Ortanın solundan ortanın sağına CHP

CHP hem sosyal demokrat bir parti vasfı kazanmaya çalışmış, bununla birlikte sosyal demokrasinin temel misyonu olan sınıf mücadelelerinin yerine sosyal adalet mücadelesini geçirerek burjuvaziye alan açmak, işçi sınıfına öncülük eden ve toplumsallaşma potansiyeli olan devrimci örgütlenmelerin önünü kesmek gibi bir arka planla hareket etmiştir.

Bilindiği üzere 1965 yılında İsmet İnönü tarafından ifade edilen ve o dönem CHP tarafından benimsen siyasal bir pozisyon olan “ortanın solu”, sonrasında da Bülent Ecevit tarafından devam ettirilmiştir. Bu kavramın ortaya çıkışı ve devamında yaşananları belirleyen tarihsel toplumsal koşulları ele almak gerekirse birkaç noktayı hatırlatmak yerinde olacaktır.

Bunlar arasında kabaca, 27 Mayıs’ın öncesinde başlayan ve sonrasında devam eden, Türkiye’deki sermaye birikim modelindeki farklılaşmayı, bunun üzerinde yükselen ve 27 Mayıs ile birlikte ülkede yaşanan üst yapısal dönüşümleri, DİSK’in kuruluşu başta olmak üzere başka örnekler ile birlikte sınıf mücadelelerinde ortaya çıkan keskinleşmeyi ve o dönem sosyalist devrim çizgisini temsil eden TİP’in toplumsal alanda yarattığı etkiyi saymak yerinde olacaktır.

Bununla birlikte 1970’ler ile birlikte toplumsal alanda ortaya çıkan arayışların, mücadelelerin ve bunların siyasal sonuçlarını, o dönem TKP’nin yaptığı çıkışı ve sınıfsal alandaki hareketlenmeleri de değerlendirmek gerekir.

Kısacası, ortanın solu diyerek CHP hem sosyal demokrat bir parti vasfı kazanmaya çalışmış, bununla birlikte sosyal demokrasinin temel misyonu olan sınıf mücadelelerinin yerine sosyal adalet mücadelesini geçirerek burjuvaziye alan açmak, işçi sınıfına öncülük eden ve toplumsallaşma potansiyeli olan devrimci örgütlenmelerin önünü kesmek gibi bir arka planla hareket etmiştir.

Örneğin bunun en pratik sonuçlarından bir tanesi 12 Eylül öncesinde DİSK’in adım adım CHP çizgisine kayması ile ortaya çıkmıştır denilebilir.

Burada keselim ve filmi biraz hızlı ileri saralım. Bugüne gelindiğinde CHP’ye bakıldığında, her ne kadar kendileri sahip çıktıklarını ifade etseler de, ortanın solu pozisyonunun yerinde yeller esmektedir. Bunu ifade etmemizin nedeni ise ortanın solunun gerçek bir sol pozisyona denk düşmesi değil elbette. CHP artık ortanın sağı pozisyonunda olan bir parti görüntüsü vermektedir.

Gelinen noktanın taşlarının yıllar içerisinde döşendiğini, tek başına Millet İttifakı nedeniyle gündeme gelen taktik bir pozisyona indirgenemeyeceğini bu noktada ifade etmemiz gerekiyor.

İkinci Cumhuriyet adını verdiğimiz ve CHP’nin paralel olarak yürüdüğü yeni rejimin taşlarının büyük bir emek düşmanlığı, zirve yapan özelleştirmeler, emperyalizme tam boy bağımlılık, kesif bir NATO’culuk ve siyasal İslâmcılık ile döşendiğini biliyoruz.

Özellikle son on yıllık pratiğine bakıldığında CHP’nin bu başlıkların hiçbirisinde gerçek anlamda devrimci ve kökten dönüşümü hedefleyen bir yaklaşımı olmadığı, olamayacağı iyice açığa çıkmış durumdadır.

Ana muhalefet pozisyonu nedeniyle, gerek pazarlık gerekse muhalefet etmek amacıyla alınan karşıt pozisyonlar aldanmaya yol açmamalı. Millet İttifakı’nın kuruluş dinamikleri, İkinci Cumhuriyet’e bakış, rejim değişikliği ve restorasyonu gibi başlıkların hepsi dahil olmak üzere CHP’nin yeni derlenişi ortanın sağında, sağ partiler ile birlikte onların değerlerini içerecek şekildedir.

Uzlaştıkları başlığın güçlendirilmiş parlamenter sistem olması da aldanmaya yol açmamalı. Millet İttifakı adını verdiğimiz sağ koalisyonun anlaştığı başka başlıklar da var: Emperyalizme bağımlılık, emek meselesine yaklaşımda sermayenin tarafında olmak, sermaye devletinin yeniden organizasyonu konusundaki uzlaşma, serbest piyasa ekonomisine olan bağlılık, yukarıda bahsettiğimiz gibi sınıf mücadelesinin karşısına artık İslâmcı ton da taşıyan bir “sosyal adalet”in çıkarılması tahayyülü ve laikliğin sulandırılması ilk aklımıza gelenler olarak sayılabilir.

Dolayısıyla ortada sağın sağ ile yürüttüğü bir mücadele vardır ve ülkedeki iktidar değişikliği buna indirgenmiş durumdadır.

