Nadajlı Sarı Abdurrahman

Ölüm tarihi Giardano Bruno’nun Roma’da Campo dei Fiori meydanında diri diri yakılmasından bir yıl sonrası. Bruno da yanarken öpmesi için kendisine uzatılan, üzerinde çarmıha gerili İsa figürü bulunan haçı reddetmiş, kafasını çevirmişti.

Sanırım Ece Ayhan’ın 1994’te kaleme aldığı şu dizelerle karşılaşmışsınızdır:

          ‘MEKTUP NADAJLIDIR DOM!

1. Diyorlar, korkutarak karaşın kıldığımız sarı
“Dağlar gibi gençler âlemde perişan oldular”
2. Giyinmiştir bir mitrak, baba, bir göl ve kıyamet
3. Bir sultan daha yere oturur, biz oturtuyoruz
Kadife istemezmiş, taht istemez saf bir ipek
4. Anladık ki yüreklilik belirli bir sillenin rengi
Külbastısız sayfaları karıştırırken serüven
5. Nadaj’ın alınmayışını dört yüzyıl sonra İskele’de
duyduk; “Sen insanoğlunu öperek mi ele verirsin?”i de
6. Biz bir şairi şiir yazsın için ölümle korkuturuz dom!’

Ve/veya Muzaffer Oruçoğlu’nun ‘Nadajlı Sarı Abdurrahman ve Cellat’ (kartona üzerine kolaj 30×45 cm.) tablosunu görmüşsünüzdür:

Gerçekten çok ilginçtir Sarı Abdurrahman’ın yazgısı, hem yaşadıkları hem de tanınmaması.  Bugün hakkında bildiklerimizin neredeyse tümü Naima tarihinden Adnan Adıvar’ın¹ aktardıklarından ibaret. Abdurrahman, Macaristan’ın Nadaj bölgesinden bir devşirme, olasılıkla iyi bir medrese eğitimi alıp, bunun yanı sıra gökbilimle de ilgilenmiş. Etkili bir hatip olduğu da bilinmektedir. Ancak esas özelliği her şeye çabuk inanmaması, sorgulayıcı olmasıydı. Bu özelliği ‘kutsal kitapları’ da sorgulatıyordu. Naima’nın anlattığına göre bilimsel olarak kanıtlanmamış şeylere, ölümden sonra dirilişe, sırat köprüsüne, cennet ve cehenneme, kıyamet gününe vs. inanmamakta ve ayetleri kendine göre yorumlamaktaydı. Yani dönemin yaygın nitelendirmesiyle “zındık”tı. Söyledikleri padişahın kulağına gidince, şeyhülislama “adamın tezlerinin çürütülmesi” emredilmiş. 1601 yılında Anadolu ve Rumeli Kazaskerleri Nadaj’lıyı sorguya ve padişahın buyruğu gereği zorunlu olarak tartışmaya almışlar. Bilgili ve eleştirel bir yapısı olan Abdurrahman’la elbette baş edememişler ama aynı gün boynu vurularak öldürülmüş. Dönemin sadrazamının neden öldürüldüğünü sorması üzerine “Böyle zındık u mülhid görmedik, Müslümanlar elinden, İslam dini de dilinden kurtuldu” sözleri Nadajlı Sarı Abdurrahman’ın ölüme giderken bile düşüncelerinden geri adım atmadığını gösterir. 

Ölüm tarihi Giardano Bruno’nun Roma’da Campo dei Fiori meydanında diri diri yakılmasından bir yıl sonrası. Bruno da yanarken öpmesi için kendisine uzatılan, üzerinde çarmıha gerili İsa figürü bulunan haçı reddetmiş, kafasını çevirmişti.

Bruno’yu tüm dünya bilir de Nadajlı Sarı Abdurrahman Türkiye’de bile yeterince tanınmaz. 

Başta aktardığım dizelerin de yazılma öyküsü ilginçtir. Şöyle anlatıyor Enis Batur: “Ece Ayhan’ın tarihteki kimi şeylere takılmak gibi bir huyu vardı. Bana sık sık ne okuduğumu sorardı. Bir gün ona, Nadajlı Sarı Abdurrahman’dan söz edince acayip merak etti ve hemen didik didik etmeye başladı meseleyi. Abdurrahman’a, Adnan Adıvar’ın ‘Osmanlı Türklerinde İlim’ kitabında rastlamıştım…… Ece Ayhan ona bunu anlattığım andan itibaren konuya angaje oldu. Aradan biraz zaman geçince ‘Adıvar’ın kitabını bulamıyorum’ diyerek beni aradı, ben de bulup fotokopisini gönderdim ona. Sonra bir şey yazıp getirdi, topu topu on-on iki dizelik bir şey yazmıştı ama bu iş altı-yedi ayını almıştı.”²

Öyle ya da böyle… Eğer tarihte olumlu bir rolünüz olmuşsa er ya da geç, bir şeyler aracı olur, anımsanırsınız; üzerinde dört yüz yıl geçse de…

 

¹Adıvar A. Osmanlı Türklerinde İlim. Sahaflarda Milli Eğitim ve Remzi Kitabevi basımları var.

² https://t24.com.tr/k24/yazi/enis-batur-la-tahta-troya-ece-ayhan-ve-deneme-uzerine,3326