Mustafa Sarıbaş’ın ardından: Sözde değil özde komünist

Geçmişine baktığımızda da bunlar vardı, bugün de bizlere en güzel örneğini yaşattı. Genç kuşaklara düşüncenin eylemi nasıl belirlediğini ve bunun bileşkesinin aslında önemli olduğunu gösterdi. Bir öğretmen olarak ne mutlu ona…

Mustafa Sarıbaş yoldaşımız ile yaptığımız son görüşmelerden bir tanesinde “Boş çuval dik durmaz” demişti. Türkiye’de sol sosyalist mücadelenin geleceğine dair konuşurken ağzından çıkmıştı bu söz hocanın. İçerik yerine biçimi, örgüt yerine kişileri, sınıf örgütlenmesi yerine popülizmi geçirenlere, aşamacılığı kutsayanlara bir serzenişti tahmin edilebileceği gibi…

Mustafa yoldaşımız bizlere bilebildiğimiz ve görebildiğimiz kadarıyla tüm yaşamıyla gerçek anlamda komünist kimliğin ve örgütçülüğün davranışlarını miras bırakmış bulunuyor.

Devrimcilik ve örgütçülük de kimi zaman sadece bir insani özellik olarak ele alınabiliyor. Yani siyasetten, ideolojiden bağımsız bir eylem olarak görülüyor ve o şekilde lanse ediliyor.

Oysaki, devrimci eylem ve örgütçülük her zaman doğruda durmak ve bunun karşılığını yaratmaktan geçiyor.

Doğruda durmanın ne olduğu ise bizler için açık olmalı:

İşçi sınıfının iktidarına ve sosyalist devrime inanç.

Marksist Leninist ideolojiye, işçi sınıfının öncüsü Leninist Parti’ye ve örgüte mutlak bağlılık.

Sermayeye, burjuvaziye, emperyalizme karşı ikirciksiz bir mücadele.

Devrimcilik adı altına liberalizme, reformizme ve hatta oportünizme kayanlara karşı net bir duruş.

İşte Mustafa hocaya baktığımızda biz düşünce olarak bunları gördük.

Geçmişine baktığımızda da bunlar vardı, bugün de bizlere en güzel örneğini yaşattı. Genç kuşaklara düşüncenin eylemi nasıl belirlediğini ve bunun bileşkesinin aslında önemli olduğunu gösterdi. Bir öğretmen olarak ne mutlu ona…

Mustafa hoca bizlere örgüt, Parti emekçisi ve sıra neferi ne demek onu bir kere daha öğretti. Romanlarda okursunuz, çoğu gerçektir bir kısmı da idealize edilmiş karakterlerdir. Parti’nin gazetesini alırlar köy köy gezip dağıtırlar, gittikleri her yerde tanıştıkları herkesi bir yerinden sosyalizm mücadelesine kazanmaya çalışırlar, eylem ve etkinliklere en çok kişiyi onlar katarlar… Hayatlarının merkezinde Parti ve örgüt vardır. Yaşam tarzları ve inançları arasındaki mesafe o kadar kısadır ki, sizi de o mücadeleye davetleri o kadar doğaldır. Çünkü sosyalizm mücadelesi ve fikri tam da insana özgüdür. Kapitalizm ve sömürü insana yabancıdır. Önemli olan bunu bu sadelikle anlatabilmektir.

Bahsettiğimiz şeyler üstün insanlara özgü bir davranış olarak görülmemeli. Devrimci mücadelenin özü de biçimi de tam bu şekilde icra edilmeli. Esas olarak olağan, meşru ve kolay olan budur aslında.

İşte Mustafa hoca bizlere bunun canlı pratiğini yaşatmıştır. Parti ve komünist mücadele bir sıra neferini yitirmiştir. O sıra neferi büyük bir örgütçüdür, en yaygın gazete dağıtıcısıdır, dergiye en çok abone yapan yoldaştır. Cenaze töreninden sonra dostlarının “Hoca bizi Parti’nin bütün eylem ve etkinliklerden haberdar ederdi. Lütfen bize onun boşluğunu yaşatmayın” dedikleri kişidir.

Ülkemizde bugün solculuk adına düzen muhalefetine yedeklenmenin moda sayıldığı, sağcılıkla sağcılık yarışırken ona kenar süsü olmanın kutsandığı, AKP iktidarına karşıtlık adı altında sermaye düzenine ve emperyalizme örtük şekilde onay verenlerin ve bunu “büyük ittifaklar politikası” olarak yutturmaya çalışanların solda alan kaplamaya çalıştığı bir dönemde Mustafa hoca bunlara hiçbir zaman prim vermedi. Ama mücadelesinden de yılmadı. Bunlar işe yaramaz deyip geçmedi. İnsanların düşüncelerinin değiştirilebileceğine inandı ve inancı doğrultusunda hareket etti.

Türkiye Komünist Partisi’ni sadece bir kimliğe ya da tarih içerisinde soyut bir düzleme yerleştirmeye çalışanlarına da prim vermedi. Doğru bildiği yerde örgütlü mücadelesini onurlu bir komünist olarak devam ettirdi. Çünkü Mustafa hoca çareyi sınıftan kopuk küçük burjuva arayışlarda ya da düzen partilerinde arayan “soyut bir komünist” değil ayakları yere basan, toplumsal ilişkileri olan, işçi sınıfının siyasetine ve onun öncü örgütüne inanan gerçek bir komünistti. Kimi zamanlarda çok konuşanlara inat, yaşına bakmadan çok çalışan bir devrimci, tam bir örgüt insanıydı. Dolayısıyla, yoldaşlarına ve dostlarına öğrettikleri saymakla bitmez.

Mustafa hoca bize bir de, her söze “devrim ve sosyalizm” diyerek başlayan ama pratikte aşamacılığa ve reformizme kayanlara bakıp bıyık altından nasıl tebessüm edileceğini de öğretti…

Sen çok yaşa Mustafa hoca… Zafere kadar daima!

Mustafa Sarıbaş’ın ardından: Sözde değil özde komünist