Önümüzdeki seçimlerin özellikle bu rekabetin bir sonucu olarak yüksek düzeyde kutsandığı bir ortamda, Cumhur ile Millet ittifakları arasında seçeneğe zorlanan emekçi halkımız son tahlilde sermaye düzeni içerisindeki aktör değişikliklerini onaylamış olacak.

Bu söylediklerimiz elbette seçimleri önemsiz gördüğümüz ya da AKP’nin iktidardan düşmesinin karşısında olduğumuz anlamına gelmiyor. Özellikle seçimden seçime uyarılan ve son yerel seçimler ile birlikte bir heyecan dalgasına doğru itilen emekçi sınıfları uyarmak ve doğru bir bilincin oluşmasını sağlamak, bu konularda öncülük etmek biz devrimcilerin görevi. Son yirmi yıldır, AKP iktidarına her anlamda karşı çıkan ve mücadeleden geri basmayan da Türkiye’nin gerçek sol özneleri olmuştur. Bugün bu durumun değişmesi için de herhangi nesnel ya da öznel neden bulunmuyor.

Emekçi halkımızın tamah etmesi gereken asgari ücretler olası bir Millet İttifakı iktidarında zirve yapmayacak. Çünkü onlara göre aslolan ülkemizdeki sermaye düzenidir. Onlara göre, bunun en temel odağı da TÜSİAD başta olmak üzere irili ufaklı patron sınıfı olmaya devam edecektir.

Ya da, ülkenin emperyalizmle olan bağımlılığını kökten söküp atacak, patron sınıfı ve emperyalistlerin başımıza bela ettiği dış borçları ödemeyecek, ülkenin sömürülmesine yol açan iktisadi, siyasi ve askeri anlaşmaları iptal edecek bir iradeyi Millet İttifakı’na atfetmemiz ne kadar mümkün?

İslâmcı partiler ile ittifak eden bir CHP’nin bugün gerçek anlamda solun sahip çıktığı bir değer olan laikliği yeniden ayağa kaldırmasına, laikliğin toplumsal yaşama egemen hale gelmesini sağlamasına ihtimal veriyor muyuz? CHP’nin ortanın sağına geçişte döşenen taşlardan bahsetmiştik. 2014 seçimlerinde Ekmeleddin İhsanoğlu’nu cumhurbaşkanı adayı yapan ve bu adaylık çevresinde MHP ile ittifaka giren CHP’nin bugün üzerinde Abdullah Gül’ün gölgesinin dolaşmadığını kim iddia edebilir?

İşte böylesi bir ortamda, CHP’nin sağa kayışı ve artık tabir-i caizse “ortanın sağı”nı temsil ediyor olması, yukarıda saydığımız gerekçeler ile birlikte geçmişte CHP’nin merkez sağa açılma politikasının bir adım ötesine geçmiş ve daha yapısal bir karakter kazanmaya başlamıştır.

Bu durum sermaye devleti ya da bunun çeşitli kanatları açısından da dikkate alınan ve Türkiye’de sermaye düzeninin yeniden yapılanması için değerlendirilen bir durum olabilir. Son tahlilde düzenin bekasının korunması esas olarak görülecektir. Millet İttifakı, sağ bir koalisyon olarak verili durumu korumak adına faşist partiden gelen unsurlarıyla, sosyal demokrasiden gelen unsurlarıyla ve siyasal İslâmcılık’tan gelen unsurlarıyla bu korumayı yapacağı konusunda büyük bir yeşil ışık yakmaktadır. CHP aynı zamanda bunun tutkalı haline gelmiştir. Elbette ileride CHP verili pozisyonunu değiştirmek durumunda kalabilir. Ancak bunu da belirleyecek olan şey işçi sınıfı mücadelesi ve gerçek solun durumu olacaktır.

Emekçi halkın umutları her dönem olduğu gibi düzen güçleri tarafından teslim alınmaya çalışılıyor. Ekonomik krizden bunalan milyonlarca insan bir çıkış arıyor. Gençler geleceksizlik batağından çıkmaya çalışıyor.

Ülkemizin onurlu aydınları sermaye ve AKP’ye alan açan liberallere karşı dik durmaya, eşitlikçi ve özgürlükçü bir sistem için tavır koymaya devam ediyorlar.
Bugün ülkenin devrimcilerinin, sosyalistlerinin ise düzene ve onun öznelerine karşı mücadelede bir odak yaratmak, emekçi halkın taleplerinin temsiliyetini üstlenmek ve sağa karşı gerçek bir solun çıkmasını sağlamak gibi bir ödevi bulunmaktadır.

Bu ödevin yazılacağı defterin kapağında ise ortanın solu yazmayacağı açıktır. Bugün Türkiye’de solun bir bölümüne verilen ders kitabının kapağında “Sermaye düzeninin restorasyonunun sol kanadı nasıl olunur?” yazıyor. CHP’nin de geçmişteki ortanın solu misyonunu bir dizi özneye havale ettiği görünüyor.

Gerçek solun, sosyalistlerin ve komünistlerin mücadelesi açısından sınıfa karşı sınıf, emperyalizme karşı tam bağımsızlık, gericiliğe karşı laiklik ve kapitalizme karşı sosyalizm başlıkları esastır. Bugün bunların hakkını verecek güncel bir programa, örgütlenmeye ve toplumla bütünleşmeye ihtiyaç olduğu ise sugötürmez bir gerçektir.