Neoliberalizmin umut sahtekarlığı: Akşam gazetesi televizyonları

 "Halkı ve kamu kaynaklarını sömürüp dolandırmak amacıyla yola çıkan sanıkların eylemini basının olağanüstü inandırıcılık ve siyasi erkten de yararlandıkları anlaşılmaktadır. 1 trilyon 394 milyar lira bandrol bedeli, organize dolandırıcılığın somuta dönüşmüş ifadesidir.

Neoliberalizmin umut sahtekarlığı: Akşam gazetesi televizyonları

Aren Karaelmas

Türkiye’de burjuvazi ve onun sahip olduğu medya organları tarihin her döneminde sermaye adına darbe çığırtkanlığı yapmış ve bu darbe sonucunda oluşan rejimden faydalanmak adına bir dizi kampanya üreterek halkın umutlarını sömürmeye çalışmıştır. Mehmet Ali Ilıcak’ın sahibi olduğu Akşam gazetesi de bunlardan sadece biridir. Ancak Mehmet Ali Ilıcak’ın ailesi de bu süreçte incelenmesi gereken isimler arasındadır. Bunun sebebi Ilıcak ailesinin her dönemde darbe ve yolsuzlukla anılır olmasıdır.

Baba Kemal Ilıcak’ın sahibi olduğu Tercüman gazetesi 12 Eylül’ün ideolojisi olan “milliyetçi- muhafazakâr” hattın en önemli gazetesidir. Yeminli antikomünizmi ve cumhuriyet değerleri ile verdiği mücadele ile gündeme gelmiştir. Gazetenin sahibi olan Kemal Ilıcak, pek çok öğretmenin dolandırıldığı Ömerli Barajı yakınlarındaki Sedat Çolak’a ait sit alanı statüsünde olan arazinin İLKSAN’a satışına aracılık etmesiyle gündeme gelen ve 149 milyon liralık dolandırıcılık skandalına karışan bir kişidir. İLKSAN skandalına Köksal Toptan, Avni Akyol, Sümer Oral, Mesut Yılmaz, Turhan Tayan, Mehmet Ali Yılmaz, dönemin Başbakanı Süleyman Demirel gibi pek çok siyasetçinin bulaştığı aktarılmaktadır.

Nazlı Ilıcak ise Tercüman Gazetesinin başyazarlarından biridir. Özellikle milliyetçi-muhafazakâr çizginin savunuculuğunu yapmış katıksız bir gerici olan Ilıcak, başyazarı olduğu gazetede yayınlanan 17.12.1978 tarihli yazısında “13 ilde sıkıyönetim yürürlüğe girdi. Huzura susamış milletimiz yürekten sesleniyor: Merhaba asker…” sözleriyle darbenin zeminini hazırlayan kişilerden biri olarak tarihe geçti. Ilıcak, 1999 yılında Fazilet Partisinden milletvekili seçildi. Fazilet Partisinin kapatılmasıyla siyaset yasağı konulan Ilıcak, 2011 yılında AKP’den Milletvekili aday adayı oldu ancak Meclis’e giremedi. Aynı zamanda AKP’nin Cumhuriyeti tasfiye adımlarından biri olan 2010 Anayasa Referandumuna “Yetmez Ama Evet” diyenleri “büyük bir hizmet ifa etmişlerdir” diyerek selamlayan Ilıcak, Ergenekon ve Balyoz davası sürecinde cumhuriyet ve aydınlanma düşmanlığı ile gündeme gelerek, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) başkanı Türkan Saylan’ı hiçbir belgeye dayandırılmayan iddialar ile suçlamıştır.  Ilıcak’ın son zamanlarda ise FETÖ ile bağlantısı ortaya çıkmış ve bundan ötürü pek çok Tercüman Gazetesi yazarı ile birlikte tutuklanmıştır.

Nazlı Ilıcak’ın hayallerini gerçekleştiren 12 Eylül darbesi sonrasında Türkiye bir dizi neoliberal adımlar atıldı. Bu adımların temel amacı işçi sınıfının örgütlü gücünü baskılamak ve bununla birlikte ücretlerin düşürülmesini sağlayarak, şirketlere maksimum kar sağlayabilmektir. Burjuvazinin bu amacına ulaşması sonucunda emekçi sınıflar giderek fakirleşmiş, devletin tarımsal desteği kesmesi ile köylerden kente göç başlamış ve göç edenlerin umutları, gözünü kar hırsı bürümüş burjuvazinin iştahını kabartmıştı.

