Olimpiyatlar, kadınlar ve bilimciler

Ben sadece pedallara basan bir bisikletçi değilim, performansımın arkasındaki beyin de benim ve bununla da gurur duyuyorum” demişti. Spora yeni başlayan genç bisikletçilere ne gibi bir öğüdü olduğu sorulduğunda ise hiç düşünmeden verdiği net bir yanıtı vardı: “otoriteye fazla güvenmeyin”. Anlayana…

Ortalığın bu denli gericileştiği bir dönemde herkesin küçük umutlara her zamankinden fazla gereksinimi oluyor. Olağan koşullarda dikkat çekmeyen olaylar, böyle kriz dönemlerinde önem kazanabiliyor. Sanırım kadınların spordaki başarılarını bu bağlamda da değerlendirmek gerekiyor. Taliban’a inat, yerli yobazlara inat, kadınlar her zamankinden daha üst düzey bir performans gösteriyorlar artık. Voleybolcu kadınların bu dönemde Avrupa Milletler Kupası ile başlayan, Olimpiyatlarla süren başarıları yine bir Avrupa kupasıyla devam etti. Türkiye sadece olimpiyatlarda en fazla kadınla temsil edilmedi bu yıl, en çok madalya da bu yıl alındı; üstelik görebildiğim kadarıyla hepsi aydınlık yüzlü kadınlarla. Öyle ki, son şampiyonada TRT voleybolcuların İzmir Marşı’nı kesmek zorunda kaldı. Üstelik bu takım ayrımcılığa karşı fire vermeksizin, bir bütün olarak karşı durmuştu. Yani sahanın içinde de, dışında da ülkeye moral verdiler, örnek oldular; sporun sahada bitmediğini gösterdiler.

Bu yıl olimpiyatlarda dikkat çekmesi gereken başka bir sporcu da kadın yol bisikletinde ilk altın madalyayı alan Anna Kiesenholfer’di. Tek özelliği 2004’ten beri yaz oyunlarında Avusturya’ya ilk altın madalyayı kazandırması veya 1896’dan beri ilk bisiklet madalyasını alması değildi aslında. Kiesenholfer bir matematikçi. Viyana Teknik Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra, Cambridge’de yüksek lisans, Katalonya’da doktora yapmış. İsviçre’de Ecole Polytechnique Fédérale de Lausanne’da postdoktoral araştırmacı olarak çalışıyor. Yani bir bilim insanı. Olimpiyat şampiyonu olduktan sonra verdiği demeçte “Her şeyi kendi başıma hallediyorum, olimpiyatlar için beslenme, antrenman ve uyguladığım taktiği tümüyle kendim hazırladım. Ben sadece pedallara basan bir bisikletçi değilim, performansımın arkasındaki beyin de benim ve bununla da gurur duyuyorum”(1) demişti. Spora yeni başlayan genç bisikletçilere ne gibi bir öğüdü olduğu sorulduğunda ise hiç düşünmeden verdiği net bir yanıtı vardı: “otoriteye fazla güvenmeyin”(2). Anlayana…

Kadın, olimpiyat ve bilim demişken Halet Çambel’i anmadan geçmek olmaz. Biliyorsunuz 2014 yılında kaybettiğimiz Prof. Dr. Halet Çambel Türkiye’nin en önemli arkeologlarındandı. Çok sayıda çalışmasının yanı sıra ismi esas olarak Karatepe kazılarıyla anılır. 1946 yılında Kayseri-Adana arasında kalan bölgedeki Hitit eserlerini incelerken, Hitit hiyeroglifleri ve Fenike yazısının bir arada kullanıldığını görmüş ve zaten Fenike yazısı daha önce çözüldüğü için, bu keşif Hitit hiyerogliflerinin okunmasında dönüm noktası olmuştu. Sonrasında yaşamını buraya adadığı söylenebilir. Ancak Çambel herhangi bir arkeolog değildi, kazı alanı çevresine bir bütün olarak yaklaşırdı. Çevre köylerdeki çocukları toplayıp okuma yazma öğretmekten, halı dokumasında kök boya kullanımına kadar yaşama doğrudan dokunan pek çok işe önderlik etmişti. Bölge kültürünün kayıt altına alınabilmesi için Pertev Naili Boratav, Ruhi Su, Füreya Koral ve Yaşar Kemal gibi çeşitli sanatçıları oraya getirmişti. Kendisinin derlediği ‘Karatepeli Fıkraları’(3) adında bir kitabı vardır. Ayrıca burada Türkiye’nin ilk doğal çevre koruma milli parklarından birini oluşturmuş, açık hava müzesini ise eşi TKP yöneticisi, Ağa Han Mimarlık ödülü sahibi Nail Çakırhan ile birlikte kurmuştu.

Çambel’in arkeolojiye bütün katkılarını burada anlatacak değilim elbette. Ancak daha az bilinen bir de sporcu yönü vardı. Sporcu dediysem, basit bir hevesten söz etmiyorum. Halet Çambel 1936 Yaz Olimpiyatlarında eskrim dalında Suat Fetgeri Aşeni ile birlikte Türkiye adına olimpiyatlara katılan ilk kadın sporcuydu. Turnuva sırasında önemli hareketi Adolf Hitler’in kendisiyle görüşme isteğini reddedip, “Ülkem yollamasa zaten buraya da gelmezdim” demesiydi.

Halet Çambel’in olimpiyat ruhunu bu yıl Kiesenholfer ve Voleybol Mili Takımı’nda gördük.

(1)https://www.cyclingnews.com/news/anna-kiesenhofer-the-anti-authoritarian-mastermind-of-her-own-olympic-glory/
(2)https://twitter.com/rouleur/status/1419695226579476484
(3)Fotoğraf ve çizimlerle desteklenmiş, hoş bir kitaptır. Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2006.