-19 ile bildiğimiz gribin aynı anda aynı hastada görülmesi veya böyle bir durumdan kuvvetle şüphe etmek gibi. Ancak bunların hepsi hekim kontrolünde ve hastanın özel durumu tanımlanarak yapılabilir. Bu durum tıpkı, Covid-19’lu hastada tansiyon düşürücü ilaç kullanmak gibidir: rutin kullanılmaz ama hastanın tansiyonu yüksekse kullanılır.

Sanırım şunu söylemem gerekir, kendi yakınlarımdan testi pozitif çıkanlara veya bana danışanlara hidroksiklorokin veya favipiravir kullanmaları için hiçbir neden olmadığını anlattım.

Diğer bir sıkıntılı durum da, Türkiye’de geliştirilen bir Covid-19 aşısının faz-3 çalışmasında kontrol grubu olarak Sinovac kullanılacağının açıklanması oldu. Faz-3 çalışmalarında plasebo kullanımı yeğlenir ama daha önce faz-3 aşamasını geçmiş, yani plasebodan üstün olduğu kanıtlanmış başka bir molekül de kullanılabilir. Daha önce de yazmıştım(1), Sinovac’ın faz-3 çalışmaları tamamlanmamıştır başka bir ifadeyle plasebodan daha etkin olup olmadığı bilinmemektedir. Şimdi, Türkiye’deki bu çalışmada yeni geliştirilen aşı Sinovac ile eşit düzeyde veya biraz daha etkin bulunursa ne denilecektir? Plasebodan iyi midir? Dediğim gibi ancak plasebodan üstünlüğü belirgin olarak gösterilmiş bir molekül kontrol olarak kullanılabilir.

Gerek favipiravir ve hidroksiklorokin, gerekse aşı çalışmasının metodolojisi konusunda öncelikle bilim kurulu, ama kamuoyuna seslenme olanağı olan tüm bilim insanları sorumludur. Bunun aksi, kamuoyunu yanlış yönlendirmedir.

(1)https://gazetemanifesto.com/2021/klinik-calismalarda-faz-konusu-432521/