Akşam gazetesinin 340 bin adet 37 ekran televizyonu, 365 kupona vereceğini duyurduğu kampanya yukarıda belirttiğim insanların beslediği umudu sömürmek adına atılmış bir adımdır.  Giderek yoksulluğun pençesine itilen toplum, televizyon sahibi olmak için kupon biriktirmeye başlamıştır. Ancak Mehmet Ilıcak, gazetenin fiyatına aylar geçtikçe zam yapmaya başlamış, bu hareketiyle insanların yıldırmaya çalışmıştır. Öyle ki gazetenin fiyatı kampanyanın başlangıcında 50 kuruş iken aylar geçtikçe fiyatlar artmış, kampanya boyunca gazeteye verilen para, alınacak televizyonun değerinden daha fazla hale gelmiştir.

Her türlü yıldırma çabasına rağmen kampanya sonuna kadar kuponlarını tamamlayan yurttaşlar bu sefer de televizyonların dağıtılmaması nedeniyle mağdur olurken dağıtılacak televizyonların bütün sertifikaları onaylanmasına rağmen Nazlı Ilıcak olanlar için “‘Biz televizyonları verecektik ama kartel medyası dağıtımımızı durdurduğu için bazı aksamalar oldu…’’diyecektir. Ancak burada akıllara “kartel medyası” madem engel olacaktı o zaman neden baştan bu işe müdahale etmedi sorusu gelmiştir. Öyle ki Mehmet Ali Ilıcak, TRT’den televizyonlar için bandrol dahi almış fakat TRT’ye de bandrol parasını ödememiştir.

Yaşanan olaylar nedeniyle yüzbinlerce insan mağdur olmuş, pek çok insan mağduriyetlerini gidermek adına devletten yardım alamamıştır. Kampanyaya katılan bir yurttaş bir gazeteciye yazdığı mektupta “Mehmet Ali ile annesi televizyon almayan kalmadı diye bizimle dalga geçiyorlar. İşsizim. Evdeki siyah beyaz televizyonumu satıp Akşam’a abone oldum. Dişimizden tırnağımızdan arttırıp Mehmet Ali’ye yolladık. Sizin yarıda bırakmayın, o adamı zengin etmeyin sözünüz doğrultusunda sonuna kadar devam ettik. Bu nasıl devlettir? T.C.’nin savcıları nerededir? Biz resmen dolandırıldık. Hakkımızı kim koruyacaktır?..’’  sözleriyle mağduriyetini ifade etmiştir.

Mehmet Ali Ilıcak, bu kampanya ile trilyonlar kazanmış, TRT’ye ödemesi gereken 1.4 trilyon lira değerindeki bandrol ücretini ödemediğinden Ilıcak ve gazetenin yönetim kurulu üyeleri olan Can Aksın ve Emin Şirin hakkında 7.5 yıla kadar hapis istemiyle dava açılmıştır. Ancak bu dava hiçbir zaman sonuçlanmamış ve zaman aşımına uğrayarak düşmüştür.

Dava dosyasına bakılacak olursa, Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Sevimli tarafından hazırlanan iddianamede yaşanan olayları “nitelikli dolandırıcılık” olarak tanımlamış, üç sayfalık iddianamede;

“Halkı ve kamu kaynaklarını sömürüp dolandırmak amacıyla yola çıkan sanıkların eylemini basının olağanüstü inandırıcılık ve siyasi erkten de yararlandıkları anlaşılmaktadır. 1 trilyon 394 milyar lira bandrol bedeli, organize dolandırıcılığın somuta dönüşmüş ifadesidir.

Sanıklar düzenledikleri promosyon kampanyasının başından itibaren ileride doğması muhtemel takibatlara karşı isim ve unvan hakkı kiralanmış, devredilmiştir, ortak ve büyük hisse sahibi sanıkların olduğu bu şirketler arasındaki işlemler okuyucu ve alacaklıyı aldatmaya yöneliktir.

Ayrıca aynı dolandırıcılık kastıyla renkli televizyon üretip dağıtacakları yalanıyla TRT’den 1 trilyon 339 milyar 413 milyon 333 bin 333 liralık 340 bin adet bandrolü hile desiseyle almışlardır. Televizyonlar muhtemelen verilip dağıtılmadığı için suça konu bandrolleri yasadışı yollarla elden çıkarıp haksız kazanç sağladıkları anlaşılmıştır.” ifadelerine yer verilmiştir.

Sonuç olarak bakıldığında, Mehmet Ali Ilıcak gibi pek çok kapitalist medya patronu, halkın giderek yoksullaşan durumundan faydalanarak umut tacirliğine soyunmuş ve halkı sahte umutlarla kandırmıştır. Özellikle bu isimlerin gericilerle olan ilişkisi dikkat edilmesi gereken noktalardandır. Bunun sebebi 12 Eylül ile başlayan piyasacı ve gerici politikaların geldiği noktalardan biri de toplumu sahte umutlar vererek kandırmak ve fakirliğe alıştırmaktır.